Bolivya ya da Çokuluslu Bolivya Devleti bir Güney Amerika ülkesidir. Başkenti Sucre olup; La Paz, Cochabamba, Santa Cruz, Potosi diğer önemli şehirlerinden birkaçıdır.
Ülke İspanyol sömürgeciliği döneminde Yukarı Peru olarak adlandırılan bu bölgeye daha sonra Güney Amerika’yı İspanyol boyunduruğundan kurtaran Simón Bolívar’ın anısına Bolivya (Bolivar’ın ülkesi) ismi verilir.
Bağımsız bir Cumhuriyet olan Bolivya sık sık askeri darbelere maruz kalır. Bolivar’ın Ülkesi, 1825 yılından bu yana 180 civarında darbe, 10’un üzerinde anayasa, 80 civarında cumhurbaşkanı görür. Ve görev başındayken 8 cumhurbaşkanı öldürülür. Cumhurbaşkanlarından bazıları koltuklarını kan dökerek korur. Bazıları da kan dökülerek koltuklardan indirilir.
Bu durumda ise ülke vatandaşları adeta birer misafir gibi yaşamak zorunda kalır. Tüm bu baskılar, zulümler ve diğer haksızlıklar karşısında halk yine sabredip işlerin yoluna girmesini bekler. Sabreder, sabreder, sabreder …
Fakat sabır bir gün tükenir.
Büyük değişim 1999 yılının aralık ayında ‘su savaşı’yla başlar. Evet su savaşı.
Ülkenin üçüncü büyük kenti olan Cochabamba’nın suyunun özelleştirilmesi için 2029 Kanunu adıyla yeni bir yasal düzenleme yapılır. Kanun o kadar acımasızdır ki yağmur suyunu kullanma hakkı bile bu yasayla satılır !
Ve tepkiler …
Oscar Olivera ve dört arkadaşıyla başlayan direniş beş ayda 1 milyon kişiye ulaşır. Sonucunda halk su savaşını kazanır. 2029 Kanunu değişir ve suyun özelleştirilmesi durdurulur. Su savaşının ardından, Bolivya’nın doğal kaynaklarının halkın ve işçilerin eline geçmesi için direnişler başlar. Bolivya’da suyla başlayan hareket 2006 yılında ülkenin ‘ilk Kızılderili lideri’ olan Evo Morales’in devlet başkanı seçilmesiyle sonuçlanır.
Olayın bizzat içinde olan bir kişi konudan şöyle bahseder:
“Mücadeleye köylüler ve işçiler olarak başladık. Önce köylüler dağlardan şehre indi ve eylemlere başladı. Hepimiz gece gündüz demedik kapı kapı gezdik. Sembolik ve yaratıcı eylemlerimizle medyada yer aldık. Hükümet bize karşı sertleştikçe, baskılar arttıkça direniş de arttı. Kısa sürede 1 milyon kişiye ulaştık.”
Tam bir milyon kişi !
Baskılar ve acılar insanları kenetler ve daha da mücadeleci bir kişiliğe büründürür.
Sonuç olarak da karşımıza 9 Ekim 1967’de devrimci Che Guevara’nın öldürüldüğü ülke olan Bolivya’nın yaklaşık 50 yıl sonra sosyalist bir devlet başkanı tarafından yönetilmesi çıkar.
Siyasetin ve mücadelelerin ne denli uzun bir yol olduğunu Bolivya bize derin bir şekilde gösteriyor. Che’den Morales’e olduğu gibi.
2006 yılında başa gelen Evo Morales ise Che Guevara’nın yolundan gittiğini, attığı adımlar ve halka her gün daha da yakınlaşmasıyla gösteriyor.
Çocuklara saygı gününde ülkesinin başkentinde bir çocuğun ayakkabısını boyayan lider olarak tarihe geçeceği ise kesin.
Darısı çocukları sınav kobayı olarak gören devlet büyüklerinin başına diyelim.
Unutmadan, Morales de futbolu seviyor tıpkı bazı siyasetçilerimiz gibi ve kendisi aktif bir futbolcu. Keşke çoğu açıdan benzeseler diyorum ama nerede…
Tolga Öztev
Bahsettiğin devrim Türkiye’de 3 kasım 2002’de yapıldı. Mücadelenin temelini elisistlerin hakir gördüğü Anadolunun gariban insanları başlattı.
Aykan Koçak
O bahsettiğiniz olay zenginlere yaradı, tepedekilere yaradı. Keşke garibanların yaptığı devrim(!) garibanlara yarasaydı.
Neye niyet neye kısmet
Tolga Öztev
Garibanlara yaramadığını düşünmek yanlış. En basit tabirle garibanlara yaramasaydı, insanların durumları sabit kalsa veya daha kötüye gitse o devrimin senelerce devam etmesi mümkün olmazdı.
Aykan Koçak
Kayıtsız, şartsız oy veren insanlara üzülmese idim. Derdim ülkenin her yerinin iyi bir yaşantı sürmesine fayda sağlamak olmasaydı bunları insanlara anlatmazdım. Misal olarak şimdi ben kalkıp Soma’da yaşayan insanlara Akp’ye oy verdiler diye üzülmeyip vardır bir bildikleri mi diyeyim ?
Ölmek diyorum ölmek bunda bile fayda mı aramalıyız ?