“İlk bakışta hissi konuştuğumuz sanılabilir. Bu soruların hakiki sebeplerini sıralayalım: 55’lerin bedbahtlık ve felaketlerinin sebebi Kürt asıllı olmalarında mı aranmalıdır? Yoksa hepimizin Demokrat Partili olmasında mı aranmalı? Yalnız Türkiye’de milyonlarca Demokrat Partili varken onlar niye bizim gibi sürülmediler? Biraz geriye dönelim. Masumiyetimiz teslim edildikten sonra Ankara’ya geldik. İlk fırsatta günün idarecileriyle temas ettik. Salahiyetli makamlar bize haksızlık edildiğini kabul ettiler ve en kısa zamanda yerlerimize iade edeceklerini vaat ettiler. Maalesef seçim ve Kurucu Meclis’in dağılması, dönmemizi o günkü şartlar içinde geciktirdi. Bir gerçeği daha ekleyelim: Biz 55’lerden, toprak ağası da değiliz. Çoğumuz sürgünde geçinebilmek için amelelik yapmaktadır. Çoğumuz yarı tok yarı aç dolaşmaktadır. Toprak ağalığı bu mu? Türk aydınları, sizi davamızın hakemleri seçiyoruz. “
1960 askeri darbesinden dört gün sonra, herhangi bir kanuni altyapısı olmaksızın, Kürdistan’dan tutuklanan yaklaşık 485 kişinin, Sivas Kabakyazı’daki 5. Er Eğitim Tugayı’nda, askerî garnizon içindeki kampta dokuz ay süren bir “zorunlu misafirliğe” tabi tutuluşu olarak özetlenen olay, esasen tarihimizin karanlıkta kalmaya mahkûm yanını ve popüler bir darbenin konuşulamayan öteki yüzünü oluşturmaktadır. Celal Bayar’ın Siyasal Kürtçülüğün merkezi olarak tanımladığı Kamp ve sürgün, PKK hareketine evrilen süreçte Modern Kürt Hareketi incelenmesi kapsamında kilit bir role de sahiptir.
Kampa gelen “konukların” yaşları 14 ile 70 arasında çeşitlenirken, etnisitileri de gayri-müslim, Arap ve çoklukla Kürtlere dayanıyordu. Pek çok şeyhin, dini, siyasi, sosyal kanaat önerinin yanında; Alevi dedelerinin ve Nurcuların da bulunduğu kitlenin temel ortak noktasının Kürdistan’lı olmaları, hiçbir alanda aynılaşamayan bu insanların Sivas kampına getirilişlerinden hareketle, kabul edilebilir.
Irak ve İran’da yükselen Kürt Ulusal Hareketini ve Molla Mustafa Barzani öncülüğündeki faaliyetlerin Türkiye’deki etkilerini hedef aldığı belirtilen Sivas Kampı’nın, iddia edildiği gibi bir Kürt isyanına cevap niteliği taşımadığı açıklığa kavuşmuştur. Bu dönemde gerek örgütlü bir Kürt Hareketinin oluşmaması gerek ise alınan kişilerin genelinin Demokrat Partili olması dışında doğrudan siyasi bir homojenlik göstermemeleri, bu isyan meselesini çürütmektedir. Nitekim MBK üyesi Numan Esin’in, yazar Nevzat Çelik’e yaptığı açıklamada kampın güvenlik önlemi bahanesiyle oluşturulduğu belirtilmiştir. Yine aynı açıklamada, Esin, hedef noktası olarak Muharrem İhsan Kızıloğlu’nu belirlese de listenin aslında 1959 hazırlandığı da sunulan bir başka gerçektir. Fuat Fırat nezdinde ise kamp askeri darbeye yaranmak için üçüncü ordu komutanı olan Ragıp Gümüşpala tarafından planlanmıştır.
Sivas Kabakyazı’daki kamp, boşaltılan bir kışladan devşirilmiş ve belli bir zamana sonra da çalışma kampına dönmüştür. Getirilenlerin tümünün menkul ve gayrimenkul mallarına el konulması ve kamp boşaltırken gelenlerden adam başı 400 lira yemek parası alınması ise kamp mağdurları ve yakınlarının Nevzat Çelik’e hususi belirttikleri noktalardır.
[box_dark]55’ler Vakası[/box_dark]
Kampta dokuz ay kalan kitlenin akıbeti, bir kısmının geri dönmesi bir kısmının ise sürgüne dolanmasıdır. 55’ler vakası olarak da anılan bu olay esasen idam edilecek 55 ağanın son dakika Cemal Gürsel’in devreye girmesi ile sürgüne çevrilmiştir. Said Ensarioğlu, Sivas Kampı’ndan sonra sürgüne gönderilen “55 Ağa”nın ölüm emrinin Cemal Gürsel tarafından engellendiğini söylüyor.
Said Ensarioğlu söz konusu bölümü Nevzat Çelik’e şöyle aktarıyor: “Bizim nöbetçimiz olan subay kampta hareketlenme yaşanınca sebebini anlattı. Evladım, Muharrem İhsan Kızıloğlu ve birkaç kişi toplantı yaptı. Bunlar kaçtılar, “Dur” emri dinlemediler. Kurşuna dizin dedi. Muharrem İhsan Kızıloğlu, bunlar her zaman elimize geçmez kurşuna dizip yok edelim, zabıtları da farklı düzenleriz dedi. Ancak Sabri Koçak Paşa doğrudan doğru Cemal Gürsel Paşa’yı aradı. Gürsel’le telefonla konuşurken, buradakiler böyle bir şey söylüyor. Haberiniz var mıdır yok mudur? Varsa bile bunu bana yaptıramazsınız, beni de onlarla birlikte öldürebilirsiniz dedi. Gürsel Paşa da ‘Aman bunlar size emanettir. Sakın biz daha eskinin hesabını veremiyoruz (Mustafa Muğlalı’nın 33 köylüyü kurşuna dizmesi hadisesinden bahsediyor-N.Ç) Benden başka, senden başka kimse sorumlu değildir, kimseyi dinleme.’ Bunun üzerine Koçak Paşa geldi dedi ki ‘Bunlar bana emanettir, kimse müdahale edemez’. Bunu deyince bu tehlike de ortadan kalktı” demiştir.
33 vilayete abi-kardeşi, baba-oğulu, amca-yeğeni kasten ayırarak dağıtan kurul; bu sürgünü de toprak reformu ve “ülkedeki modernleşmenin bizdeki engeli ağaları Türkiye2ye enterne ettik ve bu sorunu ortadan kaldırdık” minvalindeki bu gerçek dışı politika üretimi ile olaydan bihaber kamuoyuna ve tarih kitaplarına sunmuştur.
1925 ve 1931’de tatbiki edilen iskân yasalarının bir devamı olan bu sürgün Celal Bayar’ın da belirttiği gibi, bölgenin sosyal, siyasi ve ekonomik yapısında büyük bozukluklara yol açarken, uzun vadede Türkiye solunda ve Kürt Entellektüellerinde ilgiyi ağalık ve bölgenin ekonomik sosyolojik analizine sevk edecek ve buradan Doğu Mitingleri ve hatta DDKO doğacaktır. Bu yönüyle dolaylı bir örgütlülük bağı sunan sürgün, bir yandan da Kürt bilincinin kimlik ve devlet ilişkisi kapsamında sorgulanması bazında öneme sahiptir.
“Sivas Kampının siyasal Kürtçülük şuurunu tekrar uyandırdığını söylüyordu. Yani 1800’lerden başlayan hareketler durmuşken, Dersim Hadisesi Bayar’ın tabiriyle tenkil edilmişken, her şey yoluna girmişken, belirli bir barış hareketi yerine gelmişken, Sivas Kampı Kürtlere bir işaret veriyor; “Ne duruyorsunuz? İşte siz busunuz, hepinizi topladık bir araya, planınızı programınızı yapın.”
Celal Bayar’ın yukarıda ifadelediği haliyle Kürt ulusal kimliğinin gündeme gelişi, kendini vatandaş sanan ama hainlik sıfatıyla karşılaşan Kürt halkının devlet ile ilişkisini sorgulaması üzerinden gelişmiştir. Yine aynı eksende, kampa getirilen ve o dönemde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nde siyaset yapan Faik Bucak’ın oğlu HAKPAR eski Genel Başkanı Sertaç Bucak olayı şu şekilde özetlemiştir;
“ Sivas Kampı ve 55’ler olayı preventiv (önleyici) devlet politikasının bir tezahürüdür. Kürt’lere yönelik ‘güvenlik boyutlu’ geleneksel siyasetin bir parçasıdır. Zulümdür. Bu sürgünleri haklı göstermek için her türlü yalan ve şiddete başvurulmuştur… Sürgünden döndükten iki yıl sonra Faik Bucak ve arkadaşları 1938 Dersim isyanından 27 yıl sonra illegal Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ni kurarak, siyaseten ayrı örgütlenmenin ilk adımlarını attı ve partinin Genel Başkanlığına getirildi. Babamızın şahadetinden (5 Temmuz 1966) sonra bu gerçeği, annemize hitaben yazılan Molla Mustafa Barzani imzalı başsağlığı mektubundan öğrendik. Sivas Kampı ve ondan sonra başlayan sürgünlük dönemi ile birlikte, Dersim sonrası Kürt’lerin siyaseten ayrı örgütlenmeye başlamasında 27 Mayıs askerî darbesi hızlandırıcı bir rol oynamıştır. Dedem (Hasan Bucak) Kırklareli’nde sürgünde iken yaşlılığı gözönüne alınarak kışın karakolda konuk edilmiş. ‘Polislere bize Abdülhamit’ten beri hep sopa atıyorlar. Kim gelse ilk işi bizi sürgüne gönderip sopa atmak oluyor!’ dermiş. Orada ki polis memuru hüzünle bunu halama anlatmış. Gerçekten de öyle oldu. 1960’da dahil sürgün müdavimi idik. ‘Yegâne suçumuz Kürt olmaktı.’ diyor.”
1924 Anayasasını başat nokta alarak, devletin asli unsurluğundan adım adım kovulan Kürtler; adı anılmamak üzere kapanan muhtariyet meselesine, devletin ilerleyen süreçteki akademik(!), siyasi ve askeri politikalarını eklemlerler. Modern Kürt Hareketinin kavranması noktasında büyük önem taşıyan bu politikalar ve bu politiklara karşı gelişen isyanlara, tarih kitaplarına irticai faaliyet kapsamında giren ve giremeyen devlet yanıtları, bölgeyi belli bir süre sonra hedeflendiği gibi Sükûnete mahkum bırakmışsa da, gerek bölgenin Irak ve İran’la olan diyalogu gerekse 58’liler olarak bahsettiğimiz Kürt entellektüellerinin çalışmaları ile yeniden canlanmıştır. 23 ve daha sonra da 49’lular olarak darbeden önce içeri alınan ve darbe kapsamında af alamayan tek siyasi topluluk olan Kürt aydınlarının yanına bu defa, darbe ile sivas kampına toplanan Kürdistan’lı ve çoğu Kürt demokrat olan kanaat önderleri yerleştirilmiştir. Bu artan baskı cumhuriyetin en büyük paronayasını ortaya koyarken, Musa Anter’in öngörüp uyardığı ve Hüsamettin Cindoruk’un da analizlerinde vurguladığı bir meseleyi tanımlamamıza olanak sağlamıştır: PKK Hareketinin siyasi sosyolojik arkaplanı. Kampta tutulanlarla PKK arasında bir bağ kurmayan Cindoruk’a göre, Sivas’a eklenen Diyarbakır Cezaevi PKK’ye esasen sadece atmosfer yaratmıştır.
KAYNAKÇA
https://www.youtube.com/watch?v=DMjMh7S2RPE
http://www.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6621
http://arsiv.taraf.com.tr/haber-27-mayis-in-oteki-yuzu-sivas-kampi-2-50697/
ANTER, M. (2011). Hatıralarım I-II. Aram Yayınları
https://www.academia.edu/332540/_%C3%9C%C3%A7_Devrin_Tan%C4%B1%C4%9F%C4%B1_Modern_K%C3%BCrt_Siyasi_Tarihinin_%C4%B0%C3%A7inden_Musa_Anteri_Okumak
NOT: Yazı Doğu Mitingleri ve DDKO ile devam edecektir.