Dünyada belli bir geçmişe sahip olan hemen hemen her futbol takımı için efsaneleşmiş, kadro oluştururken ismi hep ilk başa yazılan, formaları taraftarlar tarafından yıllar boyunca giyilen büyük futbolcular vardır. Arsenal’in namağlup şampiyon olduğu kadrodaki en önemli isim olan Thierry Henry gibi; bir jenerasyona futbolu sevdiren, klas golcülüğüyle oynadığı dönemi domine edip Arsenal tarihine adını kazıyan bir oyuncu gibi. Ya da çocuk yaşta Lazio yerine Roma’yı tercih ettikten sonra 23 yıl boyunca Roma formasını terletip “Roma’yı asla aldatmadım.” diyen Franceso Totti gibi. Bir de farklı bir realite var, adı Diego Armando Maradona. Futbol tarihi, futbol camiası ve futbol taraftarları için Maradona’nın taşıdığı önemi anlatmaya gerek yok. Her ne kadar son yıllarda Lionel Messi ile kıyaslansa da o yeryüzüne gelmiş ve gelebilecek en büyük futbolcu olarak görülen, futbolu ya da Arjantin futbolunu bir kenara bırakırsak Arjantin tarihi için de çok önemli sayılabilecek eşsiz bir adam. Bu yazıda Maradona’yı Maradona yapan kulüp olan Napoli ve Napoli’yi Napoli yapan adam olan Diego Armando Maradona arasındaki bağı inceleyeceğiz.
Birkaç yıl önce gittiğim İtalya turunda Pompei’den sonraki durağımız Napoli’ydi. Futbola olan aşkları ve güney bölgesinde olmasından dolayı hep ilgimi çeken Napoli’yi görmek için adeta can atıyordum. Bitmek bilmeyen bir yoldan sonra nihayet Napoli sınırlarına girmiştik. Şehri ilk uzaktan görüşümde dikkatimi çeken şey, gezdiğim 6-7 İtalyan şehrine oranla Napoli’nin çok başka, çok değişik olan havasıydı. Şehrin o dar sokaklarında gezmeye başladığımızda ise gördüğüm şey olağanüstüydü. Hayatımda hiç Arjantin’e gitmemiştim, bambaşka bir kültürü olan Arjantin’i ya da Buenos Aires’i yalnızca fotoğraflardan ve videolardan görmüştüm ama Napoli bana o gün Arjantin’i hatırlatmıştı. Balkondan asılan çamaşırlar, trafik, insanlar, Maradona formalı çocuklar ya da eski duvarlardaki Maradona posterleri bana Arjantin’de olduğumu hissettirmişti adeta. Hiçbir İtalyan şehrinde göremediğim farklılıklar vardı Napoli’de. Belki Güneyde olmasından dolayıydı belki de sadece psikolojik bir algıydı ama Napoli’nin İtalya sınırları içinde bir Arjantin kenti olduğunu düşünmüştüm neredeyse ve “Bir insan bir şehri nasıl bu kadar değiştirebilmiş?” diye sormuştum o gün kendime.
Diego Armando Maradona, yetiştiği kulüp olan Argantin Juniors’tan sonra geldiği Boca Juniors’taki muhteşem sezonundan sonra genç yetenek olarak Barcelona’ya 5 milyon Euro’ya (ki bu para onu dönemin en pahalı transferi yapıyor) transfer olan Maradona’nın büyük bir yıldız olacağı kesinse bile o dönem bu çocuğun dünya tarihinin en büyük futbolcusu olacağını kimse beklemiyordu. Barcelona’da geçirdiği iki senede teknik ekip ve başkanla yaşadığı sorunlara rağmen Maradona dünya futbolunda isminden daha fazla söz ettirecek bir performansla 58 maçta 38 gol atıyor Katalanlar için. Fakat şehre uyum sağlayamaması ve camiayla yaşadığı sorunlar iyice etkisini arttırıyor ve Barcelona Maradona’yı satış listesine koyuyordu. Bu sıralarda Napoli, istikrarsız performanslarıyla yıllar boyunca pek bir etki yaratamadan düşme potasının sınırlarında mücadele eden sıradan bir İtalyan takımıydı. Transfer listesinde olmasına rağmen kendisine yapılan pek çok teklifi elinin tersiyle iten Maradona’nın ise pek fazla bir seçeneği kalmamış . Napoli halkının takımı olan SSC Napoli’nin o dönemki başkanı Corrado Ferlaino ise kulübün istikrarsız performansı ve başarısız geçen yılların ardından takımın ve şehrin havasını değiştirmek için kolları sıvıyor ve Maradona’yı gözüne kestiriyordu fakat Barcelona ile yapılan transfer pazarlıklarından yüksek bonservis nedeniyle pek bir sonuç alınamıyor ve transfer yavaş yavaş rafa kalkma noktasına geliyordu. Napoli halkının ve taraftarlarının ise Maradona’ya olan isteği her geçen gün artıyor, kulüp başkanına Maradona’nın transfer edilmesi yönünde yapılan yoğun baskılardan sonra dönemin Napoli başkanı taraftarlara Maradona’yı transfer etmek istediklerini ama bunun için yeterli kaynak bulamadıklarını söylüyor ve bu transferin gerçekleşmesini isteyen taraftarları kulübe mali yardım yapmaya davet ediyordu. Maradona’nın transferi için oluşturulan hesapta iş adamları ve güçlü isimler sayesinde kısa süre içerisinde transfer için istenen ücrete destek olarak büyük bir miktar para toplanıyor, bütün Napoli halkı bu transfer için elini taşın altına koyuyor ve Napoli yönetimi Maradona’yı transfer etmek için çalışmalara başlayıp Barcelona ile anlaşıyor ve 6.9 milyon Euro karşılığında yani bir kez daha dönemin en pahalı bonservisiyle 1984 yazında Maradona, efsaneleşeceği ve onun izlerini yıllar boyu üzerinden atamayacak olan Napoli’nin yolunu tutuyordu.
Napoli’deki ilk iki sezonunda Maradona iyi bir performans ortaya koyup camiaya ve taraftara iyiden iyiye kendini sevdirmekteydi ama kulüp bu iki sezonu 8. ve 3. sıralarda tamamlıyordu. 10 numaralı formasıyla, saha içinde takımı adeta bir maestro şefi gibi sadece yönetmekle kalmıyor takımını her anlamda sırtlıyordu. Hızı, kuvveti, oyun zekası ve jenerasyonunun çok üzerindeki eşsiz yeteneği onu sahalardaki diğer futbolculara oranla çok üst seviyelere taşıyordu. Kaptanlığı alması da çok uzun sürmedi. 86 yazı ise hem Maradona hem de dünya futbol tarihi açısından çok önemli bir tarih. Maradona’nın İngiltere’ye attığı, daha sonra “tanrının eli” olarak anılacak gol ile hatırlanan 1986 Meksika Dünya Kupası’nda Maradona 5 gol 5 asistlik muhteşem bir performansla Arjantin’e dünya şampiyonluğunu getiriyordu. Bu tarihten sonra Maradona şöhretini tüm dünyaya taşıyor ve ona Van Basten’lerin Zico’ların da içinde olduğu dönemde dünyanın en iyi futbolcusu gözüyle bakılmaya başlanıyordu. 86 Meksika’dan sonra Maradona, Napoli’deki müthiş performansını arttırarak 1987 yılında Napoli’yi tarihinde ilk kez Serie A şampiyonluğuna taşıyordu. Gelen şampiyonluktan sonraki sezonlar Napoli şampiyonluk şansını hep son maçlarda kaçırıp lig ikinciliğiyle yetiniyordu ama Maradona Napoli halkının gönlünü almayı çok iyi biliyordu. Onun önderliğinde; 89 yılında Napoli tarihinde ilk defa UEFA Kupası’nı şehre getirmişti. Maradona, Napolililer için artık gerçek bir semboldü. O Napoli’ye, Napoli’de ona aşık olmuştu. 1 Serie A gol ve asist krallığı, 1 İtalya Kupası ve 1 İtalya Süper Kupası’yla geçen dönem 1990 yılında gelen ikinci şampiyonlukla taçlandırılmıştı. Napoli, İtalya’nın en güçlü kulüplerinden biriydi artık. Maradona ise Napoli halkının ve taraftarının gözünde tanrının onlara bir hediyesiydi, tam bir fenomendi. Hatta ve hatta 1990 yılında İtalya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda yarı finalde İtalya ile eşleşen Arjantin’in en önemli futbolcusu olarak gösterildiği dönemde Napoli’de oynanacak yarı final maçının öncesinde Maradona Napoli halkına, 364 gün İtalya’yı destekleyebilirsiniz ama yarı finalde beni ve Arjantin’i destekleyin çağrısında bulunmuştu. Bu sansasyonel açıklama İtalya’yı karıştırmıştı ama maç günü San Paolo’daki 60.000’i aşkın İtalyan o gün yarı yarıya bölünmüştü. Stadın yarısındaki İtalyanların ki bunlar Napoli halkı ve taraftarı tıpkı Maradona’nın dediği gibi Maradona’yı ve Arjantin’i destekliyordu. Maradonalı Arjantin ise o gün İtalya’yı mağlup edip adını finale yazdırmıştı. Maçtan sonra gazetecilere konuşan dönemin İtalya Milli Takım oyuncusu Paolo Maldini “Bu maç Napoli’de oynanmasaydı finale biz çıkardık.” bile demişti.
Napoli’de oynadığı 7 sene boyunca Napoli sıradan bir takım olmaktan çıkıp Serie A’da her sezon zirve mücadelesine oynayan güçlü bir takım haline gelmişti. Dönemin İtalya’sındaki Kuzey-Güney mücadelesinde Kuzey, kelimenin tam anlamıyla Güneye her alanda hegemonya kurmuş durumdaydı. Futbolda da bu aynen böyleydi. Kuzey İtalya’nın Inter, Milan, Juventus gibi büyük takımlarına seneler boyu Serie A’ya ve İtalyan futboluna hükmetmişlerdi Güneyliler ise hem sosyal hem sportif anlamda Kuzey’in gerisinde kalmıştı. İşte Maradonalı Napoli’nin bu başarısı Kuzey’in hegemonyasına adeta bir başkaldırıydı. Maradonalı Napoli, Güney İtalya için bir gurur kaynağı olmaya başlıyordu. Kuzeye karşı tek başına Güneyi temsil ediyordu adeta.
90 yılından sonra ise işler yavaş yavaş tersine dönmeye başlıyordu. Hareketli ve asi kişiliğiyle bilinen Maradona, şöhretinin zirvesinde olduğu dönemlerde karıştığı seks ve medya skandallarının neticesinde ayyuka çıkan ailevi sorunlarından dolayı alkol bağımlısı olmuştu. Antrenmanları kaçırıyordu maçlarda ise bir türlü eskisi gibi oynayamıyordu. Federasyonun yaptığı doping testinde kanında kokaine rastlanan Maradona için işler iyice terse dönmeye başlıyordu. Federasyon Maradona’ya 15 ay futboldan men cezası vermişti. Napoli halkı ise bu cezayı ve iddiaları 90 yılında Napoli’de oynanan yarı finalin intikamı olarak yorumlayıp federasyona öfke kusuyordu. 1991 yılında İtalya’dan ayrılmak zorunda kalan Maradona kısa bir toparlanma sürecinin ardından Sevilla’yla sözleşme imzaladı ama eski günlerini hep mumla aradı. Newell’s ve Boca Juniors maceralarının ardından ise 1997 yılında futbolu bıraktığını açıkladı. Fenomen kişiliğiyle futbolun hep içinde kalmaya çalışan Maradona, kısa teknik direktörlük deneyimlerinin ardından şimdi hala sansasyonel açıklamaları ve hareketleriyle futbol ve futbol dünyasının fenomeni halinde. Ayrıca her ne kadar Pele ya da Lionel Messi ile karşılaştırılsa da, hala dünyadaki bir çok insana göre Maradona tarihin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu. Napoli ise bir daha o eski dönemlerine dönemeyip orta sıralara tutunan bir İtalyan kulübü haline dönüştü. Yeni Maradona dedikleri Lionel Messi’yi almak için Maradona’daki gibi büyük çapta bir kampanya başlatıp sağlam bir para biriktirmelerine rağmen bu transferi gerçekleştiremediler ama Edinson Cavani’nin PSG’ye satışından elde edilen parayla 36 milyon Euro karşılığında Arjantin’in en iyi forvetlerinden olarak gösterilen Gonzalo Higuain’i Madrid’ten Napoli’ye getirdiler. Özellikle bu sezon Juventus’la kıyasıya bir zirve yarışında olan Napoli için en büyük silah da yine bir Arjantinli; Gonzalo Higuain.
Son dönemdeki skandalları bir yana, ne Napoli Maradona’yı ne de Maradona Napoli’yi unutamadı. Napoli’deki 7 sezonunda fırtınalar estirip şehre tarihinin belki de en güzel günlerini yaşatan Maradona; bugün hala Napoli için iyi bir futbolcudan ya da efsaneden daha fazlasını teşkil ediyor. Eski bir sokakta görülebilecek büyük bir Napoli posteri, şehir merkezinde görülebilecek onlarca Maradona formalı insan, bir barda görülebilecek çerçeveli bir Maradona forması ya da San Paolo’daki her maç açılan dev bir Maradona bayrağı bu aşkın sıradan bir futbolcu aşkı olmadığını kanıtlar nitelikte. Bugün Napoli’de doğan milyonlarca çocuğun isminin Diego olmasının ise büyük bir anlamı var.