AB-Türkiye ilişkilerini ve bu ilişkilerde önem arz eden etmenleri ele almaya başladığımız AB-Türkiye İlişkileri: Din ve Kültür Faktörü Bir Engel Mi? başlıklı yazımızda İslam’la harmanlanmış Türk kültürünün söz konusu ilişkilerdeki etkisini değerlendirmiş ve bu anlamda farklı isimlerin yorumları ile konuya dair değişik bakış açılarını gözler önüne taşımıştık. Bu yazımızdaysa bir diğer önemli etken olan Türkiye nüfusunu değerlendireceğiz.

part_iv_fig1_population

Avrupa Parlamentosuna Üye Ülkelerin Nüfusları (İlk 3 sırasıyla Almanya, Fransa ve İngiltere)

 Avrupa Birliği’nin yapısına baktığımızda ülkelerin nüfusları üye devletlerin birlik içerisindeki temsiliyetleri açısından önemli olabiliyor. Üye devlet vatandaşlarının demokratik menfaatlerini ve siyasi görüşlerini temsil eden Avrupa Parlamentosu bunun en somut örneğidir. Parlamentoda her ülke nüfusuyla doğru orantılı bir şekilde temsil ediliyor. Yaklaşık 82 milyon vatandaşıyla Almanya’nın en fazla sandalyeye sahip olduğu mevcut durumda Almanya’yı 65 milyonla Fransa takip ediyor ve nüfuslarından ötürü Parlamento’da ağırlıkları açık bir şekilde hissediliyor. Peki, şu an Türkiye tam üyeliğe kabul edilse durum ne olurdu? Cevabı gayet açık: Kapladığı alan itibariyle Avrupa’nın en büyük ülkesi, nüfus itibariyle Almanya’nın ardından ikinci olur ve Fransa’yı koltuğundan ederdi. Bunun sonucu olarak da biraz önce belirttiğimiz üzere nüfusun temsiliyet için büyük önem arz ettiği Parlamento’da Türkiye, karar aşamasında Almanya’yla birlikte en etkili ülke pozisyonuna otururdu. Şu an ekonomik ve siyasi anlamda AB’nin lideri konumundaki Almanya için karar gücünü sahip olduğu koltuk anlamında böylesi etkili bir ülkeyle paylaşması pek de sevindirici bir haber olmasa gerek. Elbette bu Fransa için de pek kabul edilebilir görünmüyor. Zira ikincilik koltuğunu pek de samimi ilişkilere sahip olmadıkları bir ülkeye bırakmak karar mekanizmasındaki güçlerini sarsıp işlerini hatırı sayılır bir şekilde zora sokabilir.

2004 Avrupa Genişleme Politikası sonunda 10 Avrupa ülkesi daha birliğe katıldı ve bu ülkelerin nüfusları toplamı yaklaşık 74 milyon civarındaydı ki bu rakam o zamanki Türkiye nüfusuyla neredeyse aynı. Ayrıca Türk nüfusu Avrupalı komşularının karşısında hala artmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu 1999 Dünya Nüfus Durumuna göre 2025 yılında Almanya, Fransa ve İngiltere’nin nüfuslarının sırasıyla 80,2, 61,7 ve 60 milyon olması bekleniyor. Aynı rapora göre Türkiye nüfusununsa 87,9 milyona ulaşması öngörülüyor. Bu da üyelik gerçekleştiği takdirde Türkiye’nin 2025 yılında parlamentonun en güçlü ülkesi olması anlamına geliyor.

156701

AB-Türkiye ilişkilerini nüfus boyutunda değerlendirirken sanıyorum kısaca bir de olayın ekonomik boyutuna bakmakta fayda var. AB’nin en önemli temel kaynaklarından birisi üye ülkelerin yapmış oldukları katkılardır. Bu katkılar söz konusu ülkelerinin GSMH’leri ile doğru orantılı bir şekilde hesaplanır. Günümüzde Almanya güçlü ekonomisi sayesinde bu alanda liderliği elinde bulunduruyor ve hatta bundan ötürü birliğin finansörü olarak görülüyor. Ancak Türkiye’nin şu anki GSMH’si Almanya’yla karşılaştırıldığında oldukça düşük kalıyor ki bu da Türkiye’nin üyeliğine karşı bir sebep olarak ortaya atılıyor. Çünkü biraz önce de altını çizdiğimiz üzere Türkiye, nüfusu itibariyle olası üyelik durumunda Parlamentoda ciddi bir şekilde söz sahibi olacak ancak ekonomik anlamda yapacağı katkı oldukça sınırlı seviyede kalacak.

Avrupa perspektifinden kalabalık nüfusa sahip bir Türkiye ciddi bir problem olarak görülebilir. Tam üyelik durumunda Türk vatandaşları doğal olarak Avrupa’da rahatça seyahat etme ve hatta oturma haklarına sahip olacaklar. Bu durum başta 3 milyondan fazla Türk’e ev sahipliği yapan Almanya olmak üzere birçok AB ülkesinin çekinmesine sebep oluyor. Ancak AB Eski Bakanı Egemen Bağış görevi boyunca sık sık Türk nüfusunun AB için bir tehdit olarak görülmemesinin çünkü Türk vatandaşlarının AB’ye seyahat ve dolayısıyla para harcamak için geldiklerinin altını çizdi.

Kalabalık Türk nüfusunun tehdit olarak görülmemesini ısrarlı bir şekilde dile getiren Bağış 22 Haziran 2012’de bunu bir nevi ispatlamak amacıyla bazı sayısal istatistikleri EUobserver’la paylaştı:

Eskiden Türklere Avrupa’da yaşamak isteyip istemediklerini sorulduğunda %80’i “evet” derdi. Ancak şu an %85’i “hayır” diyor. Vatandaşlarımız Türkiye’de Avrupa’ya kıyasla daha fazla umudun ve iyi iş imkânlarının olduğunu ifade etmişlerdir. Dahası Avrupa’da yaşayan 5,5 milyon vatandaşımızın çoğu gerek kendileri gerekse çocukları açısından daha iyi yaşam koşulları için artık Türkiye’ye geri dönmeyi düşünüyorlar.

Kalabalık nüfusa sahip bir Türkiye’nin kimi mevcut üye ülkeler nezdinde ciddi bir sorun olarak algılanabileceğini gördük. Bu ülkelerin başında da sanıyorum oyları büyük önem arz etmekle birlikte şu an kendi ekonomik durumlarını düzeltmeye çalışan Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın yanı sıra Fransa, Avusturya ve Almanya gelmektedir. Ancak elbette Türkiye’nin tam üyeliğini destekleyen AB ülkeleri de yok değil. Mesela İngiltere. Peki, nüfusunun azımsanamayacak bir oranı kendi mevcut üyeliğine karşı olan İngiltere’nin bu desteğinin sebebi ne? Aslında sebepten ziyade sebepleri demek daha uygun olur zira İngiltere’nin, Türkiye’nin olası tam üyeliğinden belli başlı somut beklentileri var: Gümrük Birliği’nin getirmiş olduğu avantajları artırarak pazar ve söz konusu avantajları genişletme; genç Türk nüfusundan yaşlanan AB nüfusu için ciddi bir alternatif yaratma; AB’nin başta Orta Doğu ve Kuzey Afrika olmak üzere uluslararası arenadaki etkinliğini artırma; AB’nin enerji ikmal rotalarının güvenliğini garanti altına alma.

Türkiye’nin tam üyeliğini desteklemede İngiltere yalnız değil. İspanya da bu konuda Türkiye’den desteğini esirgemiyor. Alman Die Welt gazetesinin 23 Şubat 2010 tarihli pazar eki Welt am Sonntag’a konuşan dönemin dışişleri bakanı ve Avrupa Birliği’nin Orta Doğu Eski Özel Elçisi Miguel Angel Moratinos Türkiye’nin Avrupalı milletler ailesinin bir parçası olduğunu ve onu kapı dışında bırakmaktansa içeri almanın daha iyi olacağını belirtti ve ekledi:

Türk diplomasisi son dönemlerde etki alanını artırmaya başladığı Orta Doğu ve Orta Asya’yla oldukça ilişkili. Aynı zamanda Doğu ve Batı medeniyetleri arasındaki diyalog için oldukça önem teşkil eden bir ülke.

İspanya’nın Türkiye’deki başkonsolosu Pablo Benavides Orgaz da 27 Şubat 2014’te Anadolu Ajansına verdiği demecinde bu desteği yineleyerek üyeliğe ve getireceği avantajlara değinen söylemde bulundu ve 9 yıl süren müzakerelerin ardından üyelik hakkı kazanan kendi ülkesini örnek göstererek Türk tarafında bu uğurdaki inanç ve çalışmanın öneminin altını çizdi.

Leave a Reply