Trabzonspor ilk yarıyı 29 puanla ikinci kapatmıştı. Çok iyi hava yakalamışlardı, kendi içlerinden bir teknik direktörü, kendi çocukları ile kazanmaya başlamıştı. Hatta şaibeli sezon 2010-2011 senesinden beri ilk defa kazanmaya alıştırmışlardı Trabzonspor camiasını. Olay sadece kazanmak da değildi aslında. Taraftar bu kadronun çok iyi işler yapıp, hasretle beklenen şampiyonluğa ulaştıracağını da düşünüyordu ve delice inanıyorlardı buna. Ama gerçekler düşündüğümüz gibi miydi? En büyük soru işareti buydu. Bunu da çok geçmeden anlamaya başladık. İkinci yarıya felaket bir giriş yaptı Trabzon. 5 maçta 3 tane iki farklı mağlubiyet aldılar ve kümeye oynayan Ankaragücü’nü zor bela yenmeyi başardılar. Peki bu gençlere ne oldu?

Trabzon’un gençerini konuşuyoruz gibi ama aslında değil. Trabzonspor çok iyi bir örnek çünkü kadrosunda 18 tane altyapıdan oyuncusu var ve bu kadronun 7’si çok ama çok etkin rol alıyor. Bu sorun aslında her dönemde yaşadığımız sorun. Sorun aslında genel. O kadar genel ki taraftar da medya da yöneticiler de bu soruna ortak. Yani bu sorunda herkesin payı var.

Her şeyden önce sorunun temeli medya.  Parlak birkaç maçtan sonra oyuncuları yıldızlaştırıp direk öne sürüyorlar. Oysa bu oyuncuların işleri zor. Daha 17-18 yaşlarında milyonların gönül verdiği kulüplerin oyuncusu oluyorlar. Üstüne genç ve Türk olunca iyice gözbebeği oluyorlar taraftarın. Manşetlere çıkıyorlar, pohpohlanıyorlar. Mustafa Kapı’ya bakın mesela. Daha 16 yaşında Galatasaray adına sahaya çıkıyor. Elbette Fatih Hoca’nın düşündüğü farklı, tecrübe için, gerçek oyunu görsün diye oynatıyor. Fakat gelin görün ki bir anda yıldız yapılıyor herkesin gözünde. Medya burada ortayı açıyor taraftara. Taraftar da affeder mi, hemen övüyor, yüceltiyor, arşa çıkarıyor. Sonuç ne oluyor, daha hiç bir şey yapmayan oyuncu kendisini bir yıldız olarak görüyor. Gerisini de tembellik, rehavet, kaprisler takip ediyor. Ya Ya Ya Şa Şa Şa filminde İlyas Salman çok güzel de anlatmıştır bu olayı. Hatta bazen kaprisler öyle boyuta geliyor ki takımda huzursuzluk çıkarıyorlar. Yıldız olmadan yıldız gibi davranmaya başlıyorlar. Guus Hiddink’te bu konu için, kendisini yıldız sanan oyuncular ile çalışmak, yıldızlarla çalışmaktan daha zordur der. Sonuç olarak da bekleneni veremeyen genç yetenek (Bence değil ama böyle düşünülüyor.) olarak kara listeye ekleniyor.

“Ne yapalım yani, sevmeyelim mi oyuncumuzu?” diyebilirsiniz. Doğru bu işin kanunu böyle, yapacak bir şey yok.

Bunlar da her işte olan engeller gibi genç futbolcuların önündeki görünmez engeller. Bu engelleri de herkes geçemiyor doğal olarak. Kaç tane yıldız kaydı bu engellere takılarak. Disiplinli olanlar, çalışanlar kısacası bu işe emek verenler aldı karşılığını. Zlatan Ibrahimoviç bile çalışmanın başarmadaki payını %70 görüyor ise çalışmadan, medyanın ve taraftarın gazıyla, kaprislerle, rehavetle iyi futbolcu olunacağını söylemek aptallık olmaz mı?

Herkes inanmak istediğine inanıyor biraz da. Takımını zaferlere taşıyacak olanların gençler olacağını düşünüyor. Ama aslında takımı için en çok teri döken takımını daha üste taşıyor.

Son olarak da yıldız adayı zannedilen ama aslında sadece balon olan futbolculardan bir 11 kurmaya çalıştım. Elbette nice aklıma gelmeyen var ya da bunu nasıl yazarsın dedikleriniz de var belki de bu kadroda. Fakat beklentilerimi hiç ve hiç karşılamayan bu kadro çıkarabildiğim en iyisi.

Kaleci: Eray İşcan

Defans: Tarık Çamdal,  Atınç Nukan, Semih Kaya, Özgür Çek,

Orta Saha: Salih Uçan, Ozan Tufan, Recep Niyaz,

Forvet: Emre Mor, Emre Çolak, Batuhan Karadeniz.

Leave a Reply