Frizbi, Wing Tsun, Eskrim, Badminton, Orienteering, Squash gibi pek bilinmeyen birçok amatör sporun üniversitemizde aktif bir şekilde yapıldığını biliyor muydunuz? Mesela Bilkent’in 2008’den beri çalışmalarını sürdüren gayet de başarılı bir Frizbi takımı olduğunu? Onlar kendilerini Bilkent Goats olarak tanıtıyorlar ve yaklaşık yirmi kişilik bir takımla kızlı erkekli frizbi oynuyorlar. Ayrıca takım yabancı oyuncular da içeriyor.
Üniversitemizde yapılan pek bilinmeyen sporları bir yazı dizisi ile tanıtmayı planlıyoruz. İlk olarak frizbiden başlyacağız. Yalnız frizbi oyununu frizbiyi bilenlerden dinlemek daha mantıklı olacaktır diye düşünerek, Bilkent Goats’ın kaptanı Hüseyin Camalan (4. Sınıf-Psikoloji) ve takımda Hüseyin kadar eski olan İlker Demirci (4. Sınıf-İşletme) ile frizbimizi de alıp, okulumuzun Mayfest çimlik alanında eğlenceli bir röportaj yaptık.
GazeteBilkent: Başlamadan önce röportaj isteğimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Bize okul takımından ve Frizbi ile nasıl tanıştığınızdan ayrıntılı bir şekilde bahsetmeden önce Frizbi hakkında genel bir bilgi verir misiniz? Çünkü frizbi pek bilinmeyen yeni bir spor Türkiye’de.
Hüseyin: Öncelikle biz frizbiye frizbi demiyoruz, “Ultimate” diyoruz. Çünkü frizbi ismi Wham-O şirketi tarafından telif hakkı alınmış bir isim, bu şirketin frizbi ismi altında ürettiği oyuncağın ismi. O yüzden biz ultimate ismini kullanıyoruz genelde. Ama insanlar bu isme çok uzak olduğu için yine frizbi demek zorunda kalıyoruz.
İlker: Ultimate, 7 kişilik takımlarla oynanan bir spor, futbol sahasından biraz daha dar bir saha kullanılıyor. İki tane dikdörtgen şeklinde alan var, sayı alanı (end zone) denilen. Bu sayı alanlarında frizbiyi (Hüseyin beni düzeltiyor, frizbi değil, disk.) tuttuğun zaman sayı alıyorsun.
GazeteBilkent: Anladığım kadarıyla bir kale yok ve bu oyunda diğer sporlardan ayırıcı bir özellik olarak bir hakem de yok.
Hüseyin: Evet, bir kale yok. Ayrıca Ultimate sporcuların kendi kendine yürüttükleri bir spor, sorunların oyuncular arasında çözümlendiği bir spor. Mesela eğer ben oyun esnasında bana faul yapıldığını düşünüyorsam, faul derim. Rakibimle konuşur, aramızda çözeriz. Amerika’da, sorunun çözümlenememesi ihtimaline karşın, gözlemci (observer) sistemi var.
İlker: Bu sporun eğlence amaçlı olarak ilk ortaya çıkışından beri temel olan oyunun ruhu denilen bir kavram var. Tüm oyuncular saha içinde ve dışında bu genel prensiplere göre hareket etmek zorunda. Oyuncuların her zaman dürüst olacağını varsayıyoruz ve bu varsayım itirazların azalmasında olumlu bir etki yaratıyor.
GazeteBilkent: Bildiğim kadarıyla Ultimate’ta vücut teması yok, bu da hakeme neden gerek duyulmadığının bir cevabı olarak düşünülebilir. Bize Ultimate’ın prensiplerinden biraz daha bahsedebilir misiniz?
Hüseyin: Diski tutarak koşmamız yasak. On saniye içinde de pas verip elimizden çıkartmamız gerekiyor. Aksi takdirde disk karşı tarafa geçiyor. Oyun akışkan bir yapıya sahip oluyor böylece. Oyunun durduğu nadir anlar; sakatlıklar ya da tartışma (oyunun ruhuna uygun olarak, konuşarak çözüme ulaşma) zamanları. Bu sporda temas yok ama bazen havada çarpışmalar olabiliyor. Ama kesinlikle basketboldaki gibi perdeleme, futboldaki gibi omuzla itme yok.
İlker: Ben bir kez böyle bir durum yaşamıştım, ilk yılımdayken. Mike diye bir oyuncumuz vardı, bir hayli iri, boyu da iki metreye yakın. Onunla yaptığımız katlar (koşular) sırasında bir hayli şiddetli bir çarpışma yaşamıştık. Ama bu olay Ultimate kariyerimde ilk ve tektir. Yani çok nadir oluyor. Temel prensip temasın olmaması olduğu için oyuncular kendilerini sakınıyorlar. Ayrıca kasıtlı olmadığı için de bu çarpışmalar sakatlıklara pek yol açmıyor. Şunu da eklemeliyiz ki “No pain, no gain!”.
GazeteBilkent: Ultimate her yerde mi böyle kızlı erkekli oynanıyor?
İlker: 3 kategoride oynanıyor Ultimate. Erkekler(open), bayanlar(women) ve karma(mixed) denilen. İlk iki kategori biraz daha rekabet içeren turnuvalarda kullanılıyor. Güç dengelerini eşit bir şekilde dağıtabilmek adına. Karma, biraz daha eğlence temelli olup, belli bir çerçeve içinde rekabeti hissettiren turnuvalarda görülüyor. Bilkent’teki takımımız karma. Ruhun yayılmasını sağlamak ve yeterli sayıda oyuncuya ulaşılabilmek adına. Çünkü Türkiye’de daha yeni bir spor. Bizim için aslında karma takım daha iyi oldu, çünkü bir aile ortamını sağladık.
Gazetebilkent: Bize biraz da okul takımımız “Bilkent Goats”tan bahsedebilir misiniz? Bilkent’te ultimate nasıl ortaya çıktı?
Hüseyin: 2008’de, biz hazırlıktayken, Seray diye burada yüksek lisans yapan bir arkadaşımız vardı. O zmanlar büyükelçilikte çalışan Terry Banen diye bir arkadaşla bir araya geliyorlar ve ultimate, Ankara’da ve Bilkent’te oynanmaya başlıyor. Hazırlıktaki yabancı konuşma hocaları da, ki onlardan birkaçı Amerika’da Ultimate’ı yüksek kalitede oynamış insanlardı, katılınca Bilkent Goats kurulmuş oluyor. Tabi sonrasında çok ilgi çekiyor: disk olsun, yabancı oyuncular olsun… Katılım artıyor ve bugünlere geliniyor.
Gazetebilkent: Peki İlker ve Hüseyin sizin tanışmanız nasıl oldu Ultimate’la ve nasıl ilerlediniz?
İlker: Okula ilk girdiğimde Amerikan futbolu takımına başladım. Yalnız bu maceram iki ay kadar sürdü. Sırtımdan bir sakatlık geçirdim ve bırakmam gerekti. Ben sporu bırakmamın verdiği üzüntüyü yaşarken, Hüseyin kalktı dedi ki “Abi, frizbi diye bir spor varmış, hep Amerikanlar var bir gidelim idman yapalım, senin kafan dağılsın.” Baktık bir hayli eğlenceli, şuan beş yıl oldu.
Hüseyin: Okula başladığım ilk yıl voleybol takımı seçmelerine katılıp, seçmeleri geçememiştim ve hazırlıktaki hocalarımdan birinin davetiyle bir antrenmana gittim ve bir gidiş o gidiş, zaten spor yapmayı çok seviyorum. Bir daha da ayrılmadım.
İlker: Tabi ilk yıl zor geçti bizim için. Koşuyorduk ediyorduk ama diski alamıyorduk pek. Ben diski tutup koştuğumu hatırlıyorum Amerikan futbolundan gelen bir alışkanlıkla. İlk antrenmanlarımız bir hayli komikti açıkçası. Oyunu anlamamız bir hayli uzun sürdü. İkinci senemizde daha fazla sorumluluk almamız gerekti, konuşma hocaları ayrıldılar çünkü. Bir süreden sonra biz liderliği ele aldık. Bu yıl biz mezun olacağız ama alttan gelen çok iyi arkadaşlarımız var, eminiz ki onlar Bilkent Goats’ı ve oyun ruhunu devam ettirecekler.
GazeteBilkent: Disk şekli itibariyle çok hızlı uçabilen bir nesne ve onu tutabilmek, pas verebilmek veya sayı alabilmek için çok hızlı olmanız gerekiyor değil mi?
Hüseyin: Evet. Ultimate düşünülenin aksine sadece atmak ve tutmak değil. Kondisyon çok önemli. Her spordan bir parça alınmış gibi aslında. İlk olarak hızlı koşmam gerekiyor. İyi sprint atmam gerekiyor. Hızlı yön değiştirebilmem gerekiyor. Nasıl adımladığım ya da nasıl döndüğüm, bunların çok verimli olması gerekiyor. Çok iyi sıçramam ayrıca da çok çevik ve çok cesur olmam gerekiyor.
İlker: Ultimate’ın şöyle bir farkı da var birçok oyunda savunma ve hücum mevkileri ayrılmıştır. Bizde böyle bir ayrım yok. Oyunun iki tarafını da iyi yapabiliyor olmanız gerek.
Gazetebilkent: Peki siz kendinizi nasıl bir oyuncu olarak tanımlıyorsunuz? Şöyle yapalım; takım arkadaşları olarak birbirinizi anlatın:
İlker: Hüseyin, yurtdışına gittiği değişim programı ile bir hayli hız kazandı. Özel bir çaba sarf ederek sıçrama yanını da çok güçlendirdi ki zayıf gördüğü bir taraftı. Kendini çok geliştirdi. Şuan Türkiye’de en iyilerdendir denilebilecek oyuncular arasında benden sonra gelir…
Hüseyin: İlker, cesur yönü ön planda olan bir oyuncu, basketbol geçmişinden kaynaklandığını düşünüyorum. Diske cesurca saldırabiliyor. Hatta benden daha cesurdur. Diske daha çok saldırır, diski daha çok ister. Fiziksel yönü şu anda da gayet iyi ama biraz daha geliştirmesi gerekiyor.
Gazetebilkent: Bu oyun Amerikan futboluna çok benzetiliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ultimate aslında birçok spora benzetiliyor ama Ultimate oyuncuları benzetilmeyi sevmezler. Düşününce basketbola da benziyor, futbola da benziyor. Biz Ultimate’ın kendi içinde, özgün bir spor olduğunu düşünüyoruz.
Gazetebilkent: Arkadaşlar eklemek istediğiniz bir şey varsa;
İlker: Sen bizim takıma gelebilirsin mesela Dilek. Bunu da takım kaptanından bir davet olarak algılayabilirsin.
Hüseyin: Biz her şeyin ötesinde bir aileyiz. Çoğu takımın olmadığı kadar birbirimize bağlıyız. Ben kaptan ve aynı zamanda koç olarak, tüm oyuncularımı iyi yetiştirmeye çalışıyorum. Biraz babacıl bir yapım vardır diyebilirim hatta. Elimden geldiği kadar tüm oyunculara katkı sağlamaya çalışıyorum. Buradan tüm Bilkent öğrencilerini, oynamaya ve izlemeye davet ediyoruz. Takımımıza katılarak kesinlikle pişman olmazlar.