Erken dönem Osmanlı tarihinde ‘toplum’ kavramı çok önemli bir yer edinmekteydi. Osmanlı toplumunun genel hatlarının din ve gelenekle şekillendiği söylenirse hiç de yanlış olmaz. Bu bakımdan Osmanlı toplumunun, halkının erken dönemde Avrupa’nın feodal toplum özelliğiyle paralellik gösterdiği gözlemlenir; her iki toplumda da yoğun dini ve geleneksel öğeler hakimdir. Fakat Osmanlı’nın erken dönemlerinde devlet tarafından feodal sistemi önceleyeci tedbirler alındığı için ve toprağın sürekli el değiştirmesinden dolayı Avrupa’daki sisteme tıpatıp benzer bir feodal toplumun çıktığını söylemek güçtür.

Osmanlıda ticaret

Osmanlı toplumunun genel özelliklerini ve iskelet yapısını şehirden öte kırsalda görmek mümkündür, toplumun en önemli özelliklerinden biri dini eksenli bir kolektif bilince sahip olmalarıdır. 2. Mahmut zamanına kadar (2. Mahmut’la muhtarlık sistemi gelmiştir) mahallenin yöneticileri din büyükleri olurdu, her Osmanlı mahallesi ve köyünde cami bölgenin merkezini oluştururdu evler ise kıbleye dönük olarak tasarlanırdı.[1]  Bu bağlamda geleneksel Osmanlı toplumunda insanlar arası ilişkiler çok büyük bir yer teşkil ediyordu. Mahalleli arasındaki olayları çözmek gibi sosyal yardımlaşmalar halk için bir ödev olarak görülüyordu. Bu durumu Avrupalı gezginlerden Villamont, şöyle özetler ” Her kimin bir düşmanı varsa, bayramlarda ona gidilip af dilemek zorundadır.Öteki de el öpmeden ve tokalaşmadan önce affettiğini söylemek mecburiyetindedir. Aksi taktirde bayramlarının mübârek olması mümkün değildir. Bu esaslara riâyet etmeyen ise, nerdeyse fâsık telâkki edilip dışlanır.” Toplum içinde ‘ koruma’ ve ‘himaye’ kavramlarının bir hayli önemli olduğu görülmektedir, örneğin bir kadının kocası ağır bir suçtan idam edilse bile onun halk tarafından korunup himaye edilmesi ahlakı bir sorumluluk olarak algılanmaktadır. Lady Craven ise Osmanlı sosyal hayatında kadının yeri hakkında şöyle demiştir: “Türkler’in kadınlara karşı olan muameleleri bütün milletlere örnek olmalıdır. Mesela bir erkek ağır bir suçtan dolayı idam edilip bütün mal varlığına el konsa bile karısına ve çocuklarına gayet iyi muamele edilir. Kadınların mücevherlerine dokunulmaz. Çocuklar devlet himayesine alınıp bırakılır.”[2]

v6JHo

Ayrıca vakıf kültürü de Osmanlı toplum hayatında bir hayli etkindi. Mahalle ve köylerde kurulan ‘Avarız Vakıfları’ bu vakıflar mahallenin ve köyün zenginleri tarafından oluşturulmaktaydı. Avarız vakıfları mahallede fakirlerin cenazelerinin kaldırılması , yeni su yollarının açılması, cami, mescit, mektep gibi yerlerin onarımı ve açılması için kullanılıyordu. İmam, müezzin muallim gibi mahalle görevlilerinin ihtiyaçları da buradan karşılanırdı.

indirSonuç olarak, Osmanlı sosyal hayatı geleneksel tarım toplumu modeliyle uyuşmaktadır. Güçlü bir teolojik altyapı  toplum kodlarına işlemiştir buna ek olarak halk arasındaki kollektif bilinç birey üzerinde hakimdir. Kişiler arasındaki ilişkiler toplumu doğrudan doğruya ilgilendirmektedir; toplum için sosyal sorunları çözmek adeta ahlaki bir ödevdir. Vakıf mantığı ise toplumdaki yardımlaşma fikrinin en üst ve somut noktasıdır. Halkın yardımlarıyla hayır hizmetleri yapıp, öğrenci okutan bu kurumlar Osmanlıdaki sosyal yardım anlayışını gözler önüne sermektedir.

Osmanlı’nın modernleşme sürecinden sonra tedricen bu kurumların kaybolduklarını gözlemlemekteyiz. Mahalle ve köyde idare muhtarlıklara geçtikten sonra  sosyal hayat teolojik ve geleneksel yapıdan sıyrılmaya başlamış ve toplum yapısı günümüzün modern toplum yapısına doğru evrilmeye başlamıştır.


[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

[1]  Yavuz Bahadıroğlu, Kayıt Dışı Tarih

[2]  A.g.e s.52,53

Leave a Reply