Bir Kız ve Judges

Bir kız Amerikan Futbolu’ndan ne anlar? Ne kadar ilgi duyabilir ki, hele de Türkiye’de? Bu düşünceler kafamda dolanadururken şu yazıya başlayabilecek kadar fikir sahibi olmak adına başladım araştırmaya. Google’a “Bilkent Judges” yazdım, çıkan ilk siteye girdim. Bunu yaparken de BCC’deyim, kulağımda kulaklık, yazılanları okuyorum. “Türkiye’de Amerikan Futbolu mu olurmuş?”, “Artist gibi ortalıkta dolanıyorlar montlarıyla!”…

O sırada yanımdaki bilgisayarda oturan irice bir çocuk benden yardım istedi. Ben yardım ederken benim ekrandaki yazıları görünce “Aa bizim takımı mı okuyorsun?” diye sordu. “Evet, yazı yazmam lazım hakkınızda” dedim. Güldü, bana takımın kendi sitesi olan http://www.bilkentjudges.org/ adresini yazdı. Teşekkür ettim ve başka bilgisayara geçti. Başladım okumaya…

İlk cümleden vurdu beni bu takım: “Kurulduğumuz günden itibaren iki amaç için mücadele verdik. Birincisi ‘Sadakate, vefaya, tahammüle ve hoşgörüye sahip bir takım olmak’; İkincisi ‘Sahaya çıktığımızda gurur duyacağımız bir oyun sergilemek’ idi.”

Bilkent Judges 1999’da kurulmuş. Bu isim 750 oy ile seçilmiş takıma. Takım ilk kurulduğu zamanlarda “koruma” dedikleri ve sert bir şekilde birbirlerine girerken bazen onları ölümden bile koruyan malzemeleri bile yokmuş. Nasıl bir aşktır, siz düşünün artık. 2000 senesinde gelmiş bu malzemeler ve görsel olarak da bir Amerikan Futbolu Takımına benzemişler. Hatta Bilkent Judges’a Türkiye’nin ilk Amerikan Futbolu Takımı diyebiliyoruz rahatlıkla.

Bu adamlar genelde şanssızlık yaşamışlar. 99’da kurulan takımın profesyonelce oynayabileceği federasyonun 2005’te kurulması ve ama bu federasyonun okul takımları için değil de kulüp takımları için olması ironik mesela. Bu kadar şey olurken ve Bilkent Judges’tan bahsederken adından söz etmem gereken en önemli kişi Alper Angın sanırım. Her yerde bu adam… Öyle çok olayda varmış, öyle çok seviliyor ki ilerki zamanlarda isim değişikliğine gidilirse takımın adı Bilkent ANGINS falan yapılabilir. Şakası bir yana, takımı kuran; takım haline sokan; ruhunu üfleyen kişi Alper Angın, onların deyimiyle Alper Coach.

Ben bunları okumaya devam ederken yanımdaki bilgisayar yine doldu. Kulaklığım olmasına rağmen “Aa taraftar!” lafındaki şaşkınlığı duydum. Gülümsedim ve aynı açıklamamı yaptım. “Fazla taraftarımız yok da” diye gülümsedi o da. Ne olursa olsun, bir takımın bir parçasısın. Destek, belki de en çok ihtiyacın olan şey. Bu çocuklar nasıl kabullenmişler ve buna rağmen de gönüllerini vermişler anlatamam. Üstelik yaptıkları spor babadan kalma falan değil, kolay hiç değil. Okuduğum yazılarda kaşlarının yarılışından, bacaklarının kırılışına kadar neler var bir bilseniz. Destek yok, acı var ve buna reğmen vazgeçmek yok. Kan revan içinde bir aşk değil de ne ki bu?

Okumaya devam ettim. Bu cüsseli arkadaşların bir de eskileri var tabii. 10 senelik takım, dile kolay. Eskilerin yazdıkları “Benim Judges’ım” adında yazılar var sitede. Tek tek hepsini yazmak isterdim, okumanızı tavsiye ederim. Bu kan revan içindeki aşklarını kendileri öyle içli anlatmışlar ki…

“Kimin nereli olduğunun, ne müzik dinlediğinin, ne giydiğinin hiçbir önemi yoktur. Arabeskle rockın bir arada raks ettiği bir alandır. … Kavganın en sertinin, küfrün en babasının söylendiği ve aynı zamanda sarılmanın ve barışmanın ne demek olduğunu bize hatırlatan bambaşka bir dalgadır. … Judges, maçın ortasında 11 kişinin ağlayarak touchdown yaptığı bir spor kulübünden öte bir ailedir. Antrenman ve maçlardan sonra ailene ve kız arkadaşına neden yürüyemediğini anlatmakta güçlük çekmektir.” şeklinde özetlemiş durumu Keçi(Fuat Köseoğlu).

Barış varmış mesela. Alper Coach Mayfestte sarhoş olmuşken şöyle bir diyalog geçmiş Alper Coach ile arasında:

C: Barış
B: Efendim Coach?
C: Şimdi sana bişey söyleyeceğim ama sakın “Alper abi sarhoş oldu boş boş konuşuyor” deme.
B: Olur mu Coach, söyle tabi
C: Sen bu kızla evlen!
B: Efendim?
C: Sen bu kızla evlen dedim. Bak ben bir şeye şahit oldum, bu kız sana bakarken gözlerinin içi parlıyor. Benim Pınar ablanda gördüğümün aynısı. Evlenince daha iyi anlarsın…

Barış ve gözleri parlayan kızın şu anda iki çocuğu varmış ve ben bunu okurken ağlamaya başladım ne yalan söyleyeyim.

Dede’nin “kemik kemiğe oynadığımız korumasız dönem” diye bahsettiği zamandan bugüne kadar da bu aşk süregelmiş. Çoğumuza derslere gelip gitmek zor gelirken bu adamlar haftada 4 gün antreman yapıyorlar çünkü. Biz tatil yaparken onlar yine okulda antremandalar. Meyvelerini de almıyor değiller; son iki maçlarından da galip ayrıldılar. Yine de yeterli mi? Mayfest diyorum, BCC diyorum… Bilkent’ten, Bilkentli olmaktan bahsediyorum. Bizim okulun takımı olmalarına rağmen, bu kadar kendilerini adamış olmalarına rağmen neden hak ettikleri desteği vermiyoruz ki? “Artist gibi montla geziyorlar” demek yerine o montu neden sırtlarından çıkarmadıklarını bir sorsak; gördüğüm kadarıyla iletişim kurması hiç de zor insanlar değiller, anlatırlar onlar da zaten. Sonrasında “Helal olsun o zaman, o montu çıkarırsan ayıp asıl.” demeyen Bilkentli kalacak mı acaba? Ama bunun yerine biz onları maçlarda tek başlarına sevinmeye veya üzülmeye terk ediyoruz. Üstelik zor da değil maçlarına gitmek. Gidildikçe öğrenilir kurallar, taraftar sayısı arttıkça; ses yüksek çıktıkça tatlanır tezahüratlar.

Bir kız Amerikan Futbolu’ndan ne anlar? Ne kadar ilgi duyabilir ki, hele de Türkiye’de?
Kendi okulunun takımıysa, anlamasa da öğrenir. İnsanların böylesi aşk ve emekle çalıştığını görünce içi gider ve anında bağlanıverir nemli gözleriyle. Karşınızda yeni bir Bilkent Judges taraftarı var. Tavsiye ederim, çok süper oluyor.

Not: Bu yazı konuk yazarımız Seray Çırak tarafından yazılmıştır. Kendisine teşekkür ediyoruz.

Leave a Reply