Ever tried. Ever failed. No matter. Try Again. Fail again. Fail better.: Hep denedin. Başarısız oldun. Önemli değil. Yine dene. Yine başarısız ol. Daha iyi bir şekilde başarısız ol. -Samuel Beckett
İsviçre ve tenis denildiği zaman akla ilk gelen isim olmadı hiçbir zaman Lozanlı. Sadece tenis severlerin bildiği birisi oldu. Erkek tenisinin efsane dörtlüsü gibi tüm dünya duymadı adını ama bilenler, izleyenler ve tenisi sevenler için özel bir hikaye olduğu söylenebilir: Stanislas Wawrinka.
Stan Wawrinka’yı ilk izleyişimin üzerinden uzun bir zaman geçti. Tam olarak hangi turnuvada izlediğimi de hatırlamıyorum. Çok fazla takip etme gayreti içinde olduğum bir isim değildi ama denk geldikçe bakıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse Stan’i izlemeyeli uzun zaman oldu.
2019 Roland Garros’a gelene kadar…
Takvimler 2 Haziran 2019’u gösterirken, dünya 28 numarası İsviçreli raket Stan Wawrinka ile Stefanos Tsitsipas yılın ikinci grand slaminde çeyrek finale çıkabilmek için Suzanne Lenglen kortuna adım attı. 20 yaşındaki Yunan raket Stefanos Tsitsipas son yılların yükselen yıldızlarından, şu anda dünya 6 numarası. Sezonuna da oldukça iyi bir giriş yaptı. Avustralya Açık’ın dördüncü turunda Roger Federer’ı eleyerek giriş yaptı.
Keyifli bir karşılaşma olacağını daha ilk setten belli etmişti “jenerasyonların savaşı”. Tie-breake giden seti 8-6 ile kazandı Stan. İki taraf adına da son derece çekişmeli ve mücadelenin üst düzeyde olduğu bir açılış olmuştu. Sonrasında Tsitsipas 7-5’lik skor ile setin kazananı oldu. Karşılıklı kazanılan üçüncü ve dördüncü setin ardından, beşinci sete gitti karşılaşma. 5 saat 9 dakika süren çarpışmanın son setinden 8’e 6 ile galip çıktı Wawrinka. Sahada gerçek bir savaş vardı. Bir başka ifade ile, Tsitsipas’ın güçlü forehandi ile Wawrinka’nın son derece estetik ve güçlü backhandi kapışıyordu. Wawrinka’nın tek el backhandin efendisi olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Tarihin en güzel tek el backhandine sahip isimlerden biri olduğu kesin.
Çılgın olayların yaşandığı Dominic Theim- Novak Djokovic yarı finalini ayrı bir köşeye koyarsak, turnuvanın maçı Tsitsipas ile Wawrinka arasında oynanan dördüncü tur maçıydı. İki taraf da akılda kalacak bir maç izlettiler. Aslında klasik bir jenerasyonlar kapışması olduğu da söylenebilir. Kortta ya da ekran başında, izleyenleri maça kilitleyen, seyir zevki yüksek, estetik puanlardan oluşan bir maç oldu. Bazen ralliler, bazen ise kısa ama oldukça akıllı, estetik vuruşlar ile alınmış puanların bir araya gelmesi ile ortaya muhteşem bir tenis şovu çıktı. Bir tenis maçı düşünün ki kaybeden sporcu galip gelenden daha fazla puan kazanmış, Stan 194, Stefanos ise 195 puan aldı maç boyunca. Maçın 5. seti gerek yarattığı heyecan gerekse de oynanan tenis ile nefes kesen bir set oldu ve 8-6 ile Wawrinka kazandı. Belirtmek gerekiyor ki 20 yaşındaki Tsitsipas kariyerinde ikinci kez 5 setlik bir maç oynuyordu. Belki de tecrübe eksikliğiydi ona seti kaybettiren.
Stan’i çeyrek finalde bekleyen rakibi ise vatandaşı, arkadaşı, olimpiyatta partneri, Davis Cup’da takım arkadaşı, İsviçre tenisinin bir numarası Roger Federer’di. Yağmur arasının verildiği, centilmenliğin hakim olduğu, estetik tenisin oynandığı, karşılıklı saygının hüküm sürdüğü bir maç oldu İsviçre derbisi. 2017’de Nadal’a kaybettiği Roland Garros finalinin ardından sakatlık ve tedaviler ile geçen bir 2018 ve yarı finale çıkmak için Federer’in karşısına çıkan bir Wawrinka… Aslına bakılırsa, Stan ilk turda elense bu kimse için sürpriz olmazdı ancak çeyrek finale kadar gelmeyi başardı. Özellikle belirtmek gerekiyor ki Federer, Roland Garros’a verdiği dört yıllık ara öncesi son maçını Wawrinka ile 2015 çeyrek finalinde oynamış ve kaybetmişti. Roland Garros’u 2015’te ikonikleşmiş kareli şortu ve muhteşem güçlü tenisi ile Wawrinka kazanmıştı. Djokovic’i en formda olduğu dönemde, üstelik de tek eksiği Fransa Açık Kupası iken, toprağın efendisi Rafa’yı yarı finalde geçerek geldiği finalde 3-1 ile mağlup edip, ilk Fransa Açık ve ikinci Grand Slam şampiyonluğuna ulaştı Wawrinka.
2019’daki maç öncesi, 2008 Pekin Yaz Olimpiyat Oyunlarında çiftlerde beraber altın madalyaya ulaştığı ve turdaki en yakın arkadaşım dediği Federer “Stan o turnuvada topu parçalıyordu.” açıklamasında bulundu. Bunun üstüne Stan de arkadaşına “Sadece topu değil, turnuvayı da parçalıyordum.” cevabını verdi. Stan’in kendine has bir mizahı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Şampiyonluğa ulaştığı 2015 finalinin ardından katıldığı basın toplantısına, kupasının yanında tenis severler için unutulmaz hale gelmiş olan kareli şortu ile geldi ve şortu hakkında açıklamalarda bulundu. 2015’e şortu ile damga vurdu ama esas fırtına gibi esmeye başlaması 2014 Avustralya Açık finalinde Nadal’ı yenmesi ile başladı, kariyerinin ilk grand slam şampiyonluğuna ulaştı. Maç sırasında sakatlanan rakibine duyduğu saygıdan kaynaklı olarak, gerçek bir fair play örneği sergileyerek ilk grand slam galibiyetini sessiz bir biçimde kutladı. Bu görüntüler sonrası birçok sporsever Stan’i gerçek bir İsviçreli ve gerçek bir centilmen olarak nitelendirdi. 2014 Avustralya Açık finalinde ve birçok maçta sergilediği fair play ile gönülleri kazandı Wawrinka.
2014, 2015 ve ardından 2016’yı da grand slam şampiyonluğu ile kapattı Lozanlı tenisçi. 2016’da kupayı kaldırdığı yer New York’tu. Amerika Açık finalinde Novak Djokovic’i mağlup edip üst üste üç sene üç grand slam kazanmış oldu Stan. 5 sete giden final nefes kesiciydi. Daha doğrusu 2014-2016 arası Amerika Açıkta, bu ikili arsında oynanan üç maç efsane bir üçleme çıkardı ortaya. Tenisin şova dönüştüğü, rekabetin, hüznün ve mutluluğun yan yana olduğu, izleyenleri büyüleyen bir üçleme… Yıllar sonra bile kendine izlettirmeyi başaran uzun ama bir o kadar keyifli üç maç…
Üst üste kazandığı üç grand slam sonrası kariyerinin en üst sıralamasına ulaştı dünya 3 numarası. Bunun kariyeri boyunca ulaştığı ve ulaşabileceği en yüksek yer olduğunu ATP Tur’un Brisbane ayağında verdiği bir röportajda kendisi söyledi, “Hiçbir zaman 1 numara olamayacağım. Bunu biliyorum. Ben oralarda olanlar gibi değilim. Çok sıkı çalışıyorlar.”.
Onu buralara getiren elbette ki çalışmasıydı. Ancak çok önemli bir etken daha vardı: Magnus Norman ile çalışmaya başlaması. Norman onun halihazırda var olan yeteneğini, mental güç ile harmanlayıp yeni bir Wawrinka yarattı adeta. Belki Norman ile karşılaşmasa bugün Stan’den bahsediyor olmayacaktık. Kariyerinin en başından itibaren Norman ile çalışıyor olsa veya ilk zamanlarda mental olarak daha güçlü bir isim olsa bambaşka bir hikayeden bahsediyor olacaktık belki de. Ayrıca belirtmek gerekiyor ki aktif tenisçiler içerisinde tenisin üç büyüklerinden sonra en çok grand slame sahip tenisçi Stan. Kariyer slamini yapmak için ise tek eksiği Wimbledon.
Harika bir tek el backhand, güçlü servisler ve güçlü bir forehand, arka çizgilere atılan derin ve sert toplar, hücumcu bir oyun anlayışı ve centilmenlik… Tüm bunları bir araya getirince ortaya Stan Wawrinka çıkıyor. Şu anda 34 yaşında ve dünya sıralamasında 19. sırada yer alıyor. Bundan sonrası Stan’e ne getirir bilinmez ama şimdiye kadar bile çok özel bir hikaye.
Tenisi ve duruşu, bir bütün olarak sporculuk ile insan olmayı harmanlamayı başarmış olması ile lakabını sonuna kadar hak ediyor Stan The Man bir başka deyiş ile Stanimal…
Resimler
www.essentiallysports.com
www.theaustralian.com.au
tennistonic.com
www.mirror.co.uk
bleacherreport.com
realsport101.com
edition.cnn.com
Tennis365.com
www.milliyet.com.tr