Semavi Olmayan Dinler II: Hinduizm, Ganj Kıyısında Ölüm, Onurlu Kadınlar ve Yaşarken Ölenler

Semavi olmayan dinlerden bir diğeri olan Hinduizm’i anlatmaya geldi sıra. Hinduizm, dinlerin nüfus sıralamasında üçüncü konumda. Semavi olmayan dinler arasında en çok mensubu olan din. Hindistan topraklarında ortaya çıkan bu dinin bir çok tanrısı ve bir çok kutsal metni, ki bunlara Veda denmektedir, bulunmakta. Tanrı kavramı Panteizm inancına benzer şekilde mutlak bir kapsayıcılığa sahip. Bu ölçüde; insanlar, onların ruhları ve

Tanrı Vişnu

   Tanrı Vişnu

yaşadıkları evren tamamıyla bir bütün. Hindu’ların üç büyük tanrısı Brahma, Şiva ve Vişnu’dur. Tanrıların aslında tek bir ruha sahip olduğu kutsal metinlerinde yazılıdır.

Milattan önce 3000’e kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğu yazılan bu metinlerde, Hinduizm’in uygulanışına dair öğretiler bulunmaktadır. Bunların başlıcası tanrıyla bir olma fikri Hinduizm’deki karma inancını, yani ruhun farklı formlarda tekrar hayat bulabileceği inancını anlaşılır kılmaktadır. Ruhlar bir başka biçime girmeden önce, dini yükümlülüklerini yerine getirebildikleri ölçüde yeni biçimlerde, yeni hayatlarda yaşamlarına devam ederler. Bu durumda Hindistan’daki kast sistemi ile din içerisinde buna eşdeğer bazı sınıflandırma ölçütleri olduğu da söylenebilir. Çünkü alt sınıf bir Hindu’nun dini ibadetlerini tamamlayabilmesi ve ruhunu tanrıyla aynı konuma getirebilmesi sonucunda, herhangi bir üst Varna (kast sınıfı) üyesine nazaran daha güçlü duruma gelecektir. Bu nedenle ölüm her ne kadar farklı Varnalar için aynı şeyi, tanrı olmayı, ifade etse de, farklı Varna ruhları farklı formlarda reenkarne olurlar.

 

Hinduizm’i sofistike kılan şey Sihler’de de olduğu gibi, fiziksel açıdan rahatlıkla fark edilebilir bir yaşam tarzlarının olması. Hindistan’da ya da başka bir dünya ülkesinde, bir Hindu muhtemelen görüntüsüyle seçilecektir. Aynı zamanda, Hindistan genelinde yaşayış biçiminin dini inançlar doğrultusunda da şekillendiği görülüyor.

 

 

Tipik Hindu Kıyafetleri

   Tipik Hindu Kıyafetleri

Hindistan sokaklarında sığırlar, özgürce dolaşabilen kutsal varlıklar olarak görülüyor. Onların bu kutsanmışlığı bir önceki yazımda adından söz

Kutsal İnek

   Kutsal İnek

ettiğim Tanrı Krişna’dan geliyor. Krişna, Hinduizm inancına göre elinde kavalıyla sığırları koruyan bir çoban olarak tasvir edilmiştir. Çoğunlukla vejetaryen olan Hindular bütün canlıların ruhları olduklarına inanırlar ve bitkisel besinlerle beslenme ihtiyaçlarını karşılarlar. Hindu inancında sığırları öldürmek tanrıya karşı yapılan bir eylemdir. Yine de bazı Hinduların et tükettiğini biliyoruz. Krişna’nın koruması, sığırların tanrılar gibi tapılan varlıklar olmasını sağlamış olacak ki, Hindistan’ın çehresi bu canlılara özgülenmiş.

 

 

 

Varana'si Gath'ları

   Varana’si Gath’ları

 

[box_dark]Varanasi ‘de Ölüm[/box_dark]

Hindu toplumunda ölüm, sıradan bir durum. Ruhların tanrıyla bu denli iç içe olması Hindu toplumunda ölümün günlük yaşamdan keskin bir biçimde ayrılamamasının sebebi olarak gösterilebilir.

Ganj Nehri'ne bırakılmış bir Hindu Cesedi

Ganj Nehri’ne bırakılmış bir Hindu Cesedi

Varanasi, ölümlere ve ruhların yolcuğuna yakından şahit olan bir şehir. Ganj nehri kenarındaki bu şehre Hindular ölmek, ölüleri yakmak ve de  ölüleri Ganj’a bırakarak ruhlarını onurlandırmak için gidiyorlar. Varanasi’de Ghat adı verilen ölü yakma törenlerinin gerçekleştirildiği yerler bulunuyor. Ghatlarda aynı anda birden fazla ölü için tören yapılabiliyor. Çocuk, din adamı ve hamileler haricinde ölen her Hindu kısa bir süre sonra yakılıp Ganj nehrine bırakıldıklarında ibadetlerini yerine getirmiş bir Hindu olarak görülüyorlar. Reenkarnasyon döngüsünden kurtulamayan bedenler ise yakılmakta ve böylece ruh tanrıya ulaşıp, tanrı olmaktadır. Bu noktada bu merasimin dünyanın dikkatini çeken ilginç, bir o kadar da ürkütücü bir çeşidini anlatmak istiyorum.

 

[box_dark]Onurlu Hindu Dulları[/box_dark]

 

Sita'yı anlatan bir çizim.

   Sita’yı anlatan bir çizim.

Kast sistemi ve sosyolojik başkaca unsurlar nedeniyle ikinci sınıf kabul edilmiş Hindu kadınları, Varanasi’de talihsiz olduğunu düşündüğüm, artık tarihi bir uygulama sayılabilecek, bir kaderle karşı karşıya kaldılar. Hindu geleneklerine göre bir kadın dul kaldığında kocasının cesediyle beraber yakılmalı, kocasına ne kadar sadık bir kadın olduğunu ispatlamalıydı. M.Ö. 360 yılında ilk örneklerinin yaşandığı bu ürkütücü adanmışlık, Hindu kadınının tanrı mertebesine yükselmek ve Sativrata olmak için kendini feda etmesi anlamına gelmekte. Bu merasim bu nedenle Sati olarak adlandırılmıştır. Hindistan’da şu an yasak olmasına karşın nadir de olsa Sati uygulamasının hala yapıldığı söylentiler arasında. Sati merasiminde kadın, Hindu inancına göre kendi iradesiyle aldığı karar neticesinde Satimata yani ‘iyi bir anne’ olabiliyor. Ölü kocasının yanına uzanarak onunla beraber yakılması, onun yandığı ateşe atlaması veya üzerine bazı kimyasallar sürerek aynı ateşte oturarak ölümü beklemesi, kadının önceki günahlarından arınması ve kocasının ruhuyla bir araya gelmesi anlamını taşıyor. Zaten kadının başta dul kalmasının sebebi önceki günahları olarak görülüyor. Sati geleneğinin kadını hor görmesinin yanı sıra insan hayatını hiçe sayan bir dini tören olduğu kesin. Kadınları tanrı ya da din insanı görmeyen Hinduizm, kadın ruhunun özgürleşip tanrıya 09sum_india_03_slideshowulaşabilmesi uğruna canlı canlı ateşe atılmasına göz yummasıyla, kadın ruhunun daha aşağı kalır olduğunu gösteriyor. Bu durum cinsiyet ayrımını bir bakıma meşrulaştırıyor. Dolayısıyla Hinduizm ruh merkezli bir din olmasına rağmen bireyin sosyal yaşamına da müdahale etmektedir. Sati töreni gibi ataerkil inançların ürünleri,  tarihte başka toplumlarda da yaşanmıştır. Bu etki sosyopolitik bir neden doğurabilir; fakat dile getirildiği gibi sosyopolitik etki Sati törenini kesinlikle haklı kılmaz, yaşam hakkı üzerinde bir tasarruftur. Zaman içerisinde Hinduizm’in farklı sosyokültürel etkileşimler Sati’nin uygulanırlığının azalmasını sağlamıştır. Böyle bir uygulama hala Hindu toplumunda yaşadığından, dikkatinizi çekmek adına, yakın zamanda dünya basınında yer bulmuş bir Sati kurbanı kadının adını vererek konuya daha fazla dikkat çekebileceğimi düşünüyorum. Roop Kanwar, 1987 yılında kocasının ölümü üzerine günahlarından arınmak ve yine onun ruhuyla olabilmek adına kocasının cesedinin yakıldığı ateşte can vermiştir. Sati uygulamasıyla ölen kadınlardan yalnızca biridir.

 

[box_dark]Yaşarken Ölen Sadhu’lar[/box_dark]

Sokakta bir Sadhu

   Sokakta bir Sadhu

 

Sadhular, daha yaşarken ölü varsayılmayı kabul edip, dünyevi arzulardan uzak yaşamayı seçmiş Hindular. Toplumun bir parçası olmak yerine toplumdan uzak durup kendilerini ruhsal arınmaya adayarak topluma ve düzene fayda sağlayabileceklerine inanıyorlar. Tanrıya dünyada ulaşmayı arzulayan bu iyi insanlar – Sadhu bu anlama gelmektedir- Hindu din adamlarının yanında bir süre kalıp Sadhu olduklarında artık Hindistan Sadu_Kathmandu_Pashupatinath_2006_Luca_Galuzzi 0318Cumhuriyetince ölü bireyler olarak kayıtlara geçiyorlar. Nirvanaya ulaşabilmek için toplumdan kendilerini olabildiğince soyutlayarak özgür olacaklarına inanıyorlar. Hindistan tasvirinde yer alması gereken Sadhular yaşam tarzlarının yanı sıra görüntüleriyle de toplumdan ayrılıyorlar. Özgürlüğü sembolize eden turuncu kıyafetleri ve özgür ruhlarını anlatan külden desenlerle yaşıyorlar. Kimi Sadhularsa tamamen çıplak kalmayı tercih etmekte.  Sati’den daha samimi olduğunu düşündüğüm bu dini ibadeti kadınlar da seçebiliyor. Aynı zamanda Sadhular gibi ruhani özgürlüklerine kavuşabilmek için Ganj nehrinin kıyısına gelip ölümü bekleyen yaşlı Hindular da var. Burada yalnızca, öldüklerinde cesetlerini yakabilmek için başka insanlardan odun topluyorlar.  Bu anlamda farklı uygulamalarıyla Hinduizm dünya dinleri arasında kendine has renkleriyle var olmaya devam ediyor.

 

Bir Varanasi Belgeseli

 

KAYNAKÇA

Eski Bir Hint Geleneği: Sati, Yalçın Kayalı

http://www.bbc.co.uk/religion/religions/hinduism/

 

Leave a Reply