Manchester United denilince akla bir çok efsane ve onlarla bağlantılı bir çok isim gelir. Bunlardan biri de takımdaki 7 numaralı formanın önemidir. Şu sıralar Antonio Valencia’nın giydiği formayı daha önce giyen isimler; Michael Owen, Cristiano Ronaldo, David Beckham, Eric Cantona, Bryan Robson.. Hepsi gerek İngiliz futbolunda, gerekse dünya futbolunda yer edinmiş, efsane isimler..Ama bu efsanenin, bu numara kutsallığın başlangıcı ise tek bir isme götürüyor bizleri; George Best…
1958 yılındaki Münih faciasının ardından görevi bırakmaz Sir Matt Busby. Manchester United’da bir şeyleri başarması gerekmektedir. Kayıplar çok büyüktür, 20-21 yaşındaki genç ve yetenekli isimleri kaybetmişlerdir, Duncan Ferguson gibi. Ama Manchester United küllerinden doğacaktır mutlaka. Kadroya yeni isimler katmak gerekmektedir. Önce 22 yaşındaki genç İskoç Dennis Law kadroya dahil edilir. Law yetenekli ve kendini ispat etmiş bir futbolcudur. Huddersfield Town, Manchester City ve Torino’da kendini göstermiş bir forvet oyuncusudur. Daha sonraları bu kadroya genç takımdan oyuncular da dahil edilir. Bunlardan biri de 15 yaşındayken Belfast’ta keşfedilen George Best’tir. Bu hızlı genç, 17 yaşındayken A takıma çıkar. İlk sezonunda çok fazla forma şansı bulamaz genç Best. Ama 2. sezonunda işler değişir. Daha çok forma şansı bulan George Best 7 numaralı fomayı sırtına geçirir yeteneklerini sadece tüm Britanya adasına değil, Avrupa’ya da gösterir. 1966 yılında Benfica ile oynanan Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde, rakip ağlara 2 gol gönderen Best, sakallı ve uzun saçlı imajının da etkisiyle Portekiz basını tarafından “O Quinto Beatle (Beşinci Beattle)” olarak adlandırılır. Genç oyuncu gerçekten de etkileyicidir. Driplingleri, iki ayağını da çok iyi kullanması, gerektiğinde kafa vuruşlarıyla dahi kalecileri avlaması ve bilhassa sağ kanatta rakiplerini ekarte ederek tribünleri mest etmesi… Best sahada adeta bir sanatçı gibidir, Britanya futbolunun gerçek yıldızıdır. Saha içinde işler o kadar iyi gitmektedir ki Best için, kendisinin saha dışındaki alkole olan aşırı (belki aşırıdan da öte) bağımlılığı, hayatının her gününü partilerde geçirmesi o kadar da çok göze batmaz. 1968 yılı Best ve United için zirve yılıdır. Daha sonraları Old Trafford’un önüne “Trinity Statue” adıyla heykeli dikilecek olan Best- Law- Charlton üçlüsünün varlığıyla United Şampiyon Kulüpler Kupası’nı finalde Eusebio’lu Benfica’yı 4-1 yenerek kazanırken, maçta takımı adına gol atan isimlerden biri olan Best o yıl attığı toplam 32 gol ile sezon sonunda hem Avrupa’da Yılın Futbolcusu ödülünü, hem de İngiltere’de Futbol Yazarları Derneği Yılın Oyuncusu Ödülü’nü kazanır. 70’lerin başına kadar Best saha dışındaki tüm sansasyonel hareketlerine rağmen başarılı bir şekilde kariyerini sürdürür Manchester’da. Ama ne zaman Matt Busby görevi bırakır, Best’in düşüşü de o zaman başlar. Yeni teknik direktör Docherty ile anlaşamayan Best kendisini kapının önünde bulur, kendi deyimiyleyse o ayrılmıştır. Sonrası ise futbol açısından çok kayda değer değildir George Best için, Amerika’ya gider Best, sonra geri döner Britanya’ya ve futbolu bırakır…
George Best’i kült yapan sadece sahadaki futbolu değildi elbette. Best belki de popstar futbolcu akımının ilk temsilcisiydi. Sahip olduğu gece kulüpleri, her akşam partiden partiye koşması, alkolü yaşam biçimi haline getirmesi, karizması, kadınlara olan düşkünlüğü.. Tüm hatalarıyla belki de daha çok seviliyordu Best.. Kendisi de hatalarının farkındaydı ama bırakamıyordu ki bunları.. Bir keresinde şöyle söylemişti; “İçki ve kadın konusunda tövbe ettim; hayatımın en kötü 20 dakikasıydı.”… Elde ettiği paranın %90’ını kadınlara ve içkiye harcadığını, geri kalanını ise ziyan ettiğini söyleyecek kadar güzide bir insandı Best.. Daha kötü hataları olmadı mı? Oldu tabi ki, 80’lerde İngiltere’de alkollü çıktığı bir canlı yayında Terry Wogan’a küfretmeyi ihmal etmemişti.. Ama işte hepimiz gibi hata yapan biri olması ve bunları da açık yüreklilikle kabul etmesine rağmen hala hata yapması onu efsane yapan en önemli etkenlerden biriydi belki de.
Alkol olmasaydı keşke Best’in hayatında.. Olmasaydı da 2 kez karaciğer ameliyatı geçirmeseydi ve bunlara rağmen içmeye devam etmeseydi Best. Olmasaydı da o karaciğer problemleri böbreğini de vurup aramızdan almasaydı onu.. Ama maalesef, belki de çok bile dayandı George Best, 2005 yılına kadar.. George Best bir çok futbolcudan farklıydı, yeteneğini ustaca harcamıştı, insandı, hata yapmıştı ama harika bir futbolcuydu.. Bir atasözünün dediği gibi;
“Maradona good; Pele better; George Best!”