Ülkemizin bu zor zamanlarında etrafımdaki insanların çözüm üretmeye çalışmak yerine ya birilerini suçladığını ya da bu duruma alışarak artık umursamayı kestiğini görmek insanı derinden üzüyor. Her ne kadar “Problem şu, çözümü de bu.” şeklinde net olarak ortaya koyamasak da birçok problemi birden ortadan kaldırabilecek çözümleri üretmek en etkili seçenek olsa gerek.

“Bekçileri kim bekleyecek? (quis custodiet ipsos custodes)” sorusu Platon’un Devlet (Republic) isimli kitabını akla getirse de bu soru ilk kez milattan 150 yıl sonra yaşamış şair Juvenal tarafından sorulmuştur.[1] Juvenal, “Juvenal’ın Hicivleri”  (Satires of Juvenal) olarak tercüme edebileceğimiz eserinde genel olarak ailevi problemleri ele alsa da birçok durumda gereken “bekçi” rolüne de vurgu yapar. Gönül ister ki hiçbir bekçiye ihtiyaç duymayalım, ancak hayat göründüğü kadar basit olmadığı gibi sanıldığı kadar da karmaşık değildir.

Pratik hayatta gerçekten yasamayı denetleyen yürütmeden, ülkenin başında duracak askere kadar uzanan çeşitlikte “bekçilere” ihtiyacımız var hatta bir bakıma onlara muhtacız. Ancak mecburen başında kimsenin olmadığı “bekçilerimiz” de var. Anayasa hukuku dersinde Vis. Prof. Erdal Onar hocamız bir yerde bu zinciri durdurmak zorunda olduğumuzu bize çok tatmin edici bir şekilde anlattı. Çünkü sonu olmayan bir “bekçiyi bekleyen bekçi” silsilesinin içinde buluyoruz kendimizi. Bir yerden sonra “Uçurtmayı Vurmasınlar” filmindeki cezaevi müdürü gibi trajikomik bir duruma düşüyoruz: Filmde cezaevi müdürü zarfı yakmasını söylediği memura güvenemediği gibi zarfı yakıp yakmadığına bakacak olanı bile başka bir memur ile kontrol etme ihtiyacı duyuyor ve şu sözler dökülüyor dudaklarının arasından: ”Git bak bakalım, zarfın sobaya atılıp atılmadığına bakacak mı?”[2]

İşin içinden kısaca sıyrılmak isteyenler Glaucon’un dediği gibi “Bekçinin de bir bekçi ile beklenmesinin gerekmesi absürt olurdu” diyerek konuyu kapatır. Ancak soruyorum size gerçekten her bekçiye güvenimiz ne kadar sağlam? Siz de mutlaka etrafınızdaki insanların “Onu satın almışlar.” “Şunu tehdit etmişler.” “Bu zaten baştan yanlış yolda.” gibi sözlerini duymuşsunuzdur. Aslı olsun veya olmasın insanların hukuka olan güvenini yitirmiş olmasının sebebi işte bu söylentilerdir. Bu güveni tekrar sağlamak için, “bekçilerimize” gönül rahatlığı ile güvenebilmemiz için her birinin de başına başka bir bekçi daha eklememiz gerekiyor. Peki, ama nasıl?Portrait Herm of

Sokrates bu probleme şöyle bir çözüm üretiyor: “Kişi kendi içinde tanrısal(ideal) olanı hâkim güç olarak taşıyan o en iyi insanı kılavuz edinmeli ve ona hizmet etmelidir. Ama tabi hizmet edenin kendi zararına efendiye tabi olduğunu (da) düşünmüyoruz; daha akıllı ve tanrısal(ideal) olana hizmet etmenin herkes için daha iyi olacağını düşündüğümüz için bunu ileri sürüyoruz; en iyisi, kişi bunu, içinde varsa gönüllü yapmalıdır; aksi halde bu ona buyurulmalıdır. İşte ancak bundan sonra hepimiz, olabildiğince eşit ve dost olabilir ve aynı ruh (akılca) yönlendirilebiliriz.”[3] Başka bir deyişle bekçi, kendince ideal olan düşünceye göre hareket etmelidir eğer öyle yapmıyorsa bu ona diğerleri tarafından yaptırılmalıdır. Eğer herkes kendi görev alanı ile beraber kendi görevdaşlarını kontrol ederse herkes birbirini denetlemiş olur. Dolayısı ile bekçi herkesin kendi içinde olmalıdır ve kendisi başta olmak üzere etrafındaki herkesi denetlemelidir ki herhangi bir yerde problem çıktığı zaman onu kendisi değilse bile etrafındakiler çözebilir

 

[1] http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/umit-kardas/bekcileri-kim-bekleyecek/28400/

[2] https://www.59saniye.com/ucurtmayi-vurmasinlardaki-paranoyak-cezaevi-muduru/

[3] Plato devlet sf. 278 590d

Leave a Reply