Atatürk yaşadığı dönem boyunca her zaman sporu ve sporcuyu ön planda tutmuştur. Spor yapmaya da spora olan hayranlığı kadar önem vermiştir. İstanbul’a her gelişinde Florya’da denize girdiği, sık sık sandalla açılarak bol bol kürek çektiği bilinmektedir. Türk sporcusunda yalnız beden kuvveti ve yetenek değil, aynı zamanda iyi ahlak ve zekânın da bulunmasını istemiş ve bu düşüncesini de; “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” sözleriyle dile getirerek, bir sporcunun nasıl bir insan olması gerektiğini anlatmıştır. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramıyla da bu kişiliğinin ne kadar ön planda olduğunu ve spora verdiği değerin ne kadar fazla olduğunu tekrar göstermiştir.
Atatürk yaşadığı dönem boyunca izcilikten güreşe, futboldan biniciliğe, okçuluktan atıcılığa, bokstan havacılığa kadar pek çok sporu ve sporcuyu takip etmiş ver her zaman sporculara çok değer vermiştir.
“Vatan Vazifesi” olan Spor
1915 yılında, “Osmanlı Genç Dernekleri Genel Müfettişliği”ne atanmasından kısa süre sonra bir rapor hazırlayarak zamanın hükümetine sunar. Bu raporunda okullardaki jimnastik saatlerinin arttırılmasını teklif etmektedir. “Açık ve kati söyleyeyim ki, sporda muvaffak olmak için her türlü muavenetten ziyade, bütün milletçe sporun mahiyeti ve kıymeti anlaşılmış olmak ve ona kalben muhabbet ve onu vatani vazife telakki eylemek lazımdır” diyen Ata’ya göre spor, her şeyden önce bir “Vatan Vazifesi”dir. Bununla ilgili kısa bir anısını onun Çanakkale Savaşı sırasında görmemiz mümkündür. “Çanakkale Savaşı sırasında kesif görevine çıkan bir Türk askeri, yakaladığı İngiliz askerini gırtlağından tutup Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına getirir. Paşa, İngiliz askerine, memleketinden kalkıp buralara niçin geldiğini sorduğunda, “Spor için” cevabini alır. Mustafa Kemal: “Bizim neferi nasıl buldun?” diye sorar. Esir asker, “Spor bilmiyor” diye cevaplar. Bunun üzerine Mustafa Kemal; “Bana spor nedir? diye sorarlarsa vereceğim cevap: Spor, vatan ve milletin yüksek menfaatlerine tecavüz edenleri, gırtlağından yakalayıp memleket ve millet hadimlerinin huzuruna getirebilmek kabiyet-i maddiyesi ve maneviyesidir” demiştir.
Ata’nın sporu Güreş
Atatürk, sporlar arasında en çok güreşi severdi ve çok iyi bir güreş takipçisiydi. Bu nedenledir ki onun güreşle ilgili anıları oldukça fazla bulunmaktadır. Bu anılardan birini şu şekilde paylaşalım;
“İtalyanları yenen Milli Güreş Takımımız, Florya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkünde büyük Atatürk tarafından davet ve kabul olunup, yemeğe alıkonulmuştu. Atatürk, İtalyanlar karşısında, parlak bir sonuç almış olan güreşçilerimizi teker teker kutlamış; bu arada özel bir sevgi duyduğu, sevimli ağır sıklet şampiyonumuz Çoban Mehmet’e takılmaktan da kendini alamamıştı:
–Sen, herkesi kolayca yeniyorsun Mehmet demiş, sonra ilave etmişti:
–Seninle güreş tutsak, beni de yenebilir misin?
Koca Mehmet, çocuksu bir mahcubiyet içinde, başını öne eğerek:
–Sizi bütün cihan yenemedi Paşam, ben nasıl yenebilirim? demişti.
Büyük Atatürk, Çoban Mehmet’in bu cevabı karşısında pek duygulanmış ve aslan yapılı ağır sıklet şampiyonumuzu alnından öpmüştü. “
Atatürk zamanında spora verdiği önemle sporun pek çok çağ atlamasını ve hızlı gelişmesini sağlamıştır. Şuanki dönemimizde bile spora ve sporcuya Atamızın verdiği kadar değer ve önem verilmemektedir. Spor müsabakalarında saha içi ve dışında yaşanan olaylar ve bunlara çözüm getirilememesi yapılan çalışmaların yetersizliğinden ötürüdür. Atamızın doğru sporcu yetiştirmek için yaptığı çalışmaları, onun şu sözü özetler: “Bütün millet ve memleket evlatlarını sportmen yapabilmek için sarf edilen çalışmanın ehemmiyet ve kudsiyeti aynı derecede kıymetli ve mühimdir.”
Bu 10 Kasım günü vefatının 74.yılında ATA’mızı saygıyla anıyor ve onu özlemle arıyoruz.