Orhun Ene ile Geçmişten Bugüne

Orhun-Ene1GazeteBilkent: 2000 yılında basketbolu bırakma kararı aldınız ancak 1 yıl sonra parkelere geri döndünüz. Fikrinizi değiştirmenizdeki sebepler neler oldu?

Orhun Ene: A milli takım oldu. O zaman 2001 Avrupa Şampiyonası vardı. Galatasaray’ın son 15 senesindeki basketbolda yaşadıklarının birebir kopyası belki de daha da şiddetlisi o dönemde de yaşanıyordu. Galatasaray’a ben basketbolumun son döneminde Galatasaray Lisesi mezunu olarak Galatasaray’da basketbolu bırakmaya gitmiştim. Ancak oynadığımız profesyonel seviyedeki basketbol artık basketboldan çıkıp bir sene parasını alamayan, evine para götüremeyen oyuncuların yaşadığı bir sıkıntıya dönüştü. O dönemde de kaptan olduğum için birebir bu sıkıntıların içinde bulundum. Bu durum da bizim performansımızı çok etkiliyordu. Başka bir kulübe gitmeyi de açıkçası profesyonel anlamda düşünmedim -ki teklifler olmasına rağmen- ve bırakmaya karar verdim. Daha sonra Avrupa Şampiyonası’nda basketbol federasyonu ve teknik ekip o kadronun içinde önemli bir görevi bana verince bu hedef doğrultusunda tekrardan basketbola dönüp milli takımda oynadıktan sonra basketbolu bırakmayı düşündüm. O dönemde kulüp takımında oynamayan bir oyuncu milli takımda kadrosunda yer alamıyordu dönüşümün sebebi budur.

GB: TBL yani yeni ismiyle süper lig artık büyük bir sektör haline geldi. Pek çok başarılı ve kendi alanında ün yapmış koç ve oyuncular süper ligi tercih etmeye başladı. Sizce pozitif ve negatif etkileri ülke basketbolu açısından nasıl olur?

OE: Açıkçası ben 1.lig antrenörüyüm. Süper lig’de çalışmıyorum. Şu anda orayı çok fazla düşünmüyorum. Dışarıdan daha yüzeysel bakıyorum. Çok fazla detayına girmeden benim durduğum yerden görünüşü şu şekilde: Muhakkak ki Türk Basketbolu’na faydalı olduğu yerler var ama birçok çarpık noktası da var. Bu kadar paranın bu kadar bütçenin bu kadar insanın gelmesinden dolayı ortaya çıkan beklentinin karşılanmadığını da görüyorum. Onun için bizim şunu anlamamız lazım; para vererek olmuyor. Yani bugün baktığınızda bir önceki soruda bahsettiğim Galatasaray sorunlarını hala çözememiş durumda. Basketbolda halâ aynı sorunları yaşıyor. Bugün bakıyorsunuz bu verdiğiniz paraların altındaki paraları harcayan Avrupa takımları Avrupa Kupalarında bizden daha başarılı oluyor. Bunların muhakkak sebepleri vardır. Fakat Türk basketbolu bütün problemlerini sadece bütçesini artırarak çözmeye çalışıyor. Onun için para olmadığı, bütçe olmadığı zaman da sıkıntı var ama çok paranız olduğu zaman da bu parayı nasıl harcayacağınızı bilmezseniz bunlarda büyük sıkıntı yaşatıyor. Türk sporunun bu kadar büyük paralar harcayarak böyle bir zenginliği olduğunu düşünmüyorum. Süper ligde de mücadele eden takımlar var ama halâ alt yapısı olmayan kendi basketbol organizasyonu iyi seviyeye getirmemiş sadece A takım vitrinini kullanan birçok takım var. Bunlar Türk Basketbolu’na faydalı olamayacak. Şu anda 6 yabancıyla sonuç alınabilir ama bugün 6 yabancıyla alınacak sonuçların hiçbiri Türk Basketbolu’na bir fayda getirmez.

GB: Takım koçluğuna pek çok koça göre erken bir yaşta başladınız diyebiliriz. Bu süreçte zorlandığınız durumlar oldu mu?

OE: Her koçun zorlandığı noktalarda ben de zorlanmışımdır ama ben koçluğa daha farklı yaklaşımım var. Koçluğun iş tanımını hem sözlük anlamıyla yapmak hem de saha da bunu icra ederken bu gerekliliklerini yaparken basketbola başladığım oyunculuktan geldiğim günden beri daha farklı bir açıdan bakıyorum. Bir takım için antrenörün çok önemli olduğuna inanıyorum ama basketbolun içinde de güçler dengesinin olmasının da ne kadar önemli olduğunu biliyorum; çünkü oyuncu olduğum dönemden gelen  çok büyük bir tecrübem var. Takımına sahip çıkmayan sadece antrenör odaklı, yetenekli oyuncuların bulunduğu ama sadece antrenör tarafından da kumanda edilen oyuncuların da başarısız olamadığını gördüm. Bu anlamda bu bir görev bölümü ve antrenörün de bu düzen içerisindeki görevi çok büyük. Bu anlamda antrenörlüğün önemi; bir takımda kurduğu organizasyonla, oynattığı basketbolla korkuyla değil saygıyla buluşacağını düşünüyorum. Bunu antrenörlüğün ilk günlerinden beri kendi adıma bir bakış açısı olarak gördüm. Basketbola başladığımda, antrenörlüğe başladığımda birçok oyuncu benim takım arkadaşımdı. Ama takım arkadaşlarınıza antrenörlük yapmak yaşça büyük olsanız da zordur. Ama işte bu bakış açısıyla beraber hem onlara yaklaşımım hem de sahip olduğum özellikler başka yaklaşımlarla hiçbir zaman sıkıntı yaşamadım.orhun-ene-e1329996997864

 GB: Uzun yıllardır takımlar ve basketbol seyircileri oyun kurucu pozisyonunun tam olarak özelliklerine sahip bir oyun kurucu çıkmadığını söylüyorlar ve alt yapıdan gelen hemen her oyuncuya “acaba aradığımız oyun kurucu mu?” gözüyle bakıyorlar. Siz de bir zamanların parmakla gösterilen oyun kurucusu olarak nelerin eksik yapıldığını ve bu durumun ortaya nasıl çıktığını söylersiniz?

OE: Şimdi şöyle bir gerçek var Türk Basketbolu’nun hiçbir zaman bir ekolü olmadığı için dönem dönem kendi dönemlerinde, kendi pozisyonlarında çok başarılı oynayan oyuncular olmuş. Ama bizim başka ülkelerdeki gibi bir basketbol ekolümüz olmadığı için de hep oyuncular farklı pozisyonlarda, farklı zamanlarda çıkmışlar parlamışlar ve kaybolmuşlar. Şimdi eski dünyanın basketboluyla yeni dünyanın basketbolunu karşılaştırmak doğru değil ama eski dünya basketboluna yön veren basketbolcuyla yeni dünya basketboluna yön veren basketbolcular özel yetenekli basketbolcular. Kendi ülke basketbolu içinde buna pozisyon olarak değil de yetenek olarak baktığımız da Efe Abi gibi bir uzuna baktığımızda çok az yetiştirmişiz. Erman Abi gibi bir forvet, shooting guard da az yetiştirmişiz. Bana göre nedeni; Türkiye’de iyi niyetli herkes bir şeyler yapmaya çalışmış. İnsanlar hep yakın çevremizden, uzak çevremizden bir şekilde etkilenirken kendi ülkemize, kendi ırkımıza uygun hem oyuncu karakterini hem de basketbol stilini biz oluşturamamışız. Bunda dönem dönem iyi antrenörler, iyi koçlar; dönem dönem bazen doğru modellerle iyi oyuncular çıksa da hiçbir zaman Türk Basketbolu bu kadar genç nüfusun fazla olduğu bir ülkede fabrika gibi belli standartta üretim olmamış.

Bugün baktığınızda İspanyolların kısalarının iyi olduğunu biliyoruz. Yunanlıların kısalarının iyi olduğunu biliyoruz. Sırbistan’da çok akıllı yetenekli uzun ve kısa oyuncuların yetiştiğini biliyoruz. Bunlar hep ülke basketbolunun sahip olduğu ekol sayesinde gerçekleşiyor ve işte bizde bu ekol eksik. Bugün bunu detaylandırırsak bir sürü şey söyleyebilirsiniz, küçük ayrıntılara da girebilirsiniz ama işin en önemli noktası da ekolü olan ülke; kendine uygun fiziksel özellikteki oyunculardan kendine uygun yıldız oyuncuyu yetiştirebiliyor. Olamayan da zaman içerisinde bekliyor ve bir jenerasyon çıkıyor. Müthiş jenerasyon diye o jenerasyondan bahsediliyor. Ama o jenerasyon her dönemde müthiş basketbolcular olmalı. Bugün NBA’a baktığımızda Michael Jordan, Magic Johnson kendi dönemin müthiş yetenekli oyuncularıydı ama onların verdiği heyecanı veren başka oyuncular da geldi. Oradaki o ekol, düzen o oyuncuyu yetiştiriyor.

GB: Tofaş’ın yeni bir kimyası var. Genç ve tecrübeli isimler bu sezon parkede yan yana ter dökecekler. Bu yıl 1. lig’teki hedefleriniz nelerdir? Taraflarların Tofaş’tan beklentisi ne olmalı?

OE: Biz bir an önce Süper Lig’e çıkmak istiyoruz. Süper Lig’e çıkarken de iki işi birlikte yapmak istiyoruz. Birincisi, sonuç yani Süper Lig’e çıkma hakkını kazanmak; ikincisi de yeni kurduğumuz bu bir yıllık genç kadromuzun kaynaşmasını sağlayıp uzun yıllar birlikte çalışacağımız bir kadro yaratmak. Süper Lig’e çıktığımızda da mücadelemizi bir seviye daha üste çıkarmak amacımız. Zaten bu amaç doğrultusunda bir kadro kurduk ve yabancı oyuncuları buna göre seçtik. Ben şuna inanıyorum böyle organizasyonlar kurulduğunda hem basketbol olarak hem de teknik olarak bazı şeyleri baştan aşağı değiştirmek riskli olabiliyor. Ama biz güzel bir ekip kurduk. Sadece oynayan değil arka planda çalışanlarla birlikte. Tofaş bu güne kadar Türk Basketbolu’na katkı vermiş bir takım. Bu bizim için çok büyük bir avantaj. Bu güne kadar Bursa halkıyla başarılar yaşamış. Bununla birlikte basketbol sevgini de büyütmüş. Bizim bu sevgiyi güveni kazanmak için yeniden birleşmemiz lazım.

GB: Bir süre önce milli takımlar düzeyinde çalıştırıcı olarak görev yaptınız. Bize pek çok başarıyı tattıran 77-78-79 jenerasyonundan sonra şu anda yeni bir jenerasyona sahibiz. Onlar da Ümit ve Genç milli takım düzeyinde güzel başarılar kazandılar. Onlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

 OE: 78-79 jenerasyonunun şöyle bir özelliği var; o jenerasyon aynı zamanda A Milli Takım düzeyinde de başarılı oldu. Çoğu insan bu başarıyı turnuvaların ülkemizde düzenlenmesine bağlıyorlar ama şöyle bir şey var ki; bizim dönemimizde kendi ülkemizdeki challange turnuvalarından bile çıkamıyorduk. Bizim yavaş ilerleyen basketbolumuz olmasına rağmen bu çıkış büyük bir adımdır. Bu yüzden ben bu başarıları önemsiyorum. Her ne kadar kendi ülkemizde olsa da o seyirci baskısı o beklenti içinde bu turnuvaları kazanmak kolay değil. Tamam, ülke ve seyirci avantajı vardır belki ama sizin maçı kazanacak yeteneğiniz gücünüz yoksa o maçı alamazsınız. O baskı da üzerinize bindiği zaman çok büyük bir hayal kırıklığı yaşatırsınız. Ki ben bizim zamanımızda challenge turnuvalarında İngiltere gibi İsveç gibi ülkelere kaybettiğimizi biliyorum. Şimdiki jenerasyonla birlikte biz Avrupa Turnuvaları’nda nasıl başarılı olabiliriz bunu öğrendik, artık buna göre çalışıyoruz. Milli takımlar da kulüp takımları gibi çalışıyor. İyi de bir para harcıyoruz. Her ülke bizim gibi alt yapılarına bu kadar çok hazırlık maçı hakkı tanımıyor. Böylece sürekli birbiriyle oynayan, koçunu iyi tanıyan organizasyonlar kurduk. Fakat bunun üzerine bir şeyler koymalıyız. Mesela; şu anda Türkiye’de profesyonel basketbolun mantalitesi eksik. Dışarıdan gelen oyunculara kendi oyuncularımızın seviyesini eşitlemezsek; doğru organizasyon olmadığında bu çocukların yeterli süre almadığını görüyoruz. Ama geçen yıl bize karşı Hırvat oyuncuların pek etkin olamazken bu yıl daha fazla oynayarak geliştiklerini görüyoruz.

Şu anda Avrupaya uyum sağlayabilmek adına daha fazla yabancı oyuncuyla oynuyoruz ama şu anda bir Türk Takımı’ndan çok bir Avrupa Takımı haline geldik. İnsanlar 6 yabancı kuralını getirirken “zaten oynamak isteyen başarılı olur” diye düşündüler evet saygı duyuyorum bu düşünceye ama bu işi yöneten insanlar bunu kontrolsüz bırakamazlar. Bu genç oyuncuların en az 1 yıl oynayabilecekleri bir organizasyon kurmaları lazım. Bugün Türk basketbolunun böyle bir organizasyonu yok. Bugün 19 yaşındaki çocuklarımızın NBA’den gelmiş 26-25 yaşındaki fizikleri gelişmiş oyuncularla rekabet edecek vücutları yok o zaman bu çocukları korumamız gerek. Bu işi adaletli hale getirmemiz gerekiyor. Mesela; Kartal Özmızrak geçen yıl oynayabileceği bir takıma gitti ve sıçrama yaptı.

 

454893

Leave a Reply