Türkiye’nin ilk roman milletvekili seçilen Özcan Purçu uzun yıllardan beri Roman haklarıyla ilgili mücadele veriyor. Çocukluk yıllarından itibaren bu yola göz koyan Purçu son seçimlerde milletvekili seçildi. Seçilmesi Romanlara umut oldu ve büyük bir çoşkuyla karşılandı. Meclis’te yaptığı konuşmalar ve herkes tarafından takdir edilen teklifleriyle seçildiği günden beri gündemde yerini aldı. Biz de kendisiyle bir röportaj yapmak istedik.

Öncelikle kısaca hayat hikayenizi anlatır mısınız?

ö

Roman vatandaşlar Sayın Purçu’ya sen bizim vekilimiz değil, “cumhurbaşkanımızsın” diyor.

Hayat hikayem şöyle, çocukluk yıllarımız garibanlık ve yoksullukla geçti. Göçebe bir ailenin çocuğu olarak çadırda dünyaya geldim. Bugün buradaysak, yarın öbür tarafta köy köy geziyorduk. Annem, babam sepet yapıyordu. Yiyeceklerle takas ediyordu ve karnımızı doyuruyorduk. Yeri geldi çadırlarımız yıkıldı, yeri geldi jandarma kaldırıyordu, muhtar kaldırıyordu. Ayrımcılıklarla yaşadık bu memlekette ama tabii bu ülke, bu vatan, bu devlet bizim dolayısıyla bunu böyle görmek lazım. Biz hep böyle gördük Romanlar olarak. Söke’ye geldik ben 8 yaşındayken, çadırın önünden çocuklar geçiyordu, okula giden önlüklü çocuklar. Babam da sepet yapıyordu çadırın önünde. Baba dedim, bana da çanta alsana ben de okula gitmek istiyorum. Bir tane tokat attı bana, “o ne demek oğlum okul ne demek” dedi, biz nasıl gideceğiz okula? İki üç hafta boyunca çocuklar geçerken hep ağladım okula gideceğim diye. Annem al bunu götür okula yazdır dedi okul da yakındı bize.

Babam götürdü okula, gittik müdür kimliğini ver çocuğun dedi. Kimliğim yok ki kimlik ne demek  onu bile bilmiyoruz. Kalktık, gittik, kimliği çıkardık falan derken okula öyle yazıldım. İlkokul yıllarında gerçek bir hayatı gördüm okulda, romanların hayatının dışında farklı bir hayatın olduğunu gördüm. Çocuk olmama rağmen bir ışık doğdu aklıma, “ben okuyacağım” dedim. Öğretmenlerimi görüyordum güzel güzel giyiniyorlardı, arabalarıyla geliyorlardı. Aileler çocuklarını arabalarla okula bırakıyordu. Onların hepsini tek tek izliyordum çocukken.

Bir de kendi hayatıma bakıyordum. Çadırda, sabah kahvaltı yok, üstünde elbise yok, ayakkabın yok. Annen baban ayrı dünyada. Sen çantanı alıp okula gidiyorsun ama onların dünyası başka eğitim denen bir olay yok. İki dünyayı karşılaştırdım ve ‘benim okumam lazım’ dedim. Ortaokul, lise derken kamu yönetimi bölümünü bitirdim.

Tabii bunları anlatsam onlarca sayfa eder. O detaylara girersek aşırı yoğun.  Hem okumak için roman kültürüne karşı duruyorsun çünkü okumak diye bir şey yok. Hayatımızda belki 50. sırada; ne yesek, nereye göç etsek, sepeti kaç liradan satsak, kaç sepet öreriz, kışı nerede geçirelim bunlarla uğraşıyorsun, böyle bir hayat.

Siyasete atılma fikri nasıl ortaya çıktı?ada477a1-67c7-4f26-91bb-41d05ee68731

O sürecin içinde tabii büyük zorluklar var. 13-15 yaşında çocukların evlendirildiği bir kültür. Sen o yaşlarda okumak istiyorsun ama ailen seni evlendirmek istiyor. Aile içerisinde de mücadele veriyorsun.

Okulda da mücadele veriyorsun. Okulda çocuklar seninle oynamıyor, roman çocuğudur diyor, fakir diyor, bitli diyor, pis diyor, ‘çingen’ diyor. Bunlara da direnmek zorundasın. Bu şekilde büyüdük. Çok yoruldum, çok çalıştım. Gerektiğinde çapaya da gittim.

Ama bir hedefim vardı ilkokuldan beri, ben bu ülkeyi yönetecek ve bu ülkeye faydalı olabilecek konuma gelmek istiyorum diyordum kendi kafamda.

Ve ‘rüyalarımda görüyordum’! Yani o meclis kürsüsünü ben ilkokulda rüyalarımda görüyordum. O yolu Allah çizdi bize. O kadar büyük duvarlar, çamurlu bataklık yollar vardı ki önümde, aşmam mümkün gözükmüyordu ama ben aşıyordum. Çünkü tek bir şey vardı hedefimde; bir yere gelmek.

Sizin adaylığınızın belli olmasından Roman vatandaşlarda büyük bir heyecan söz konusuydu, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabii bir ilk yaşanıyor. Bu memlekette şu an 5 milyona yakın Roman vatandaşı var. Bu zamana kadar hiç görülmediler, sanki önlerinde bir perde vardı ve arkasındaki 5 milyon insanı kimse görmedi. Romanların da böyle bir heyecanı vardı 92 yıldır görülmeyen insanların ilk defa temsilcisi milletvekili oldu. Bu da onların heyecanına sebep oldu doğal olarak.

Peki başka bir konuya değinecek olursak, sizin de yaşadığınız  gibi  Türkiye’de eğitim politikalarında devletin çok büyük bir ihmali söz konusu özellikle de öteki görülen kesimlere karşı. Bunun geçmişten günümüze kronik bir rahatsızlık olduğunu düşünüyor musunuz?

Kesinlikle. Bir kere Türkiye’de eğitim politikalarında büyük eksiklikler ve yanlışlıklar var. İnsanların eşit şekilde, eşit fırsatların yaratıldığı bir ortamda eğitim alması noktasında, devlet politikası çok yetersiz. Ülkede maalesef, çocukların ve gençlerin üzerinde izleme ve takip sistemi yok. Dolayısıyla eğitim sisteminiz gittikçe batağa saplanma noktasına geliyor. Mesela bir roman ailesinden örnek vereyim, 5 çocuklu ve bu çocukların her biri okul çağında. Hiçbiri okula gitmedi ve bir tane devlet yetkilisi de gelip bu çocuklar niye okula gitmiyor, kimlikleri var mı bu çocukların diye sormadı. Avrupa’da sistem çok farklı. Benim çocuğum bugün okula gitmediyse ertesi sabah görevliler gelip sorar; bu çocuğun sağlık problemi mi var, ailesinin ekonomik problemi mi var, psikolojik bir sorun mu söz konusu anında müdahale ediliyor o çocuk gerekirse aileden alınıyor ve eğitimine devam etmesi için bütün olanaklar sağlanıyor. Ama bizde devletin umurunda değil. Eşit fırsatlar yaratılıp verilmiyor çocuklara. O kadar zeki çocuklar var ki ama bu çocuklar maalesef fırsat eşitliği yaratılmadığı için eğitimsiz kalıyor.

Buradan bizim aracılığımızla gençlere söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Ben İzmir’de de söyledim. Gittiğim her yerde de söylüyorum, 24 saat emrinizdeyim ne gerekiyorsa, gelecekle ilgili planlarınızla ilgili ne yapılması gerekiyorsa her zaman yanlarındayım. Ve emirlerindeyim. Çünkü şöyle bir şey var; bu ülkede en çok sıkıntıyı çeken kesim gençler. Açık ve net söylüyorum. Neden gençler? Büyük amaçlarla, hedeflerle üniversite okuyorlar. 100’ü aşkın üniversitemiz var. Ama maalesef gençler o okulları bitirdikleri zaman işsiz, sahipsiz, kimsesiz kalıyorlar. Onların idealleri için ne yapılması gerekiyorsa yapacağız.

Bu güzel röportaj için teşekkürler, iyi çalışmalar.

Leave a Reply

1 comment

  1. Rıza ÇETİN

    Din, ırk, mezhep denen üç etiketle doğdum dünyaya,
    Boğuldum, etiketleri kırıp büyümek istedim insanlığa,
    Özgür, ruhbansız yolculuk yapmak istiyorum Tanrı’ya
    Kürtüm,Türküm, Ermeniyim kime fayda bu kavga?

    Güzel bir oluşum, sizden duydum, mutlu etti beni, çok ihtiyacımız var güzel haberlere. Tv. gazete yok hayatımda, sizin gazeteyi ne kadar okurum bilemiyorum. Yukarıdaki dörtlüğü, yazarın bir mesajı olmalı mı? diye yazdım. Çok birlikte çalıştım bu insanlarla, belki fazlaca duygulandım. Yetkili bir devlet adamı olsam, konservatuarda okutur, dünyaya dev müzisyenler ihraç ederdim.