Din oluşumu itibariyle insana en yakın olan kavramlardan bir tanesi. Bu iddialı cümlenin temelinde şu düşünce yatıyor; insanın var olduğu her yerde, her kuytuda, her köşede dinsel ya da dine aykırı herhangi bir inanış ister istemez ortaya çıkıyor. Bu nedenledir ki dünya üzerinde birçok farklı din yeşermiş ve yaşamakta. Din nedir? Bu soruya benim cevabım şu: din değerlerdir. En azından kişiye inanabileceği değerler sunmalıdır. Dinin değerler ile olan bu bağlantısına inancım yaşanan bazı olaylar üzerine değer sorgulaması yapmamda yine beni dinlere başvurmaya itti. Nereden geldiklerinin önemi var mı bilmiyorum (belli ki var ben bilmiyorum) ama ben bu sorgulamaya bir yerden başlamak adına ‘Semavi olmayan’ dinleri seçiyorum.
[box_light]Semavi Dinler[/box_light]
Peygamber İbrahim’in soyundan gelen peygamberlerle diğer insanlara öğretilmiş Musevilik, Hristiyanlık ve İslam, Semavi olan dinlerdir. İbrahimi (ing. Abrahamic) dinler olarak da anılırlar. Ortadoğu’da yeşeren bu dinler tek tanrı inancı, ruh, ahiret, şeytan, cennet ve cehennem gibi ortak kavramlar içermekte ve bunların yazılı olduğu metinlere (kutsal kitap) tabiidirler. Semavi olmayan dinler, muhtemelen bilinecektir ki, semavi olan dinler terminolojisinde onların dışında kalan dinler anlamına gelmektedir.
[box_light]Semavi Olmayan Dinler[/box_light]
Sanırım benim ilgimi çok fazla çeken bir konuda, dinler konusunda, bir yazı dizisine henüz başlamış bulunmaktayım. Semavi olmayan dinlerden dördünü; kalabalık inanan nüfusuna rağmen çok bilinmediğini düşündüğüm Sihizm’i, bir milyar insanın inandığı Sihizm’i gölgeleyen Hinduizm’i, farklı Çin inançlarını bünyesinde barındıran Budizm’i, ve son olarak ilk tek tanrılı dinlerden biri olan kabul edilen Zerdüştlüğü bu dinlere inanan insanların yaşadıkları köşe taşı olaylarla anlatmaya çalışacağım.
[box_light]Sihizm[/box_light]
Sihizm’i Pencap bölgesi ve 1500’lü yıllardan başlayarak anlatmak yerine başka bir yerden başlamak istiyorum. Bizim Sihizm dediğimiz dinin asıl adı Sikhizm’dir. Bu dine inanan kişilere bizler haricinde herkes Sikh diyor. Anlayacağınız üzere Türkçe ‘deki karşılığı bir din için talihsiz bir benzerlik olduğundan, bizler Sikhizm’e Sihizm, Sikh’lere de Sih diyoruz. Sihizm dünya üzerindeki dinler arasında nüfus sıralaması göz önüne alındığında beşinci sırada yer alıyor ve Sihizim’e inanan 20 milyonun üzerinde insan yaşamakta.
Guru Nanak’ın düşünceleri çerçevesinde oluşan bu inanç toplamda on farklı Guru (öğretmen anlamına gelmektedir) tarafından geliştirilmiş ve Guru Grant Sahib adındaki dini prensipleri içeren yazılı metin oluşturulmuştur. Sihizm’in semavi dinlere benzer prensiplerinin yanında, tek tanrı inancını da benimser. Vaheguru, Sihizm’in sonsuz güce sahip olan tanrısıdır. Bütün Sih’ler bu tanrıya inanmalı ve diğer on Guru’nun prensiplerini benimsemelidirler. Tek tanrı inancını İslami tevhid inancına benzetebiliriz. Sihizim’de reenkarnasyon inancı ve tüm Guru’ların aslında tek bir ruha sahip olduğu inancı vardır. Buna Hinduizm’in etkileri demek mümkündür. Aynı zamanda Sihizm Hristiyanlıktaki yedi günaha benzer şekilde beş yasak belirlemiştir. Bunlar; bencillik, öfke, açgözlülük, şehvet ve maddi olan şeylere duyulan yersiz bağlılık olarak sıralandırılabilir.
Sih birini gördüğünüzde onların Sih olduğunu anlamak zor olmayacaktır. Onuncu Guru tarafından belirlenen beş sembolü yanlarında taşıyorlar. Bunlardan birincisi Keş. Keş, yaratılıştaki mükemmeliyeti temsil ediyor ve bu nedenle saç ya da sakalın kesilmemesi gerekiyor. Uzun saçlarını toplamak için Sih askerler türban takma özgürlüğüne sahipler. Öyle ki, bu inancı benimseyen kadınlar yüzlerindeki kılları oldukları gibi bırakabiliyor. Dünya basınının ilgisini çeken Kanadalı öğrenci Balpreet Kaur bizlere bu nedenle biraz farklı gelebilir. Onun hikayesini kısaca söyle özetleyebilirim, Kaur görüntüsünden oldukça memnun ve Guru Nanak’ın şu sözüyle inancını açıklıyor: “Kadınlar olmadan erkekler var olamaz.” Bu hikayeden sıyrılabildiğime göre ikinci eşyaya, Kanga yani tahta tarağa geçebilirim. Tarak evrendeki düzenin bir simgesi Sih’ler için. Sağ bileğe takılan Kara adındaki çelik bilezik tanrıya olan bağlılığı simgeliyor. Sih’lerin yanlarında taşıdıkları Kirpan adındaki hançerler özgürlüğü, giydikleri Kaça adındaki beyaz iç çamaşırları ise iffeti simgelemekte.
Bu maddi simgelerin yanında, Sihizm, varoluşuna bakıldığında, aslında kast sistemine karşı çıkıp, bütün insanların eşitliği prensibinin varlığına inancın bir dinde can bulmuş bir simgesi.
[box_light]Altın Mabet: Harmandır Sahib ve Sih İbadetleri[/box_light]
Hindistan’ın Amritsar kentindeki Altın Mabet, asıl adıyla Harmandır Sahib, dördüncü Guru tarafından yapılmış Sih prensiplerinin uygulamada gözlemlenebileceği bir ibadethane. Gurdvara yani Guru’ya giden yol olarak adlandırılmakta. Bu mabede gidip ibadet etmek, oradaki havuzda yıkanıp kötü düşüncelerden arınmak, Guru’ların öğretilerini okumak Sih’lerin ibadetleri arasında. Hoşgörüye dayanan eşitlikçi bu dinin merkezi haline gelmiş Altın Mabet yalnızca Sih’lere değil her inanca mensup insanlara açık bir ibadethane. Hatta öyleki, ücretsiz yemek ve konaklama imkanı dahi mevcut. Sihizm’e dair bu genel bilgileri verdikten sonra, hala okumaya mecaliniz kaldıysa, sizin için biraz da güncel meselelere değinmek, biraz daha tarih anlatmak istiyorum.
[box_light]Altın Mabet’te Ne Kadar Güvendesiniz?: Mavi Yıldız Operasyonu[/box_light]
Dini, en azından Sihizm’i, birleştirici eşitliği savunan kurallar bütünü olarak henüz incelemişken, mabetlerde, mabetler üzerine olan kavgalardan birine göz atalım şimdi: Mavi Yıldız Operasyonu. Daha iki gün önce, yani 6 Haziran’da, Altın Mabet’teki çatışma haberlerini okuduk. Sihizm’in Hinduizm gölgesinde kaldığını söylemiştim. Ve bu nedenle Sih’lerin kasta karşı çıkan bir azınlık konumunda sayılabileceğini de söyleyebilirim. Sih’lerin bu farklılıkları, başta Hindistan hükumeti tarafından yok sayılmış. Ardından, farklı bir dini grup olarak, onlarda bazı haklar edinebilmek adına, ne kadar haklı bir hareket olduğu elbette ki tartışılır, harekete geçmişlerdir. Sih ayrılıkçı lider Bhindranwale silahlı bu harekette kutsal Altın Mabet’e sığınmış ve 1984’te Mavi Yıldız Operasyonunda orada öldürülmüştür. Olayların büyüdüğü 1980’lerde ise 400 vatandaş ve 87 asker öldürülmüştür. Öldürülen bir diğer isim de dönemin Hindistan başbakanı Indra Gandhi’dir.
Üzerinde durmak istediğim değerler konusuna gelirsem; kutsal bir mekanda yaşanan bu ölümleri anlamakta zorlanıyor, özellikle 6 Haziran 2014’te hala aynı yerde aynı tartışmadan ötürü yaralanan insanların varlığını hiçbir dini düşünceyle bağdaştıramıyorum. Hançeri, özgürlük simgesi olarak taşırken kılıçlarla birbirlerine zarar veren insanları da anlamıyorum. Neden kavgalar, tartışmalar dini mabetler üzerine veya direk bu mabetlerde? Din ve değerlerin uygulamalarıyla çeliştiği bu noktada, sanırım insan hayatı önemini yitiriyor. Halbuki din, değerli ve kutsal bir kavram olmalı ve öyle kalabilmeli.
Sonuçta, sizlere yalnızca en başta sorduğum sorunun cevabını net olarak verebilirim. Altın Mabet’te şu an ne kadar güvendesiniz? Muhtemelen 6 Haziranlar hariç Sih’lerin kutsal Altın Mabet’inde güvendesiniz. Henüz insanlar bu ibadethanenin huzurunu kaçıramamış ki dünya üzerinden bir çok insan Sihizm’i tanımaya geliyor, hatta bir Sih olmak için Altın Mabet’i ziyaret ediyor.
Bir sonraki yazı der ki: Krişna’dan selamlar.
Kaynakça
India Sikh groups clash at Golden Temple, BBC News, 6 Haziran 2014
Nikky-Guninder Kaur, Sikhism: An Introduction.
Eleanor M. Nesbitt, Sikhism: A Very Short Introduction.
W. Owen Cole, Understanding Sikhism
altın oyunları
vaybe :) resimlerde baya güzelmiş :)
paylaşım için teşekkür.
et yemekleri
evt çok güzel