Eskisi kadar neden zevk alamıyoruz bu oyundan? Eskiden mahalle arasında oynayıp futbolcu kartlarımızla birbirimizi yenmeye çalışırken bu denli zevkli gelen oyunun şu an eskisi kadar zevk vermez ve insanları ayıran bir unsur haline gelmesinin nedeni ne? Aslında cevabı çok basit: para. Kendine özgü güzel biri ruhu olan, çekiciliğini soyut kavramlarla inşa eden bir birlikteliğin maddi kaygılar doğrultusunda düzeltilmesi, yönetilmesi daha doğrusu idare edilmesi, insanların bu ruhu tatmasına yardımcı olma amacı mı güdüyor yoksa amaç sadece para mı? Çocukken derbi maçından günlerce evvel heyecanlanmaya başlardık, arkadaşlarla kaç kere kendi kafamızda oynar ve A B planları çıkarırdık maçlar için. Teknik direktörlerden çok daha fazla düşünürdük derbiyi, kadroyu, hakemi ve dahasını. Maçı nerede izleyebileceğimizi düşünüp babalarımızın bizi de götürmesi için yalvarırdık onlara. Kimi zaman gol yediğimizde üzüntüden, kimi zaman gol attığımızda sevinçten ağlardık. Şimdi ise herkesin aklına iki üç gün kala geliyor derbi ve konuşulan tek bir şey oluyor: bu maça ne oynamak lazım bir, sıfır, iki? Bu duruma gelme sebebimiz belki ülkemizdeki futbol kalitesinin düşmesidir kabul ediyorum ama her şeyin bu kadar para odaklı olması, insanların hayatlarının merkezlerine parayı yerleştirmesi ve sırf bu nedenlerden ötürü yıllardır heyecanla takip ettikleri, onlar için sadece bir spor olmayan futbolu bu denli ötekileştirmeleri çok acı.
Tüm bunların yanında unutulmaması gereken en büyük unsurlardan biri de yöneticiler. Sadece kendi firmalarının adlarını ve soyadlarını duyurmak, servetlerine servet katmak için Türkiye’nin en gözde sporu futboldan başka bir hedef seçseler şaşırtıcı olurdu galiba. Türk futbolunun yönetim organı olan TFF’nin içine baktığımızda sadece futbol sevgisi ve futbol bilgisi sayesinde orada olanlardan çok futbolun içinde hiç duyulmamış ama çok büyük soyadları olan insanları görmek akla sadece tek bir soru getiriyor: Orada bulunma amacı ne bu insanların? Sadece TFF değil bu acı durumdan payını alan. Aynı zamanda Türkiye’deki bütün köklü kulüplerde de bu insanlar köklerini salmışlar. Herhangi bir kulübün başkanlık seçiminde adayların vaatleri her zaman milyon euro ya da dolarlarla noktalanır ama kimse ne vizyon ne de misyon adına kulübe katacaklarını açıklama gibi bir girişimde bulunmazlar (hatta katmayı bile düşündükleri bir şey olduğunun var olduğunu düşünmüyorum) çünkü maalesef yeni nesil sözde modern futbol taraftarları ve medya bu tarz ifadelere ve en önemlisi paraya bayılırlar. Onlar için para eşittir başarıdır. Leicester City’nin 2016 Premier Lig şampiyonluğu ya da Bursaspor’un 2010 Süper Lig Şampiyonluğu tamamen tesadüf ya da sözde futbol baronlarının bahisten para kazanmak için yaptıkları şikedir(!) Oysa futboldan az bile olsa anlayan bir insan bunun bir taktik ve kadro mühendisliği başarısı olduğunu söyleyebilir. Bu durum her sınavından düşük alan bir öğrencinin çalışıp yüz aldığı sınavda kopyayla suçlanması gibi saçmadır. Ama inanıyorum ki futbolun güzelliğinin sadece görüldüğü kısmından ibaret olmadığını anlayan ve arka planını da gören insanlar var ve çoğalacaklar. Böylelikle futbolun paradan çok daha büyük bir ruhu olduğu açığa çıkacak ve futbolun parayla değerinin ölçülemeyeceği anlaşılacak.
Fotoğraf: Perspektif Dergi