kazim-koyuncu-17_31765801_big“Duysun bütün insanlar

Bu sesi duysun dünya

Gelen Karadeniz’den

Dalga dalga fırtına

Zaferlerin görkemi parlıyorken alnında

Sana alkış tutuyor tüm dünya baştanbaşa

Oy Trabzon Trabzon yaşa şanınla yaşa

Şampiyon yazacaksın yeniden dağa taşa

Oy Trabzon Trabzon yık yeşil sahaları

Çık yukarı ezilsin İstanbullu ağladı” [1]

 ‘Bize benzeyen, bizimle aynı coğrafyada yaşayan ve bizimle aslında aynı şeye kızan çocukların futboluydu.’ der Kazım Koyuncu çocukluğuna şampiyonlukları ile damgasını vuran Trabzonspor için ve 2 marş seslendirir “Anadolu ihtilali” dediği takımına. Kazım’da coğrafyanın karakteri ile tanımlanan Trabzonspor, birçokları için ise artık milliyetçi söylemi ve belirgin militarist tavrı ile anılır olmuştur.

[box_dark]Trabzon’da Futbol ve Trabzonspor[/box_dark]

Ticari ve kültürel hayatın bir getirisi olarak futbolda da sanatta olduğu gibi ilkler azınlıklardan çıkmış ve 1910’dan itibaren Rumlar arasında oynanmaya başlayan futbol; 1913’de İdman Yurdu Spor Kulübünün kuruluşu ile Trabzon’daki diğer halklar arasında da yaygınlaşmıştır. Mübadele ve sonrasında süren gayrimüslim nüfustaki azalışa karşın, futbola olan ilgide herhangi bir kayıp yaşanmamıştır. 1920’lerde İdmanocağı Kulübü kurulurken çıkan anlaşmazlıklar kurucu kitlede dağılmaya yol açmış ve İdmangücü de bu ortamda kurulmuştur.

Kentte futbol kültürünü kurumsallaştırılması ise çeşitli kulüplerin mahalli düzeyde sağladığı resmi karşılaşmalarla ilişkilidir kuşkusuz. Özellikle 1955’ten Trabzonspor’un kurulduğu 1967’yi kapsayan yıllara İdmangücü- İdmanocağı takımlarının çekişmesi damgasını vurmuştur. 1967 yılında İdmanocağı, İdmangücü, Martıspor ve Karadenizgücü takımlarının bir araya gelmesi ile nihayet kurulan Trabzonspor, 1973-74 sezonunda birinci lige yükselerek ilki 1975-76 senesinde olan 1976-77, 1978-79, 1979-80, 1980-81 ve 1983-83 sezonlarında Türkiye birinci ligini şampiyonlukla tamamlamış ve bir rekora imza atmıştır.

Üç kez federasyon kupasını kazanmış olan Trabzonspor’un hakimiyet kurduğu Türkiye’de,  bu dönemde, mevcut ekonomi sebebi ile transferler batı ülkelerinin ikinci sınıf sayılan yabancıları ve Balkan ülkelerini kapsamaktadır. Bugünün “üç puanlı” hücum sever futboluna karşın, o dönemde uygulanmakta olan “iki puanlı sistem” i güçlü savunması ile yanıtlayabilen Trabzonspor için bir başka ödüllendirici unsur ise mahallîliği idi şüphesiz. Kadrosunu tamamen yerli ve hatta Trabzonlular üzerinden kuran ve şehrinin memnuniyetini baz alan bu amatör ruhlu takım için nitekim Hüseyin Tok da “Trabzonluyduk, birbirimizi çok seviyorduk” der.

normal_trabzonspor-sampiyon-kadro

[box_dark]Trabzonspor’da Trabzon[/box_dark]

12 Eylül 1980 darbesinin siyasette, ekonomide ve moral değerlerde yarattığı zelzelenin futboldaki tezahürü olan Trabzonspor; 1984’deki son başarısı ile “taşranın” zaferini “merkeze” kaptırmakla kalmıyor, horonun değil egemen ideolojinin “rap-rap”ına kulak veriyor aslında. Şehir ve kırsalıyla topyekûn kimlik yaratmaktan çok uzak görünen ama bunu egemen ideolojinin üst kimlik kisvesi altında başarabilen(!) Trabzon’un belleğinde her ne kadar bu ses uzun süredir yankılansa da, kendi otantikliği ve biricikliğine inat, geçmişinden rahatsız olduğu iddiasına ses yükseltiyor olması esasen çok yenidir.  1971 yılında bir Hristiyan azizinin adını taşıyan mevkiye yapılacak caminin adı, bölge adından hareketle konulurken, ( Küçük Ayvasıl Camii) bu adın bugün değiştirilmesi yahut da ne olduğunu tam anlayamadığı “Laz” kimliğini gurbette kabul ederken bugün Laz’ı adeta bir hakaret olarak alışı, bu ses yükseltişe örnektir.

Modernizmin bir sonucu olarak tanımlanan kimlik yarılması ve devlet eliyle yaratılan üst kimliğin çatışmalı boyutları Trabzon’u bu çatışmanın içine sürüklerken, hüviyette ona giderek daralan bir alan açmıştır: Milliyetçilik. 1990’larda PKK karşıtı sloganların Avni Aker’de yükselmesi,  2007’de Trabzonspor taraftarlarınca Ogün Samast’ı sembolize eden beyaz berenin takılması ve “ayağa kalkmayan Fenerli olsun” tezahüratının “ayağa kalkmayan Ermeni olsun” a dönüşmesi bu noktadan hareketle okunmaktadır.

Futbolun bir “milli spor” haline geldiğini iddia eden Tanıl Bora ve Necmi Erdoğan futbola hasredilen ilginin başka spor dallarıyla kıyaslanamayacak kadar kitlesel oluşundan hareketle milliyetçilik ve futbol ilişkisinin altını çizse de, Trabzonspor Türk kimliğini Karadenizliye ve nihayet de Trabzonluya yöneltmiştir. Trabzon’a kanalize olan aidiyet ve kimlik yaratımının Trabzonspor’un bedeninde şekillenmesi ise mikro-milliyetçilik olarak kabul edilmenin sınırlarını aşmıştır. Özkan Sümer’in henüz 1980’lerin sonundayken takımın gerilemesini “oyuncu yabancılaşması” gibi etnik özcü bir teze dayandırması, bu yerbazlı kimlikle ilişkilidir esasen. Samsun’da büyümüş Dobi Hasan’ın veya Kastamonulu İskender’in yerli olup olmaması da keza bu sebepten tartışılmıştır.

uee

 

“Futbol kulübü taraftarlığı, çocuk için bir kimlikten önce bir oyuncaktır da ve hiç de az olmayan sıklıkta değiştirilebilen bir oyuncaktır. Bir gün, parlak döneminde A takımını tutan bir çocuk, ertesi gün onun yıldızı sönüp B’ninki parıldadığında tercihini değiştirebilir. Bu doğal gerçekler Türk futbolunun değişmez gerçekleriyle desteklenir ve sadece en büyük kent ve asıl belirleyici konumunda olan İstanbul’daki değil, ülkenin dört bir yanındaki çocuklar birer birer, üç malum İstanbul kulübünün taraftarı haline gelir. Oysa Trabzonsporlu bir ailenin çocuğu için olay daha farklıdır; en azından öyle olmalıdır. Bir Trabzonlu, -bağışlasınlar- bir Çankırılıdan, bir Manisalıdan, bir Adıyamanlıdan, bir Karslıdan, bir Edirneliden, bir Karamanlıdan farklı olarak, etkinliği kanıtlanmış ve saygınlığı yerleşmiş bir özel değere sahiptir. O insanlarımızın çoğu gibi bir üst kimlik ihtiyacı yoktur. Kendi memleketi, doğrudan kendi kimliğidir. Üstelik o kimlik, Trabzonlu olmayan, ama özelde futbolumuza ve fakat genelde hemen her şeyimize yıllar yılı damgasını vuran adaletsizliğe, eşitliksizliğe, tekelciliğe, sömürgeciliğe isyan eden insanımıza da sağlam bir üst kimlik olmuştur.”

Hakan Kulaçoğlu’nun Trabzonlu bir ailenin ağzından aktardığı sonu “Trabzonlunun Trabzonludan başka dostu yoktur” a varan bu perspektif; aynı zamanda futbolun Trabzon’da artık spor olmaktan çıkıp bir endüstri, zihin yapısının ve siyasal kültürün belirleyeni haline geldiğine de delalettir.
imagesSosyalleşmeyi baz alan futbol; Trabzon için belli bir süre sonra Trabzonspor üzerinden toplumsal bir var oluş meselesine dönüşerek  “Anadolu İhtilali” adını almışsa da; Trabzonspor’un düşüşü ile “Karadeniz Kaplanı” gibi Karadeniz’e denk düşmeyen vahşi bir hayvan üzerinden kurulmaya çalışılmıştır. Endüstrileşen futbol ikliminde Trabzonspor’un kaplan veya fırtına oluşu giderek militaristleşen ama ‘isyan ahlakından’ nasiplenemeyen mücadelesinin haklılığına gölge düşürmektedir. Bu militarizm maç öncesi ve sonrası yaşanan olaylar kadar, Fenerbahçe üzerinden büyütülen nefret söylemi ile de bariz bir biçimde seçilmektedir. Hababam sınıfının “en büyük iki korkumuz: 1- Trabzonspor 2- Mahmut Hoca” cümlesi ile hafızalara kazınan Fener- Trabzon rekabetinin vardığı son nokta: “ Mermiden hızlı koşan Fenerliler kutlama yapabilir!” (Geçen yılki Fenerbahçe şampiyonluk kutlamalarına istinaden bir duvar yazısından)

Trabzonspor’un yöneldiği milliyetçi söylemi, aidiyet ve kimlik ifadelerini egemen ideolojinin tanımlarını aşarak oluşturması ve büyük kulüp olmayı hâkim sisteme entegre olmakta görmesi ise takımın arka planı hakkında bilgi vermek ve “hayat- oyun” ikilisinin karşılıklı etkileşimi ile kalmayıp Anadolu takımları nezdinde meşruiyetini yok edişine de işaret etmektedir.

 

KAYNAKÇA:  [1] – Kazım Koyuncu – Dalga Dalga Fırtına sözleri

https://www.youtube.com/watch?v=SzSDgSP4SWQ

2-Trabzon’u Anlamak: Trabzonspor tarihi üzerine bir deneme (Eroğlu, A.)

3- http://www.temizspor.com/makaleler/103-kultrel-emperyalizma-ve-modern-futbola-kisa-bakis.html

4- http://www.hakankulacoglu.com/index.php/kulacogluyazi/futbol/hakan-kulacoglu-efsane-trabzonspor/110-ben-seni-babani-trabzonspor

Leave a Reply

4 comments

  1. HK

    Sevgili Hazal kardeş,
    Çok güzel bir yazı, eline sağlık.
    Benden yaptığın alıntının yorumunu tam alnayamasam da güzel.
    Yıllardır futbol ve Trabzonspor konusunda yazıyorum, ancak
    “Trabzonlunun Trabzonludan başka dostu yoktur” perspektifine hiç yakın olmadım.
    Burada anlatılmak istenen şey, Trabzonlu çocukların Trabzonspor dışında takım tutmasının sadece yanlış değil, aidiyet eksikliğini kapatmak açısından da çok gereksiz olduğuydu.
    O pasajda ya ben meramımı anlatamamışım ya da sen tam anlayamamışsın.
    Her iki olasılık da hedeften uzak.
    Üzücü.

    Sevgiler, başarılar.

    HK

  2. Hazal Şimşek

    Sayın Kulaçoğlu,
    Temelde fazlasıyla hak verdiğim “Üstelik o kimlik, Trabzonlu olmayan, ama özelde futbolumuza ve fakat genelde hemen her şeyimize yıllar yılı damgasını vuran adaletsizliğe, eşitliksizliğe, tekelciliğe, sömürgeciliğe isyan eden insanımıza da sağlam bir üst kimlik olmuştur.” ifadenizi; “Anadolu ihtilali” olarak doğan TS’nin varlığına artık ses vermeyişine referans olarak almıştım esasen. Yani Trabzonlunun takımının gölgesinde “bir üst kimlik ihtiyacı yoktur. Kendi memleketi, doğrudan kendi kimliğidir.” diyerek çıktığı yolda egemen ideolojinin kimliğini benimseyişi, giderek bu tavrını “Trabonlunun Trabzonludan başka dostu yoktur” raddesine çıkarışına dairdir anlatım ve siz bu “ilk varoluşsal” amacı çok da güzel aktarmışsınız ifadelerinizde. Bu noktada meramınızla uyuşamayışım da kuşkusuz düzlem ve hedef farklılığımızdandır- ki bu bence üzücü değildir.
    İlginiz ve hassasiyetiniz için teşekkür ederim
    Saygılarımla

  3. hk

    Cevabınız için teşekkürler Hazal hanım.
    Ne yazık ki Trabzonspor’un kuruluş, varoluş ve mücadele felsefesiyle bugünkü psikolojisi, sosyolojisi çok uzak düşmüş durumda. “Güçlülerin ve daima kazanmak isteyenlerin iktidarına karşı Trabzonspor” tanımı bugün tarafsız futbolsevere bir şey ifade etmiyor, etmesine de imkan yok.
    Bu ülkede birçok kent, birçok kurum belki birçok spor kulübü siyasete, ticarete yanaştı ya da teslim oldu çıkarları için, ancak bir örnek gösterin deseler, “Hacıosmanoğlu’nun Trabzonspor’u” çok oy alır sanırım.
    Aslında sadece mevcut başkanla bağlantılı bir şey de değil. Sosyolojik yapı birden oluşmuyor ve birden de değişmesini beklemek gerçekçi olmaz. Trabzonspor bir süre bu varoluş felsefesine aykırı sularda dolaşacaktır, biz aksi için çaba göstersek de.
    Ben sadece, çok uzun zamandır sizin dile getirdiğiniz eleştirileri seslendiren ve mücadele veren bir kişi olarak kendimin bu tasvip edemeyeceğim bir zihinsel yapı ve bunun güncele yansıması olan yaşam pratiği ile birlikte anılmayı haksızlık olarak gördüğüm için yazmıştım.
    Canınız sağ olsun.

  4. Hazal Şimşek

    Esas ben teşekkür ederim Hakan hocam zira hem çok güzel ifade ettiniz hem de gözümden kaçan bir şeye işaret ettiniz. Yazarların gözünde olmasa da okurun gözünde yaratılacak bir algı bozukluğunu da bu sayede önlemiş oldunuz, aslında.