Kendinizi kandırmayın. O keyif sigarası ilk vize haftanızda paket almaya evrilir. Ve bu alışkanlık ve tercihlerimizle ilgili ilk suni yanılgımız değil. Şimdi uyuyayım gece alarm kurar kalkar çalışırım efsanesini yaşamayan da yoktur aramızda herhalde. E malum, devletler ve politikaları da insan elinden çıkıyor. Toplum iradelerinin yansımalarında da insanların yanılgılarını ve bunların geçmişteki benzerlerini görmememiz mümkün mü hiç? Yine insan/devlet bağlantısının doğal bir sonucu olarak bu yanılsamalar birkaç millete özel değil. Birlikte yaşama tarihi birkaç yüzyılı bulan her topluluk, bu tarz hataların küçüğünü büyüğünü yapmış, bu hatalar farklı farklı sonuçlar doğurmuş olsa da. Yakın tarihten verelim örneği. Mısır iki kere üst üste devrim niteliğinde bir değişim yapmanın yolunu dominant bir güce teorikte sınırlı ve süreli bir yetki vermekte buldu. Sonuç ise seçilmiş bir cuntanın çoğunluğun kabulüyle yönetimde kalması oldu. Çok klasik örnek olacak ama duymuşsunuzdur: Hitler yetkilerini genişletmeye ilk başladığında onun kısa süreli iktidarının olağanüstü bir vurgun fırsatı olduğunu öngören şirket ve hatta ülkelerin yeni filizlenen milliyetçi yönetimi desteklemişti. Kendi yarattığın canavar için pişmanlık diyelim buna biz.
Günümüzde bu gibi sığ hesap ve hedefler yeni güç odakları ve pişmanlıklar yaratıyor. Dünyada bunu deneyip pişman olmuş herkesi ihmal edip kendi hikâyesinden kendi acı dersini almaya yürüyor büyüklü küçüklü topluluklar. Yine insan hayatının yansıması sayılabilir ki araştırarak dinleyerek öğrenmeyi yorucu bulan ya da “ben özelim” diye düşünüp diğer felaketlerin oluşumunda, diğer mağlubiyetlerin sebeplerinde başkalarının eksikliklerini bulmak yaşayıp öğrenmek haricindeki seçenekleri kapatıyor. Hatta bazen yaşayan öğrenmiyor. Yine mağlubiyetlerin sebebi yanlış kararlar değil başkalarının hataları ya da tesadüfi doğal olaylar olarak görülüyor. Bazen oluşan travmaların bedelini sonraki nesiller bile ödüyor. Ben de geçmişte güç ile oynadığı tehlikeli oyunu kazanabileceğini sanıp mağlup olmuş toplumlar ile bugün bu oyunu oynamanın eşiğinde olanlardan söz etmeye çalışacağım biraz.
19.Yüzyıl Fransa’sı kadar aynı anda hem nefret, aynı oranda da hayranlıkla anılan çok fazla yönetim yoktur sanırım. Hem o dönemi yaşayanlar, hem de zamanın getirdiği tarafsızlıkla bunu inceleyenler aynı fikirde uzlaşamamış. Temelde özgürlük düşüncesini Avrupa halklarının aklına düşüren bir devrimin ürünü olmasıyla minnetle anılan yapı bu düşünceyle çelişen kararları mantıkla açıklanması zor bir agresiflikle uygulamasıyla da negatif hisler yaratmış kendi eliyle. En yoğun hayal kırıklığını da Avrupa’nın egemen tüm güçlerine açtığı savaşı kaybettikten sonra yaşadıklarını söyleyebiliriz. Kendi zaferini belki başka uluslar da bunu hak ediyor temeliyle belki de bir bu gelişimden sonra başka ulusların topraklarını hak ediyoruz düşüncesiyle ülkelerinden taşımak istediler ve tartışılmaz bir mağlubiyet aldılar. Tartışma da mağlubiyetin sebebinde yoğunlaşıyor. Kontrolsüzce büyüyen ve açıklanması zor hedefler koyan bir gücün doğal bir sonuç olarak düşmanlar oluşturması ve söz konusu mağlubiyetin o gün değilse de bir gün kaçınılmaz olduğu düşüncesine karşı “yağmur yağmasaydı topçularımız İngilizlere ve yancılarına topraklarımızda barut kokusunu almanın bedelini öğretecekti” diye bir tesadüflerle açıklama eğilimi de var. Başka ülkelerin topraklarına müdahale konusunda pek de pasif olmadıklarını düşünürsek ben bu ikinci görüşü yaşayıp da ders almama örneği olarak yazıyorum buraya.
Hatayı kendinde arama ve kabullenme noktasında başarılı örnekler de yok değil. Hatta bu konuda fazlasıyla bonkör olabiliyor toplumlar. Keşkelerini sesli dile getiren yabancılara öfke duyabiliyorlar. Ya da sadece hatanın içeriğine değil sembollerine de büyük nefret duyabiliyorlar. Yukarıda başına değindiğimiz, Almanların Nazilerin güdümünde geçirdiği yılların ardından Almanya’da bugün bu eğilimin takipçileri yok denecek kadar az. Hatta başka Avrupa ülkelerinde dahi Almanlardan daha çok ilgi ve destek görüyor Neonazi akımı. Sonunda o gün neyi yanlış yaptılarsa bu gün onu doğru yapmaya konsantre olduklarını söyleyebiliriz. Yabancılardan faydalanıp objektif ve sübjektif millet anlayışları arasındaki geçişi görece iyi tamamladılar. Yani insanlar gibi milletler de farklı kararlar verebiliyor; bin nasihatin yapmadığı etkiyi yapan musibetlerin ardından.
Biraz da günümüzde bu musibetin eşiğinde ya da tam içinde olanlardan söz edelim. Bir ülke olmak zorunda değil radikal eğilimlerle güç oyunlarına kendini kaptıran. Pek tabi bir ülke içerisindeki azınlıklar ya da etnik kökeni yüzünden ayrımcılığa tabi tutulduğunu hisseden insanlar da olabilir. En yakın örnek Irak’tan çıktı. Saddam sonrası Irak’ta değişen güç dengesi Şiilerin biraz dominant bir kadrolaşma politikası gütmeleri ve, haklıdır haksızdır o başka konu, ama simge konumundaki bazı Sünni siyasetçileri tasfiye etmeleri Irak’taki Sünni nüfusu baskı altında hissetmeye itti. Ancak onlar da çözümü o ölümcül hatayı yapıp kolaya kaçmakta buldular. Malum ABD çekilirken siyasi konumu diğerlerine göre daha az tehlikeli sayılabilecek aşiretleri silahlandırmıştı. Bu aşiretler de siyasi dengeyi değiştirme yolunu silahlı güçte bulunca ortaya IŞİD çıktı. Zaten “bu IŞİD’i de Amarika kurdu” tezinin en somut dayanağı da bu gibi görünüyor. Destekleyenler açısından sonuçlarına ayrıntılı girmeyelim ama açıktan destek veren her aşiretin korkunç bir pişmanlık yaşadığını ben söylemiyorum, onlar itiraf ediyorlar. Tabi söz ettiğimiz “kendi yarattığım canavar” sorunu sadece dar karar organlarının güdümündeki feodal toplulukların sorunu değil şeklen demokrasiyi benimsemiş sistemli ve bölgesel ya da küresel etkiye sahip ülkeler de aynı eşiğe tam da bugünlerde yaklaşıyorlar.
Demokrasi, güç dengelerinin derinliğinde boğulmak istemeyenler için koyulmuş dubalar bütünü olarak özetlenebilir bence. Ve bu dubaları bir kere yok saydınız mı ya da birilerinin yok saymasına bir kere izin verdiniz mi geri dönüş çok zorlaşıyor. Her bir dokunulmaz alan ancak bir kere ihlal edilene kadar dokunulmaz. O alanları ihlal etme amacınız ya da sizi bu ihlale iten sebeplerin ödeyeceğiniz bedele hiçbir etkisi olmuyor. Ülkemizde haklı ya da haksız sebeplerle, ki sebeplerin hiçbir önemi yok, bu dubaların en önemlileri ihlal edildikçe cılız seslerle itirazlar yükseliyor. Her itiraz edene yüksek menfaatlerden ve kaçınılmaz zorunluluklardan dem vuruyor ihlal edenler ve ihlale çanak tutanlar.
Ancak sorun ne olursa olsun sorunu aşırı güç ve sıra dışı önlemlerle aşmak en kolayı. Yakın tarihimiz bunu aşmak zorunlulukları ile dolu. Ancak her bir örnek başka bir çözüm bulunabileceğini de kanıtlar nitelikte. Diyelim ki hiçbir başka çözüm yok, yine de gücün genişlemesi ve tek odakta toplanmasının bedeli kadar ağır bedel ödetecek bir zorunluluk ortaya çıkması ya imkânsız ya da şimdilik örneği yok. Bir kere hukuka müdahale edebiliyorsanız her zaman edebilirsiniz. Bir sebep görece makul sayılabiliyorsa bu göreceliğin kararını veren başka bir sebebi de makul görebilir. Biz, hukuka ülkenin yüksek menfaatlerini sebep göstererek müdahale eden siyasi erklere artık alıştık. Ve kişisel mağduriyetlerle sınırlı kalmayacak bir ulusal bedeli elbet olacak bunun. Ülke olarak sürekli bir eşik aşıyoruz. Seçimle tayin edilmesi öngörülen bir kurum yöneticisinin atamayla göreve geleceği yönünde değişiklikler yapılıyor. Hem de bu sadece pratikte etki yapacak önemi az bir pozisyon için değil rektörlük gibi eğitim sisteminin en önemli parçalarından üniversitelerin en önemli yönetim organı için yapılıyor. Sebepler aynı. Ulu menfaatler, olağanüstü koşullar, kaçınılmaz zorunluluklar… Ancak aşılan eşiğe geri dönülmeyecek. Yapılanları gerekli bulan ama demokrasiye dair kaygıları da olan kesimin savunması “yapmazlar ya o kadarını da” haline büründü bile. Burada konu kişilerin vereceği kararlardaki iyi niyet değil, herhangi bir sebeple güç ile oynanan o tehlikeli oyunu oynuyor olmamız. Kısa dönemli ve sınırlı bir imkân verip sistemi bir kereliğine aşıp sorunları daha hızlı ve kolay çözme isteğinin ulus ve topluluklara ödettiği bedeller ortada. Biz de paketi aldık aynı umutlar ve azınlığın kısık sesli kaygılarıyla. Bakalım ne çıkacak bizim paketimizden.