Değişen dünya dengeleri ve endüstriyel futbolun evrensel futbol piyasası üstündeki hakimiyetiyle futbolu futbol yapan değerler de birer birer ortadan kaybolmaya başladı. Bir zamanların popüler futbol ülkesi İtalya ve bir nesil için efsane niteliği taşıyan kadrolara ve futbolculara ev sahipliği yapmış Serie A da kuşkusuz futbol tarihi ve futbol kültürü açısından oldukça önemli bir değer. Bu yazımızda İtalya futboluna, Serie A’ya ve hatta bütün dünya futboluna ilham verip ışık tutan, İtalya’nın en büyük kulüplerinden biri olan AC Milan’ı ve başarılarla dolu tarihinden sonra son yıllarda içine düştüğü kötü durumu ve zor zamanları ele alacağız.
Associazione Calcio Milan ya da sık kullanılan adıyla Milan, iki İngiliz tarafından (logolarındaki İngiliz bayrağı buna ithafendir) 1899’da Milano’nun Lombardiya bölgesinde kurulmuş, kamuoyu tarafından Juventus’la beraber İtalya’nın en büyük iki takımından biri olarak gösteriliyorlar. Tarihleri ise başarılarla, kupalarla ve efsanelerle dolu. Dile kolay; 18 Serie A şampiyonluğu (ilginçtir 16 da Serie A ikincilikleri var) 7 Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, 2 Uefa Kupa Galipleri Kupası, 5 Uefa Süper Kupa Şampiyonluğu, 4 Kıtalararası Kupa, 5 İtalya Kupası şampiyonluğu ve 5 İtalyan Süper Kupası şampiyonluğu. İnanılmaz bir tarihe, herkes tarafından gıptayla bakılan bir müzeye sahipler. Milan, gerek özkaynak düzeninden çıkarttığı gerekse dışarıdan takımına kazandırdığı, oynadığı döneme damga vurmuş büyük futbolcularıyla İtalya ve dünya futbolu için her zaman önemli bir takım oldu.
Dünya futboluna ilham veren çok sayıda efsanenin yolu Milan’dan geçti. Hangi birini sayabiliriz ki; Franco Baresi , Mauro Tasotti, Carlo Ancelotti ve Maldini ailesinden tutun Alessandro Costacurta, Flippo İnzaghi ve Van Basten-Rijkaaard ve Gullit üçlüsüne kadar onlarca ustaya ev sahipliği yapmış bir kulüp Milan. Kadro olarak ise Van Basten-Rijkaaard ve Gullit üçlüsünü izleyerek büyüyen 80 jenerasyonu alınmasın ama 2000’li yılların başındaki Milan kadrosunu (Dida, Nesta, Maldini, Cafu, Stam, Pirlo, Gattuso, Kaka, Seedorf, Shevchenko, Crespo, Inzaghi) yenebilecek çok az kadro olduğunu düşünüyorum. Sportif açıdan bakacak olursak da Milan için yakın tarihteki iki dönüm noktasından ilki; Milan’ın 80’lerin sonunda takıma kazandırdığı Hollandalıların önderliğinde Inter’in ve Juventus’un sert defans futbolunu geride bırakıp İtalya’da kupalara ambargo koyması desek yanılmış olmayız. İkinci ise 99 senesinde takıma kazandırılan Shevchenko’dan sonra özellikle Avrupa kupalarında yakalanan başarılar. Milan’ın 5 sene içinde oynadığı 3 Şampiyonlar Ligi finali, hızlı değişen Avrupa futbolu açısından çok çok önemli bir başarı olarak göze çarpıyor.
Peki ya sonrası? 2006 yılında İtalya’da patlak veren Calciopoli Skandalı(Şike olayı) İtalya futbolu ve İtalyan halkı üzerinde derin etkiler bıraktı. Skandaldan geriye silinen puanlar, geri alınan şampiyonluklar ve aşıkları olup peşinden koştukları takımlarının adının şikeye karışmasıyla futboldan soğuyan, kendilerini aldatılmış hisseden İtalyan halkı kaldı. Milan ise bu skandaldan en ucuz kurtulan takımdı belki de. İtalya başbakanı ve aynı zamanda da Milan’ın sahibi olan Berlusconi’nin diplomatik yollardan verdiği çabalarla Milan, küme düşürülmesi gerekirken Serie A’da kaldı ve yalnızca -8 puanla yeni sezona başladı. Skandaldan sonraki sezon Liverpool ile oynanan Şampiyonlar Ligi finalinden galibiyetle ayrılıp 2005’te İstanbul’da oynanan finalin öcünü de alan Milan, bu kupa dışında aradan geçen 8 sezonda yalnızca iki kupa daha kaldırabilecekti.
Berlusconi’nin Milan üzerindeki etkisini iyiden iyiye arttırdığı bu dönemlerde Milan’ın bir zamanlar mücadele ettiği tüm kupalarda rakiplerine korku salan o efsane kadrosu ise yavaş yavaş bekleneni verememeye başlamıştı. O dönemde kadrosundaki çoğu futbolcu 30 yaş üzerinde olan Milan 2007’den sonra hızlı bir gerileme dönemine girdi. Ezeli rakip Inter’in Jose Mourinho ile yakaladığı büyük başarıların ve Juventus’un tekrar Serie A’ya dönüşünün yanında bir türlü başarıyla sonuçlanamayan transfer politikaları, artan mali imkansızlıklar ve diğer Avrupa takımlarının hızlı yükselişlerinin etkisiyle Milan, İtalya ve Avrupa üzerindeki gücünü yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Ibrahimovic, Robinho ve Pato üçlüsünün önderliğinde 2011 yılında kazanılan on sekizinci Serie A şampiyonluğu bir çok Milan sevdalısını umutlandırsa da bu başarının arkası gelmedi ve geçen 4 sezon itibariyle Milan hem sportif hem de mali açıdan giderek daha kötü bir hâl aldı. Silvio Berlusconi de bu dönemde ağır eleştirilere hedef oldu. Beckham ve Ronaldinho gibi büyük transferler bile Milan’ın gerilemesine ve sportif başarısızlığına çare olamadı.
Yaptıracakları yeni stadyumla birlikte San Siro’yu tamamen Inter’e bırakmaya hazırlanan Milan camiası, 2019 yılında açılması beklenen yeni stadyumu dört gözle bekliyor. Bir çok insan gibi bana göre de yapılacak yeni stadyum; Milan’ın içinde bulunduğu bu durumu sonlandırabilecek bir güç olabilir. Juventus’un Delle Alpi’yi terketmesinin ardından Mourinho’nun da Inter’den ayrılışıyla Serie A’da ve Avrupa’da yaptığı çıkışın bir benzerini yeni stadyumla birlikte Milan’dan görmek bütün futbolseverleri mutlu edecektir. Acaba Milan, bütün İtalya’yı ve Avrupa’yı hegamonyasına aldığı o efsane dönemlerine tekrar geri dönebilecek mi? Hep beraber göreceğiz.