‘’Gücü eline geçirinceye kadar demokrat geçinenler ülkesinin’’ çocukları olarak gerçek bir demokratla tanışmak ister misiniz ? Yıllarca ırkçılığa , ayrımcılığa karşı mücadele verip, tam 27 sene hapiste kaldıktan sonra devlet başkanı olduğu ülkesinde insanları barışa, adalete yönlendiren; bütün ömrü boyunca kendisine düşmanlık edenlere karşı hiç bir intikam hissi gütmeyen bir halk önderinden bahsediyoruz.
Eski bir İngiliz sömürgesi olan Güney Afrika Cumhuriyeti; ırkçılığın, ayrımcılığın çok uzun yıllar hüküm sürdüğü bir ülkedir. Afrika dilinde ‘’ Ayrılık ‘’ anlamına gelen ‘Apartheid ‘ adlı ırkçı, ayrılıkçı sistemin tam 46 sene bir devlet ideolojisi olarak kullanıldığı Güney Afrika’da; 1948 ile 1994 yılları arasında
ırkçılık resmi devlet ideolojisi konumundaydı. Güney Afrika nüfusunun yaklaşık %20 sini oluşturan Avrupa kökenli beyazların üstün vatandaş olarak görüldüğü, nüfusun çok daha büyük kesimini oluşturan siyahların ise bir çok vatandaşlık hakkından ( eğitim, sağlık vb.. ) mahrum bırakıldığı uzun, sancılı bir dönem yaşandı.
1918 yılında dünyaya gelen Mandela ; hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra ülkenin ilk siyah avukatı ünvanını aldı. Tüm gençliğini ülkesindeki hukuksuz, ayrılıkçı sistemle mücadeleye adıyan Mandela, 1962 yılında kendisine destek aramak için ülke dışına çıktı. Ülkeye dönüşünde arkadaşlarıyla birlikte izinsiz yurt dışına çıkmak, halkı isyana teşvik etmek iddialarıyla yargılandı. Halkın çok büyük bir kısmının temsil edilmediği, sadece beyazların temsil edildiği parlementonun kararlarını tanımadığını duyurdu. Beyaz yönetim tarafından ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Irk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı siyahların simge ve sembolü oldu.
Tam 27 sene hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda , ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında yoğun baskılar üzerine serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Hapisten çıktıktan 4 sene sonra, Güney Afrika’lı siyahlar seçme seçilme hakkına kavuşunca 10 Mayıs 1994’te Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçildi ve Mandela’nın bütün dünyaya örnek olması gereken asıl hayatı o gün başlamış oldu…
Mandela devlet başkanı seçildiği zaman bütün dünya kaygılı gözlerle Güney Afrika’yı takip ediyordu. Genel kanaat beyazların siyahlara yaptıklarını şimdi de siyahların beyazlara yapacağı yönündeydi. Hapisten çıktığı gün yüz binlerce siyah Afrikalı ‘Şimdi sıra ordumuzu kurmakta’ , ’İntikam zamanı geldi‘ sloganlarıyla liderlerini karşıladı. O dönemde binlerce Güney Afrikalı beyaz , yeni iktidar döneminde öldürülecekleri ya da tutuklanacakları korkusuyla ülkeyi terk etti. Ancak; Mandela yaptığı ilk konuşmada ‘ En büyük mücadelesinin siyahların yaşadıklarını beyazlara yaşatmamak olacağını, ırkçılığın ve ayrımcılığın bir daha bu topraklarda hüküm süremeyeceğini ‘ haykırdı. Hatta kendi tabanının tepkisini çekmek pahasına ülkedeki beyaz azınlığa kendilerini güvende hissedebilmeleri için daha yakın durmaya özen gösterdi, münferit olaylar dışında hiç bir beyaz aktiviste tutuklama, saldırı, suikast gerçekleşmedi. 1992 Yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Nelson Mandela’ya verildi.
1995 Yılı ise Mandela için bir başka özel yıl oldu. Güney Afrika’nın en popüler sporu olan ve genellikle Güney Afrikalı beyazların ilgi gösterdiği ‘Ragbi‘ oyununun dünya şampiyonası Güney Afrika’da gerçekleşiyordu. Mandela Güney Afrikalı beyazların sembolü olan Ragbi oyununu sahiplendi. Sporun uluslararası dilinin ülkedeki birlik ve beraberliğe katkı sağlayacağına inandığını belirterek Güney Afrika Ragbi Milli takımını bütün Güney Afrika’nın sembolü haline getirdi. 1995 Ragbi Dünya Şampiyonası Final maçında Güney Afrika takımı Yeni Zelanda takımını yenerek dünya şampiyonu olduğunda; büyük bir kısmını beyaz Afrikalıların oluşturduğu tribünler Mandela’nın adını haykırıyordu. Yıllarca Mandela’ya karşı düşmanlık besleyen beyaz bir Güney Afrika’lı yazar ise o anı şu cümlelerle kağıda döküyordu ‘’ Ülke olarak o kadar büyük bir zafer kazanmıştık ki ! Kendimizi bir rüya da zannediyorduk. Yıllarca tehdit olarak gördüğümüz siyahlarla kucaklaşıyor, şampiyonluğu kutluyorduk. Güney Afrika tarihinde ilk kez tek bir ulus olarak kutlama yapıyordu… ‘’
2009 Yılında Oscar Ödüllü Aktör Matt Damon’ın baş rolünü oynadığı Invictus ( Yenilmez ) filmi Nelson Mandela’nın 1995 yılında gerçekleşen Ragbi Şampiyonasında ülkesini nasıl birleştirdiğini konu alyor.
Hiç kuşku yok ki, Nelson Mandela ve onun mücadelesi demokrasiyi gerektiğinde binilip, gerektiğinde inilecek bir tren gibi görenlere karşın gerçek demokrasinin ve demokratlığın en çarpıcı örneklerinden birisini temsil ediyor. Bütün hayatı boyunca ırkçılığa, ayrımcılığa karşı mücadele edip, 70 küsür yaşında çıktığı hapisten herkesin beklentisinin aksine intikamcı değil, birleştirici ve uzlaştırıcı bir yol izleyen Mandela sadece siyahların değil beyazların da kahramanı olmayı başardı. Demokratlığı sadece mağdur ve güçsüz olduğunda hatırlayanların aksine gücünün zirvesindeyken ilkelerinden ve insanlığından taviz vermedi. Bütün Güney Afrika’nın başkanı olarak; gerçek bir demokrat ve önder olmayı başardı.