Almanya’da haziran ayında parlamentodan geçen “eşcinsellerin evlenmesine ilişkin yasa” 1 Ekim 2017 itibariyle yürürlüğe girdi. Yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte ülke genelinde otuza yakın çift evlendi. İlk eşcinsel evlilik törenlerinden birine katılan LGBT aktivisti Joerg Steinert “Bugün çok önemli bir mesaj verildi. Almanya’da gay ve lezbiyenlere yönelik devlet ayrımcılığı artık sona erdi. Almanya’da bu çok gecikmişti” diye konuştu. Berlin Belediye Başkanı Michael Müller ise evlenen Karl Kreile ve Bono Mende çiftini kutlayarak, Almanya’daki ilk eşcinsel evliliği “tarihi bir olay” olarak nitelendirdi. Aslında Avrupa’daki eşcinsel evlilik gelişimi açısından bakacak olursak Steinert haksız sayılmaz çünkü yasayı geçiren birçok Avrupa ülkesi mevcut; Belçika, İspanya, İngiltere, İrlanda, Danimarka… Hatta yasayı ilk geçiren ülke Hollanda. Kısacası, Almanya hareketi biraz geç takip etmiş oldu.
Eşcinsel evlilik yasasının geçmiş olması, ne kadar “geç” eleştirilerine maruz kalsa da oldukça önemli bir adım olduğu inkâr edilemez. Bireylerin yaşadıkları toplumdan öyle ya da böyle herhangi bir sebeple dışlanması sosyolojik, psikolojik, ekonomik hatta politik açıdan korkunç bir şey. Hele bir de cinsel kimlikleri yüzünden bunu yaşamak zorunda kalmaları… Dolaylı ya da doğrudan insanların cinsel kimlik üzerinden kutuplaştırılması, ülkede ayrımcılık fitilinin ateşlenmesine neden olur, ki bu da ülkenin iç huzuru ve bütünlüğü açısından açık bir tehdittir.
Her renge, farklılığa ve düşünceye saygı duymak ve onlarla yaşamayı öğrenmek bir kültür ve bilinç işidir. Bu kültür ve bilinci şekillendiren en önemli unsurlardan biri de eğitimdir. Almanya eğitim bilinci yüksek ve eğitimi önemseyen bir ülke.Eğitim seviyesinin yanında teknolojinin gelişmesi ve kullanımı da bu konu üzerinde çok etkili. İnsanlar teknolojiyle birlikte sahip olduklarından daha fazlasına erişebiliyor ve daha enternasyonel bir hayata sahip oluyorlar. “Belli sınırlar içerisinde olmayan” insanlar daha geniş bir perspektiften hayata bakabiliyor ve “alışık” olmadıkları her türlü şeyi anlayış ve hoşgörüyle benimseme yeteneğine sahip oluyorlar. Elbette yasaya, Almanya’da da karşı çıkmış ve hala karşı çıkan vatandaşlar vardır ancak önemli olan yasanın artık bir meşruluk kazanması ve eşcinsellerin de hak ettikleri “özgürlüğe” kavuşabilmesi.
Her türlü inanca ve seçime saygılı olmak bireyin önce kendini sevmesi ve kendisine güvenmesiyle alakalıdır. Bireylerin kendisine güvenmesi ve sevmesi yaşamlarından genel olarak mutlu olmalarıyla doğru orantılıdır. Ülkelerin refah seviyesi ve ekonomik durumları, insanların gelecekleri hakkında endişe duymalarını önler ve bu şekilde, bireyler daha az stresli koşullarda mutlu ve huzurlu bir hayat geçirme şansına sahip olurlar. Başta, devletin vatandaşlarına verdiği değer daha sonra insanların birbirine olan davranışları, ekonomi ve refah seviyesi yüksek ülkelerde daha fazla ve daha saygılıdır. Bu sebeple birtakım psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir ve bu da insanların birbirine olan saygı ve sevgisini etkileyebilir. Yine Almanya üzerinden örnek vermek gerekirse Almanya’da bir devlet memurunun aldığı maaş ve yaşadığı hayat standartı ile Türkiye’deki bir devlet memurunun ekonomik açıdan yaşadığı hayat birbirinden farklı.Bu küçük örnek bile bizdeki tahammül ve mutluluk oranının daha düşük olabileceğini ve insanların birbirlerini tolere etmeye çok da meyilli olmayabileceğini gösterir nitelikle. Bu sebeple, böylesine özgürlükçü bir gelişmenin bizim ülkemizde olma olasılığı şu an için oldukça düşük görünüyor. Bu duruma gülümseyerek bakabilmek için insanların temelde kendilerini aile içinde ve dışarıda iyi bir şekilde eğitmiş olması gerekiyor. Ayrıca devletin onlara sundukları olanaklar neticesinde kişisel tatmin seviyesine erişebilmek önemli; yani ekonomik, sosyolojik, psikolojik, politik açıdan sorunları az olan ya da sorunlarıyla baş edebilen bir ülkeye dönüştüğümüz takdirde, “eşcinsel evlilik veya eşcinsel bireylerin hayatına saygı duymak” bizim de gündemimizde olabilir ya da en azından daha ön yargısız bakmayı başarabiliriz.