Mısırlı yazar Rifa’a al-Tahtawi 1820’li yıllarda Paris’e yaptığı ziyaretinde Fransız toplumunu çeşitli açılardan kültürel olarak inceler. Bulunduğu süre boyunca yaptığı gözlemlerden al-Tahtawi’yi en çok Fransız erkeklerinin yalnızca kadınlarla ilişkiye girmesi etkiler. Fransızların homoseksüelliği hem ahlaki nedenlerden hem de doğaları gereği reddetmeleri, homoseksüelliğin yaygın olduğu kültürden gelen biri olarak bu durum karşısında çok şaşırır. Homoseksüelliğin pratikte olmamasının yanında, (erkek) Fransız yazarların erkeklere şiirler yazmamalarının yanında bir yazarın Arapça’dan “Genç bir oğlana aşık oldum.” cümlesini çevirmeyi bile ahlaken sorunlu bulmasının toplumda bu konunun tamamen bir tabu olduğunu fark eder. Bu iki kültürün şu anki durumuna baktığımızda, ironik olarak geçmişle tamamen zıt bir görüntü oluşturmaktalar. Her ne kadar bir zamanlar eşcinsel ilişkiler kültürlerinden bir parçasıysa, LGBT hareketi genel olarak Batı’nın sapkınlıklarından biri olarak görülmekte. Bunun Türkiye özelinde yansımasının ise ünlü transların açık bir şekilde LGBT hareketiyle anılmak istemediklerinde tezahür ettiğini düşünüyorum.
Bu durumun tarihsel gelişimine bakıldığında, Şükrü Hanioğlu A Brief History of Late-Ottoman Empire kitabında Tanzimat’ın İstanbul’da yarattığı en büyük etkilerinden birinin ithal edilen birçok şeyin yanında homofobinin de alındığını söyler. Özellikle toplumun elit erkekleri ilgilerini hemcinslerinden çevirip kadınlara yöneltirken, homofobi de gittikçe artmaya başlar. Kadınların erkekler tarafından erkeklere gösterilen ilgiyi kıskanıp dikkat çekmek için türlü türlü çareler geliştirmekten heteroseksüel ilişkilerin norm olduğu bir topluma geçilmesi, günümüzde kabul gören homofobik anlayışı da yerleştirmiştir. Bu anlayışta homoseksüellik toplum değerlerine tamamen aykırı, bu pratiği dünyaya yayıp yozlaştırmaya çalışan LGBT hareketi ise Batı emperyalizmin bir uzantısı. Yine ironik olarak, bu hareketin bizi kültürel değerlerimizden koparıp Batılılaştıracağı da bir diğer endişelerden. Bunların yanında homoseksüellik bir zamanlar her ne kadar toplumda yaygın olmuş olsa da, günümüzde mevcut olan gay kimliği kültürdeki pratiği karşılamıyor olabilir. Yani bu homoseksüel ilişkiler yaşanıyor olsa da, bu eylem bir kişisel kimlik olarak düşünülmüyor olabilir. Bu sebeplerden ötürü toplumun değerlerine uygun olmadığı düşünülen LGBT hareketi, genel olarak toplumda hoş karşılanmamakta.
Bu geçmişin yanında, Türkiye’de şu an trans ya da stereotipleşmiş eşcinsel kimliğini performe eden ünlülerin varlıklarını görebilmek mümkün. Bu cümleden sonra ilk akla gelen isimlerden biri olan Bülent Ersoy ise geçirdiği ameliyattan sonra kendi kimliğini ülkeye kabul ettirebilmesiyle olumlu bir örnek teşkil etmekte. Ancak kendisini LGBT hareketi ile bağdaştırmayan Bülent Ersoy, bilindiği kadarıyla herhangi bir trans haklarını savunan kuruluşu da desteklemiyor. Esasında varoluş mücadelesi veren bu insanları en iyi anlayıp toplumda durumlarına işaret edecek bir konuma sahipken, Bülent Ersoy bu konuda tamamen sessiz olmayı tercih ediyor. Yine yakın dönemde çok tartışılan Rüzgar Erkoçlar örneğinde ise, kendisinin değişimine her ne kadar LGBT hareketi tarafından destek çıkılsa da, geçtiğimiz günlerde LGBT hareketiyle anılmak istemediğini belirtmesi yine yukarıda bahsettiğim tezi destekleyen diğer bir örnek. Bunun yanında, genel bir trend olarak yukarıda sayılan kimlikleri taşıyan ünlülerin belki de toplumla ya da dini kurallarla ters düşmenin telafisi olarak dini söylemlere oldukça fazla başvurduklarını düşünüyorum. Zira geçtiğimiz günlerde Instagram hesabıyla ünlü olan ‘yeni ünlüler’ kervanından Kerimcan Durmaz’ın göründüğünün aksine dini kuralları takip eden, dindar biri olduğunu söylediği açıklaması bu bağlamda örnek gösterilebilir. Tüm bunlar dikkate alındığında, toplumda daha fazla ötekileşmemek için LGBT hareketiyle aynı cümlede yer almak istememek ya da dini söylemlere başvurmak Türkiye’deki ünlü transların kendi konumlarını korumak için kullandığı yöntemlerden biri olduğu söylenebilir. Ne yazık ki ünlülerin bu tercihleri, kendini LGBT kimliğiyle tanımlayan insanların sorunlarının duyulması fırsatını da azaltıyor.

Kullanılan kaynaklar:
Hanioğlu, M. Şükrü. A Brief History of the Late Ottoman Empire. Princeton : Princeton University Press, c2008., 2008.
Massad, Joseph Andoni. Desiring Arabs. University of Chicago Press, 2007.

Leave a Reply