3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte Türk siyaseti kökünden değişti. 2011’e kadar olan süreçte yargıyla bürokrasiyle ve askeriyeyle iyi geçinen henüz oralarda kadrolaşamadığı için uysal bir tavır takınan Adalet ve Kalkınma Partisi, bu organlarda kadrolaşmayı tamamlamasının ve bu erkleri ele geçirmesinin ardından kendinden olan her şeyi yerli ve milli addederken kendinden olmayanlara da kimi zaman yerli ve milli olmamak gibi küçük suçlamalarla kimi zaman da terörist, vatan haini gibi ithamlarda bulunarak siyaseti kendi düzeni içinde şekillendirmeye çalıştı ve bunda çok yüksek oranda başarılı oldu. Şimdi sırada ise muhalefetin “millileştirilmesi” projesi var. AKP muhalefeti de zararsız bir kimliğe sokarak başaramadıklarını da siyasetten dışlayarak kendi ideolojisini Türkiye’nin resmi ideolojisi haline getiriyor. Korkunç olan durum şu ki, muhalefet ya bunun farkında değil(gaflet) ya da farkında olmasına rağmen kendi çıkarlarını ülke çıkarlarının üstünde tutuyor(hıyanet).
AKP’nin 1000 yıl sürecek denilen 28 Şubat düşüncelerini yıkıp yerine kendi düşüncelerini yerleştirmesi yaklaşık 10 senesini aldı. Bürokrasiden yargıya, askeriyeden siyasete bütün erkleri kendi ideolojisi etrafında yavaş yavaş yoğurdu. Bunu yaparken kimi zaman aynı kökten geldikleri Cemaat yada diğer adıyla FETÖ’yü, ya da demokrat solcuları, liberallari kullandılar(Yetmez ama evet kampanyasında olduğu gibi). Kendi istediklerini aldıktan sonra da her bir güçten kimi zaman geç(FETÖ) kimi zaman erkenden(liberaller) kurtuldular. Bu değişimin bir başka türü de AKP’nin içinde yaşandı. Siyasi ömrü biten veya tehlikeli olabileceği düşünülen her isim yavaş yavaş siyasetten el çektirildi. Buna Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener gibi isimler örnek verilebilir. Şimdi ise sırada son bir kurum var: Muhalefet.
Özellikle 2014’de Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra “siyasette yerlileştirme ve millileştirme” çalışmalarına başlayan AKP bunda büyük oranda başarılı oldu. Numan Kurtulmuş ile HAS Parti’yi Süleyman Soylu ile Demokrat Parti’nin önemli bir ismi AKP bünyesine katılmış oldu. 1 Kasım seçimlerinin ardından da “yerli ve milli siyaset projesinin” en önemli adımı atıldı. Önce fiili olarak kurulan ittifak ardından Cumhur İttifakı olarak resmiyete döküldü ve Milliyetçi Hareket Partisi, AKP içerisinde öğütüldü ve kendine benzetildi. Bu adım milli muhalefet projesinin en büyük adımıydı çünkü bu ittifakla birlikte sağ cenah oylarının kaba bir hesapla %90’ını temsil eden bu iki parti sağ oyları konsolide etti.
Millileştirilemeyeceği en başından beri belli olan HDP ise başta Selahattin Demirtaş olmak üzere etkisizleştirildi ve siyasetin flu alanına atıldı.
Geriye tek bir tehlike kaldı o da Cumhuriyet Halk Partisi. CHP’ye geçmeden önce şunu belirtmekte fayda var: AKP’nin milli muhalefet yaratma amacının temelinde yatan fikir ise AKP iktidarını Türkiye’nin kalıcı iktidarı yapmak ve buna karşı olan herkesi AKP için tehlike yaratmayacak bir pozisyonda kontrol altında tutmak.
AKP hiçbir zaman Türk seçmeninin %60’ından fazlasının oyunu alamayacağının farkında. Bununla beraber bu kalan %40’lık kesim ise “uslu durmalı ve AKP’ye ayak bağı olmamalı.” Aynı Rusya’da olduğu gibi sembolik, işlevsiz bir muhalefet yaratılmak isteniyor. Bu %40’lık kesim gerçekten dişe dokunmayan AKP’nin esas politikalarını eleştirmeyen bir yapıya sokulmalı. Bunu yapmanın asıl yolu da muhalefeti daha doğrusunu lider kadrosunu hizaya getirmek. AKP bunu kimi zaman tehditlerle yapsa da CHP’nin lider kadrosu o kadar beceriksiz ve başarısızlar ki tehditlere gerek kalmadan CHP’yi pasif bir muhalefet haline getirmeyi başardılar.
Bunun en basit örneği ise 16 Nisan Referandumu’dur. Muhalif kesiminin çoğunun inandığı üzere bu seçim şaibeli bir seçimdir. CHP ellerindeki asıl verilerin “Hayır” çıktığı yönünde olduğunu söylemesine rağmen seçmeninin YSK önüne çağıramamıştır. Kendisine oy veren seçmenin bile oyunu koruyamayan bir parti ne kendine faydalı olabilir ne de halkına. İşte AKP’nin istediği muhalefet böyle bir muhalefet. Sözde muhaliflik yapacak fakat AKP’nin hiçbir işine çomak sokamayacak bir muhalefet.
Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere Levent Gök, Mahmut Tanal, Özgür Özel gibi isimler AKP tarafından kendilerine tanınan bu misyonu öyle güzel oynuyor ki AKP bile muhtemelen bu kadarını tahmin etmiyordur. Bütün erkleri elinde bulunduran ve muhalefeti etkisiz hale getirmiş bir mutlak otoritenin karşısına ne çıkarılabilir inanın ben de bilmiyorum.