Müzik ve sinema sektörleri, insanların tüketim alışkanlığına bağlı en önemli sektörler olmalarının yanı sıra, toplumların geçirdiği evreleri, değişimleri yansıttığından dolayı tarihsel bir nitelik taşır ve insanla birlikte bu iki sektör sürekli bir değişim ve gelişim içerisindedir. Eski Türk filmlerindeki sahnelerden hatırlarsınız, bir elinde tahta bavulu diğer elinde bağlaması olan, binbir umutlarla köyden İstanbul’a gelmiş olan insanlar gözlerini ilk Haydarpaşa Limanı’nda açar, boğazın manzarası karşısında zengin ve güçlü olmanın, İstanbul’u fethetmenin hayallerine dalarlardı. Kırsal yaşam onlara kolay yoldan köşeyi dönme imkânı vermiyor, bu insanlar ise hayallerini gerçekleştirebilmek için onlardan öncekiler gibi taşı toprağı altın olarak bilinen İstanbul’a göç ediyorlardı.

1970’lerden bahsediyorum… Sokaklarda ölümlerle birlikte kuyrukların, yokluğun kol gezdiği; baskının, dışlanmanın, başarısızlığın ve umutsuzluğun topluma sirayet ettiği dönemin Türkiye’sinde insanlar gündelik yaşamın kasveti karşısında seslerini duyurabilmek için müziğe sığınıyor, Arabesk sessiz yığınların sesi oluyordu. Arabesk furyası olarak tanımlanan bu dönemde, göç eden insanların ikinci durakları ise Unkapanı’nda bulunan Plakçılar Çarşısı oluyordu. Güçlü olmanın, zengin olmanın yolunun ünlü olmaktan geçtiğine inananları Haydarpaşa’dan sonra Plakçılar Çarşısı ağırlamış, milyonlarca kaset çıkarılmış ve satılmış, tabiri caizse Plakçılar Çarşısı göç edenlerin umut kapısı, köşeyi dönmenin bir aracı olmuştur. Ancak bu durum yıllar geçtikçe, toplumun tüketim alışkanlığının değişimiyle birlikte kaybolmuş ve zamanında kapısında kaset doldurmak ve satın almak için kuyrukların oluştuğu, içerisinde yanık seslerin yankılandığı Plakçılar Çarşısı bugün sessizliğe bürünmüştür. Plakçılar Çarşısı’nın bu yükseliş ve çöküş öyküsü Türk toplumunda yaşanan değişimleri idrak etmemiz açısından bize yol gösterecek önemli bir tarihi olgudur.


[box_light]1970’ler ve 1990’lar[/box_light]

İMÇ'nin açılışı

İMÇ’nin açılışı

İstanbul’un ilk alışveriş merkezi olarak kabul edilen İstanbul Manifaturacılar Çarşısı ya da diğer adıyla İMÇ, 1950’lerin ortasında çoğunluğu Sultanhamam’da bulunan manifaturacılar için yeni bir mekân ihtiyacı nedeniyle planlanmış, temeli 1961’de atılmış ve dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından 1967 yılında büyük bir kalabalık eşliğinde açılmıştır. Manifaturacıların İMÇ’ye taşınmak istememesi nedeniyle 5.ve 6. bloktaki boşluğu daha önce Doğubank İş Hanı’nda bulunan plakçıların doldurmasıyla Türkiye müzik tarihinde önemli bir yer edinecek olan ve toplumdaki değişimleri kendi içinde yansıtacak olan Unkapanı Plakçılar Çarşısı kurulur.

Plakçılar Çarşısı hakkında belgesel çeken gazeteci Müjde Yazıcı, bu çarşının doğu kültüründen esinlenerek esnafın bir arada bulunma geleneğini içinde barındırdığını ve bu nedenle Mısır Çarşısı’na benzediğini belirtmiştir. Buraya yerleşen esnafın çoğunluğu da tıpkı müşterileri gibi köydeki varlıklarını satıp şehre yerleşen, müzikle ilgili deneyimi olmayan girişimciler olarak tanımlanabilir. O dönemdeki koşullar incelendiğinde, yapımcının şarkıcıdan daha fazla kazandığı ve yapılan tek bir kasetin popüler olması halinde yapımcıların büyük paralar elde ettiği söylenebilir. Bu nedenle, zamanla çarşı amacının aksine manifaturacılar yerine daha kârlı bir iş kolu olan plak yapımcılığına ev sahipliği yapmıştır. İMÇ’yi farklı kılan bir diğer unsur ise toplumun farklı kesimlerinin âdeta toplanma alanı olması idi. Büyük umutlarla satılması beklenilen kasetleri taşıyan hamallar, müzik ve şehir hayatı hakkında hiçbir deneyimi olmayan ama hayallerini ve hedeflerini bu iki unsur etrafında şekillendirip göç etmiş köylüler ve bu insanları kısa yoldan şöhret ve zengin yapmaya hazır müzik yapımcıları Unkapanı’nda buluşmuş ve büyük bir şehrin müzik tüketimine yön vermişlerdir.

Bu insanları bir araya toplayan bir diğer etken ise 1965’te üretilmeye başlanıp 1970’lerin başında ülkemize gelen ve bugün yeni neslin hakkında bihaber olduğu kaset formatının piyasaya hakim olmaya başlamasıdır. Kaset formatı plaklara nazaran kolay bir kullanım olanağı sunması ve taşınabilir olması sayesinde, yeniliklere aç olan Türk toplumunun ilgisi çekmiş, kısa zamanda sektöre hakim olmuş ve insanlar bu kasetleri alabilmek için uzun kuyruklar oluşturmuştur. Bu dönem incelendiğinde toplumun müzik tüketimine etki eden en büyük nedenin Arabesk furyası olduğu görülebilir. İstikrarsız bir yönetim nedeniyle sokaklarda ve ekonomide var olan kargaşanın etkisi ile insanlar dertlerini bu müzik türü ile dile getirmeye başlamış, karışık bir dönemin etkisiyle yarınlardan beklentisi kalmayan insanlar hayatlarını kurtarmak için Arabesk müziğe sığınmıştır. Bununla birlikte 60’larda başlayan köyden kente göç bu dönemde büyük bir ivme kazanmıştır. Artık sokaklara Türk Halk Müziği ve Klasik Batı Müziği yerine Arabesk hakim olmuştur. Bu o kadar hızlı var olan bir değişimdi ki 10 sene öncesine kadar sadece klasik müzik çalınan Çankaya Köşkü’nde bile Arabesk dinlenir olmuştu. Çağdaş Türkiye’nin her alanda topluma benimsetmeye çalıştığı Batı tarzı kültürleri artık devletin kendisi de terk etmeye başlamıştı.

Ancak 1980’lerin sonrasına doğru siyasi sistemin değişmesiyle birlikte toplum da değişmeye başlamış, özellikle Turgut Özal döneminde başlayan dış dünya ile etkileşimin hız kazanması bu değişimin en büyük parçası olmuştur. Toplum gündelik hayatın zorlukları karşısında dert yanmaktan ziyade bu zorlukları, dışlanmışlığı, yokluğu ve umutsuzluğu hatırlamak ve hatırlatmak yerine unutmayı tercih etmeye başlamıştır. Tam da bu dönemde Arabesk müzik yerini eğlence odaklı pop müzik ve disko tarzı müzik kültürüne bırakmıştır. Altın çağını Arabesk müzik ile yaşayan Plakçılar Çarşısı da bu değişime ayak uydurmuş ve bugün bu müziğin önde gelen isimleri ilk albümlerini burada çıkarmıştır. Her ne kadar Plakçılar Çarşısı müzik türünün tüketimine yönelik değişimlere ayak uydurabilmişse de tüketim yolunun değişimine ayak uyduramamış ve büyük zarar görmüştür. Dijital dünyanın Türkiye’ye gelmesi Plakçılar Çarşısı için sonun başlangıcı olmuştur.


[box_light]Sonun Başlangıcı: Korsan Kaset ve İnternet[/box_light]

Müzik sektörüne büyük darbe vuran Napster

Müzik sektörüne büyük darbe vuran Napster

1970’lerin sonları ile birlikte kasetlerin piyasaya hakim olması, korsanla uğraşan kesimin tabiri caizse ekmeğine yağ sürmüştür. Kopyalanması çok daha kolay olan kaset türünün yasa dışı olarak çoğaltılması ilk olarak Avrupa’da yaşayan Türklerin buraya getirdikleri cihazlar ile başlamış, zamanla müzik ve sinema sektörünün baş düşmanı haline gelmiş ve literatürümüze “korsan kaset” tabirini yerleştirmiştir. Korsan kasetler sadece yapımcının değil, sanatçının da müzik sektöründen büyük zarar etmesine yol açmıştır. Bu öyle bir durumdu ki, yasal olarak 30 bin kaset satmış bir sanatçının korsan satışlarının 350 bine kadar ulaştığı görülmüştür.

Her ne kadar korsan kaset sektöre bu çapta bir zarar verse de, Plakçılar Çarşısı’na esas darbeyi “internet” vurmuştur. Dijital çağ ile birlikte plakların yerini kasetler, kasetlerin yerini CD’ler, CD’lerin yerini ise SD kartlar ve sanal depolama alanları almış ve bu değişim teknolojik gelişme ile birlikte sadece 10 yıl içerisinde gerçekleşmiştir. Bu hızlı değişim sadece Plakçılar Çarşısı’na değil, korsancılıkla uğraşan insanlara da büyük bir darbe vurmuştur. Artık insanlar istedikleri bir albüm için uzun kuyruklara girmelerine gerek kalmadan bir tık ile istediği albüme veya şarkıya ulaşabilmekte ve akıllı telefonlar ve MP3 çalarlar sayesinde müzik zevklerini istedikleri yere taşıyabilmektedir. Bu değişimi başlatan ise Napster adlı uygulamanın piyasaya sürülmesidir. Her ne kadar yasa dışı olsa da insanlara ücretsiz ve hızlı müziğe erişme imkanı sunan bu uygulama dijital çağın müzik sektöründe yaratmaya başladığı değişimin adeta bir habercisiydi. Her ne kadar yapım şirketlerinin davaları sonucu kapansa da, Napster bir bakıma dijital müzik ediniminin başlangıcı olmuştur.

İMÇ'nin bugünkü durumu

İMÇ’nin bugünkü durumu

iPod adlı müzik çalar ve iTunes isimli uygulamanın piyasaya sürülmesi ise müziğin hem ucuza hem de yasal bir çerçevede tüketilmesine imkan vermiştir. Yapımcılar ve sanatçılar ile yapılan anlaşmalar sayesinde insanlar artık yasa dışı müzik tüketmek yerine makul bir fiyatla tüketime yönlendirilmiş ve bu sayede her iki taraf da kazançlı çıkarak bu sektörün ayakta kalmasını sağlamıştır. Plakçılar Çarşısı’nı çöküşe götüren etken ise bu tür bir anlaşmanın yapılamaması sonucu toplumun pahalı ve taşınılması zor olan CD formatı yerine MP3 gibi ulaşılması kolay ve Spotify, iTunes gibi uygulamalar sayesinde daha ucuz fiyata müziğe erişebilmesidir. Bu tür bir anlaşmanın eksikliği ile birlikte Plakçılar Çarşısı’nda bulunan yapım şirketleri değişen duruma adapte olamamış ve birer birer kapanmaya başlamıştır. 2010 yılında yıkılması ile tekrar gündeme gelen İMÇ, Danıştay’ın kararı ile yıkılmaktan kurtulmuştur. Bugün çarşıda varlığını hala devam ettirmeye çalışan esnafın büyük bir kısmı yapımcılığı bırakmıştır ve nostalji yaşamak isteyen insanlara eski albümleri satmaya çalışarak hizmet vermektedir. Zamanında günde binlerce koli taşıyan hamallar ise boş durmaktadır.


[box_light]Kaynakça[/box_light]

– Müjde Yazıcı, “Unkapanı’ndan Sonra: Ün Kapanı” Belgeseli

Leave a Reply