Şüphesiz eski bir İstanbul mahallesinin dar sokaklarında da, Brezilya’da alabildiğince kumla kaplı geniş ve uzun bir sahilde de, İzlanda’da zemini buz tutmuş küçük, sevimli bir ilkokul bahçesinde de futbol her zaman futboldur ama yaklaşık 150 senelik futbol tarihinin en tutkulu ve en heyecan verici yanlarından biri belki de milyonlarca insanın tüm duygularının bir anda değişebildiği, ne yapacağını bilen 11 adamın ne yapacağını bilemeyen binlerce insan yarattığı büyülü yerler, yani stadyumlardır. Avrupa’yla Asya’nın tam ortasında kalan bir deniz kıyısında ya da bir sanayi şehrinde büyük bacalı fabrikaların çevirdiği bir alanda, bütün stadyumlar farklı insanlar ve farklı hikayeler taşır. İçinde bulunduğumuz yakın tarihte, milyonlarca farklı anıya ev sahipliği yapan eski stadyumların yerlerini bir bir yeni stadyumlara bıraktığına şahit oluyoruz. Yeni ve gelişmekte olan takımların yanında dünya futbolunda söz sahibi olan birçok kulüp de yavaş yavaş eski stadyumlarını terk ederek yeni ve daha büyük stadyumlara doğru yol alıyor. Bu elbette daha önce de yaşanmış ve sonsuza kadar yaşanmaya devam edecek olan doğal bir süreç ama biraz farklı bir açıdan aslında bu da değişen evrensel futbolun bir parçası; daha çok gelir, daha çok bonservis, daha çok reklam, daha çok seyirci ve daha büyük, daha konforlu stadyumlar.. Üstelik şu an dünyanın dört bir yanında yapılan yeni stadyumların hemen hemen hepsi sadece futbol oynanan “basit” yapılar olarak değil, insanlara alışveriş merkezinden tutun, nikah salonu gibi çok sayıda sosyal olanak tanıyan, “24 saat yaşayan” yapılar olarak öne çıkıyor.
Dünyanın çeşitli liglerindeki stadyumların değişimlerine baktığımızda Türkiye ile başlamamız aslında tesadüf değil çünkü özellikle geçtiğimiz 5 yıl içerisinde Türk futbolunda stadyum ve tesisleşme açısından oldukça önemli adımlar atıldı. Son yıllara kadar Türkiye’deki hemen hemen her stadyum 1950’lerden sonra yapılan ve kapalı, maraton ve çeşitli isimlerdeki kale arkası tribünlerini içerisinde barındıran klasik, fazla gösterişli olmayan beton stadyumlardı. Bugün Samsun’dan Antalya’ya, Gaziantep’ten Trabzon’a yaklaşık 20 yeni stadyum hizmete girmiş durumda.
Futbolun doğduğu yer olan İngiltere de; kibrit kutusuna benzeyen, tribünlerin sahaya olabildiğince yakın olduğu ilginç atmosferli klasik stadyumlarıyla karakteristik bir stadyum kültürüne sahip. Buna karşın son yıllarda İngiltere’deki yeni stadyumlar (Arsenal-Emirates Stadyumu, West Ham-Olimpiyat Stadyumu ve Tottenham’ın yeni stadyumu) gibi yapılar o alıştığımız dar ve sıkışık İngiliz stadyumu kültüründen farklı olarak dizayn edilen daha geniş ve oval stadyumlar olarak göze çarpıyor. Bu aşamada İngiltere’de yapılmakta olan ve yapılacak yeni stadyumların o alıştığımız yapıdan daha değişik bir hal almaya başladığını ve yavaş yavaş yeni bir yapıya büründüğünü söyleyebiliriz.
İspanya’daki stadyumlara gelecek olursak, bana kalırsa Türkiye’deki stadyumların yapısıyla en çok benzerlik gösteren stadyumlar İspanyol stadyumları fakat çoğu İspanyol stadyumu eski olmasına karşın oldukça büyük kapasitelere sahip; Nou Camp ya da Santiago Bernabau gibi dev yapılarla beraber eski İspanyol stadyumları şimdilik bakım ve onarım çalışmalarıyla ayakta kalıyor. İspanyol futbolunun son dönemde çıkış yapan takımlarından Atletico Madrid ise geçtiğimiz hafta 50 yıllık stadyumu Vicente Calderon’a veda edip yeni stadyumu Wanda Metropolitano’ya geçiş yaptı.
Son yıllarda tempolu futbolu ve uluslararası alandaki başarılarıyla çıkışa geçen Almanya’da ise stadyumlar katı bakım ve onarım çalışmalarına tabi tutuluyor. Bu nedenle de Almanya’da yeni stadyum sayısı bir hayli düşük. Bununla beraber dünyada en fazla seyirci ortalamasına sahip ligin Almanya ligi olması Almanların stadyumlarına gösterdikleri önemi ve ileriye dönük sağlam planlamalarını kanıtlar nitelikte.
İtalya da bana göre karakteristik stadyumlarıyla ilgi çeken başka bir futbol ülkesi fakat 2006 yılındaki şike skandalından sonra yavaş yavaş düşüşe geçip marka değerini yitiren İtalyan futbolunda stadyumlarda da radikal bir değişim olduğu söylenemez hatta stadyumların kondisyonlarının bir çok Avrupa ülkesine göre çok geride olduğunu söyleyebiliriz. Bakalım İtalyan futbolu, bir zamanlar sahip olduğu şaşalı günlerine ne zaman geri dönecek ve bu stadyumlara ne zaman ve nasıl yansıyacak?
Futbolun beşiği olarak lanse edilen ülkelerin yanında, spora ve özellikle futbola yapılan büyük yatırımların artışıyla bugün dünyanın dört bir yanında, Amerika’da ya da Katar’da ya da Çin’de son derece görkemli ve büyük stadyumların da yapıldığını söylemek gerekir. Şu an futbolun ve futbola ait değerlerin oldukça radikal bir biçimde değiştiği ince bir geçiş sürecine tanıklık ediyoruz ve stadyumlar da bu geçiş sürecinin en önemli parçalarından biri belki de. Çoğu futbolseverin, eski stadyumların samimiyetinin daha farklı olduğunu, yeni stadyumların eskilere oranla daha duygusuz ve heyecandan uzak olduğunu düşünmesine karşın herhangi bir stadyumun yenileme ve bakım çalışmalarıyla en az 50-60 sene kullanılabilir olduğu düşünüldüğünde yeni stadyumların gelecek nesiller üzerinde yaratacağı duygusal yoğunluğu görmezden gelmemek gerekir. Bütün bunlara rağmen cehennem ve mabet gibi yakıştırmalar yapılan eski stadyumlardan sonra yeni stadyumların atmosfer ve akustik gibi bileşenlerinden çok sosyal tesisler olarak öne çıkması umarız futbolun evrensel kalitesini düşüren bir gerçeklik olarak yerini almaz.