Karılar Koğuşu’nun Sancılı Tarihi

Cinsiyet rolleri, hiçbir bireyin muaf olmadığı sosyal yapılanmalardır. Bu sosyal yapı kültürden kültüre farklılık göstererek toplumsal yaşamı düzenlemektedir. ‘Karılar Koğuşu’ adlı yapıtta farklı kadın figürler aracılığıyla toplumdaki kadın algısı işlenmiş, kadının toplumdaki yeri ve toplumsal değeri sorgulanmıştır.

 

Türkiye’de, ataerkil toplum yapısının sıkıştırılmış, sosyal ve kamusal hayattan yalıtılmış kadın anlayışı Cumhuriyet Devrimi’yle tarihsel bir dönüşüm yaşamıştır. Ancak bu dönüşüm tüm kadınlar için eş zamanlı olamamıştır. Kemal Tahir, bir toplumun kendini yenileme ve değişme sürecini henüz tamamlamadığı, savaşın ekonomiyi altüst ettiği bir dönemin değişmeyen, çağdışı zihniyetini yapıtına yerleştirmiştir. Toplumun kadını ikincil plana atmasının nedenleri toplumsal sorunlarla ilişkilendirilmiştir. Cinsiyet rollerindeki adaletsizliğin nedeni toplumsal düzenin çarpıklığı, yoksulluk ve eğitimsizliktir.

 

Uzam olarak Malatya Cezaevi belirlenmiş ve cezaevinin olağanüstü koşulları figürlerin hayatlarını utanmadan ortaya dökmelerini sağlamıştır. Bu figürler toplumda kadınların yaşadığı zorlukları, çektiği acıları tarihsel gerçeklik içerisinde tüm yalınlığı ve gerçekliğiyle yapıta taşımıştır.

 

[box_light]Birey Olarak Kadın[/box_light]

Karılar Koğuşu’nda, cezaevine giderek toplumdan yalıtılmış figürlerin toplumla ilişkisi gerçekçi bir biçemle işlenmiştir. Bu gerçeklikte toplumun kadına biçtiği cinsiyet rolü sorgulanmıştır. Cumhuriyet’in ilanıyla beraber ekonomik hayata katılan kadın, toplumun ona yüklediği role karşı çıkamamıştır. Ataerkil zihniyet, kadının bağımsız bir kişiliğe sahip olmasını engellemektedir. Katı bir yapıya sahip toplumsal cinsiyet rolleri ve bireye dayatılan kurallar, toplumsal yaşamı düzenleyen kanunlardan daha geçerlidir. Kanunlar önünde eşit olan kadın ve erkek, toplumun terazisinde bir değildir. Büyük bir devrim ile değişen toplumsal düzen kadınlara  hak ettikleri değeri vermiştir. Demokratik bir rejimde kadınlar da en az erkekler kadar söz hakkına sahiptir. İçine hapsolduğu, nefessiz kaldığı kabuğunu kırabilmek için kadın, çalışarak kamusal hayatta yer almaya başlamıştır; ancak erkeğin uygunsuz her davranışını kadına yükleyen toplumun ekonomik özgürlüğünü kazanmaya çalışan kadın için sarsılmaz düşünceleri vardır. ‘İyi ama beyim, erkek kısmı karı sözüne girer mi?’ (Tahir, 219). Bu anlayış kadının iş hayatında yer almasını, özgürleşmesini engellemektedir. Kadınlar koğuşunun yeni gardiyanı Şefika’nın, giysisi nedeniyle uyarılması, örtünmeye zorlanması devrimin yaktığı ateşle sosyal yaşama katılmaya çalışan kadının bastırılmasıdır. Kadının ne giyip ne giymeyeceği, nasıl davranacağı erkeklerin kararıyla belirlenmektedir.

 

[box_light]Zayıf ve Pasif Kadın[/box_light]

Toplumda kadın, erkeğin korumasına muhtaçtır. Kadın bir birey olarak tek başına var olamaz, bir sahibe ihtiyacı vardır. Eğitimsiz ataerkil toplum, kadını pasif ve değersiz kılmıştır. ‘Bir kere bütün cahil erkeklerde olduğu gibi ‘karı’ ne olursa olsun, kendilerinden çok aşağı, akılsız, korkak bir mahluktu. Hizmetkarlardan daha değersizdi.’ (Tahir, 198) Erkek egemen toplumun, kadını aşağılayan zihniyeti erkek figürler aracılığıyla gözler önüne serilmiştir. Cahillik; akıl gücünün farkında olmamak, yoğun şiddetle kendini ifade etmektir. Eğitimsizliğin yaygın olduğu toplumlarda fizikse güç ön plandadır ve bu nedenle erkekler kadınlardan daha şanslıdır. Bu şans toplum tarafından sunulmakta cinsiyet temelli eşitsizlikler yaratmaktadır. Bu anlayış kadınların yenilişinden, diz çöküşünden güç almaktadır.

 

[box_light]Hayat Kadınlığı[/box_light]

Toplumdan topluma hatta aynı toplumda sosyal sınıflar arasında değişiklik gösteren yargılar ve kurallar ‘hayat kadınlığı’ kavramıyla kadınlar üzerinden sorgulanmıştır. Ekonomik imkansızlıklar ve toplumsal ahlakın çöküşü bu mesleğin doğmasına neden olmuştur. Erkek hegemonyası altında kadın hem ruhen hem bedenen sömürülmüştür.

Kadir İnanır ve Hülya Koçyiğit’in odak figürler Tözey ve Murat’ı canlandırdığı ‘Karılar Koğuşu’nun film afişinde de cinsiyetçi yaklaşımın izleri görülmektedir.

Testosteronun baskın olduğu toplum, hayat kadınlığını meslek olarak görmekte ve talep etmektedir. Arz-talep ilişkisi dahilinde bu meslek on dört-on beş yaşlarında başlamaktadır. Çocuk yaştaki kızların hayat kadınlı yapmasının sorumlusu ülkeyi yönetenlerin, bu durumu ses çıkarmadan izleyen ‘meydan muhaberesi görmüş erkeklerin’, ‘genelevde çalışması için on dört yaşındaki kıza yirmi iki yaş raporu veren’ polisin ve doktorun suçudur. Ekonomik koşullar Tözey’i, Eplemeli Ayşe’yi ve daha nice kadını hayat kadınlığına sürüklemiştir. Sosyal bir gerçek ola bu mesleğin doğmasından devlet sorumlu  tutulmuştur.

‘Murat masanın üstünden cetveli aldı. Bunu, bir yere şiddetle vurmamak için kendisini zorladı. Cetvelin üzerinde bir ay yıldızla Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yazısı vardı. (…) Hükümet nizamı temin eden kuvvetti. O nizamın bir ucunda bu kızlar da kayıtlı bulunuyorlar, vazifelerini böylece, nefes almak kadar tabii icra ediyorlardı. (Tahir, 179)

Tarihsel bir inceleme yazma niyetiyle başlanan yazının toplumsal bir analize dönüşmesine tanık oldunuz. Söz konusu Kemal Tahir olunca tarihsel eksenden çıkmak mümkün olmasa da ağırlıklı olarak dönemin zihniyeti belirli başlıklar üzerinden yansıtılmış oldu bu yazıda. Tarihin, toplumsal olgulara meydana gelen değişiklikleri, dinamikleri bünyesinde toplayabildiği için süreklidir, günceldir. Karılar Koğuşu üzerinden örneklendiğinde yaşadığımız dönemin feminizim, ‘gender mainstreaming’ ve pozitif ayrımcılık kavramlarının kültürel ve sosyal altyapısı keşfedilir. Cinsiyetçiliğin ve Kadın Hakları Günü gibi yapay, hediye edilen günlerden beslenen pozitif/negatif ayrımcılığın kökleri ve devamlılığı irdelenir.

Leave a Reply