“Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” çevirisiyle piyasaya sunulan Simon Kuper’in “Footbal Against the Enemy” kitabı, futbolun insan hayatı ve siyasetle olan ilişkisini ortaya koyar. Gerçekten de futbolun asla sadece futbol olmadığını göreceğiniz bir çok yaşanmış hikaye vardır kitapta. Kitaptaki ilk olaylardan biri de Soğuk Savaş döneminde bir Demokratik Almanya vatandaşının, Berlin Duvarı’nın batı tarafında kalan takımının peşinden yıllar boyunca nasıl koştuğunu, maçlarına gizliden gizliye gittiğini anlatır. Soğuk Savaş dönemi, özellikle dönemin sosyalist ülkelerinde, devletin insanlarla olan ilişkisini futbol üzerinden açıklama konusunda iyi bir örnek olarak karşımızda duruyor. Kitaptan yola çıkarak ben de bu yazımda soğuk savaş dönemine damga vuran bazı futbol olaylarını ele aldım.
[box_light]Dinamo Kiev Efsanesi[/box_light]
Bu yazıda, hikayesi 2. Dünya Savaşı’na uzanan tek takım Dinamo Kiev. 80’lerde Valeriy Lobanovskyi’nin “2000’lerin takımı” diye adlandırılan Kiev ekibinin, 2. Dünya Savaşı’na dair yürek burkan bir kahramanlık hikayesi vardır. 1942 yılında Ukrayna’yı işgal eden Alman ordusu, o dönem fırında çalışan Dinamo Kiev futbolcularına, Zenith Stadı’nda antreman yapabileceklerini söylerler. Almanlar futbolculara bir dostluk maçı yapmayı önerirler. Kievliler (takımın adını “Start” koymuşlardır) Alman ordusuyla yaptıkları maçın ilk yarısını 2-1 önde tamamlarlar. Devre arasında soyunma odasına inen bir Alman subayı Ukraynalılara 2.yarı sonunda maçı kazanmamalarını ve eğer bunu yapmazlarsa kurşuna dizileceklerini söyler. “Start” takımı maçı 4-1 kazanır. Bir ay sonra daha güçlü bir takımla Kievlilerin önüne çıkan Almanlar, bu sefer de 6-0 kaybederler maçı. 6-0’lık mağlubiyetin üzerine çıldıran Alman ordusu, dönemin en güçlü Alman takımı olan Luftwaffe Flakelf’i Kiev’e getirir ama sonuç değişmez; bu seferki skor ise 5-1’dir. Bu maç Kievli futbolcuların büyük bir kısmının son maçı olur. Maç sonrası Gestapo, oyuncuları tutuklayıp işkenceden geçirir ve futbolculardan Mykola Korotkykh işkence sonrasını hayatını kaybeder. Geriye kalan oyuncular da sonradan toplama kampına gönderilir, fakat onlardan da bazıları bu kamplarda hayatını kaybederler.
Kiev şehrinde anıtı bulunan bu futbolcular daha sonraları Pele, Ardiles, Bobby Moore gibi efsane futbolcuların ve Sylvester Stallone’nin oynadığı Escape to Victory (Zafere Kaçış) filminin ilham kaynağı olmuşlardır.
[box_light]Steaua Bükreş ve Valentin Çavuşesku[/box_light]
Romanya’nın en başarılı takımı hiç kuşkusuz Steaua Bürkeş’tir. 1986 yılındaki Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde penaltılarda Barcelona’yı yenen takım hala Romanya’nın ilk ve tek Avrupa şampiyonu takımı olarak tarih sayfalarında yer alır. Fakat S. Bükreş’in Romanya şampiyonlukları tek Avrupa şampiyonluğu kadar temiz değil. Takım, dönemin devlet başkanı Nikolay Çavuşesku’nun ailesinin yönetimi altındadır gizliden gizliye ve bu konuda başrol de başkanın oğlu Valentin’indir. Takımın Avrupa kıtasının rekoru sayılan 104 maçlık mağlup olmama serisi de bu konudaki şüpheleri destekleyen bir veri olarak karşımıza çıkar. Ayrıca 80’lerde Dinamo Bükreş’i çalıştıran ve Steaua’yı şampiyonluk yılında zorlayan Mircea Lucescu’nun da Çavuşesku dönemi sonrası açıklamaları ve aynı dönemlerde Valentin Çavuşesku tarafından sınır dışı edilmekle tehdit edilmesi de Steaua’nın gücünün ispatıdır. Son olarak 80’lerde takımın yıldız oyuncusu olan Gheorge Hagi için Juventus teklif yaptığı zaman, Hagi’ye karşılık Çavuşesku’ların, Juve’nin ve Fiat’ın sahibi olan Agnelli ailesinden Bükreş’e bir otomobil fabrikası yapmalarını istemesi de Bükreş ekibinin ülke için önemini gösterir.
[box_light]13 Mayıs 1990: Dinamo Zagreb – Kızılyıldız Maçı[/box_light]
90’ların başında Doğu Bloğu ülkeleri ve SSCB son günlerini yaşamaktadırlar. Bu ülkelerin arasında bir de Yugoslavya vardır ve ülke, diğerlerinden farklı olarak iç savaşa doğru sürüklenmektedir. 13 Mayıs 1990 günü Maksimir Stadı’nda oynananacak olan D. Zagreb – Kızılyıldız maçı da bu savaşı başlatacak kıvılcımlardan biri olacaktır. Zagreb’e gelen Kızılyıldız’ın taraftar grubunun başında Milosevic tarafından görevlendirilmiş, daha sonraları “Sırp kasabı” olarak anılacak olan “Arkan” lakaplı Zeljko Rajnatovic vardır. Sırp taraftar grubu “Delije”, Zagreb’in taraftar grubu Bad Blue Boys’a saldırır maçtan önce. Sahada güvenlikten sorumlu olan polisler ise suçlu olarak Hırvat taraftarları görür ve onları coplamaya başlarlar. Bu duruma tepki gösterenlerden biri de dönemin Dinamo Zagreb futbolcusu Zvonimir Boban’dır. Daha sonraları Milan formasıyla Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, Hırvat Milli Takımı ile de Dünya Kupası 3.lüğü yaşayacak olan Boban, polisin bu haksız müdahalesine karşılık olarak polislere tekme tokat saldırır ve dönemin futbol federasyonu tarafından aylar süren cezalar alır. Bu maç hâlâ Yugoslavya’nın bölünme sürecini başlatan olaylardan biri olarak kabul edilir.