Beyaz Bir Destan: Sarıkamış

Güç, hatta daha doğrusu kendi gücüne olan güven, çok kolay elde edilen bir meziyet değildir. Yaşadıkları başarısızlıkların nedenlerini iyi analiz eden ve analizlerini profesyonel bir şekilde tecrübeye ve daha sonra pratiğe dönüştüren insanlar bu meziyete sahip olabilirler ancak. Zaten bu yüzden değil midir ki, hayatta kalmayı başarmış bütün canlılar geçmişlerinde zorluklarla karşılaşmışlardır. Bu durum insanların bir araya gelerek oluşturdukları milletler için de aynı şekildedir. Yani, milletler de bağımsızlıklarını sağlamak için bir takım zorluklarla karşılaşmak zorundadırlar. Öyle ki; zorluklar neticesinde kazanılan tecrübeler, tıpkı insanlara olduğu gibi, milletlere de güven ve bağımsızlık kazandırırlar. Türk milleti yüz yıllardır karşılaştığı zorlukları, netice ne olursa olsun, tecrübeye çevirerek gücünü hem kendine hem de diğerlerine kanıtlamış bir millettir. Bu günden tam 103 yıl önce yaşanmış olan Sarıkamış harekâtı da bu milletin tecrübelerine bir yenisini daha eklemiş yani gücüne güç katmış bir olaydır. Aslında bu yazının da amacı, bahsedilen tarihsel olayı, tamamen akademik kanıtların ışığında değerlendirmektir.

Sarıkamış harekâtı’nı genel olarak değerlendirecek olursak, 22 Aralık 1914’te başlayıp tam 18 gün sürdüğünü söylemek yerinde olacaktır. Bunun yanında genelkurmay başkanlığının yayınladığı verilere göre, 18 gün süren bu harekât sırasında 60.000 Türk askeri donarak ve hastalanarak şehit olmuştur. Ruslar ise, 32.000 askerini bu savaşta kaybetmiştir. Yani, verilen bu genel bilgiler bile harekâtın ne kadar önemli olduğunu göstermeye yetecek niteliktedir.

Peki bu harekât neden yapıldı?

Bu harekâtın esas maksadı Kars, Ardahan ve Artvin gibi doğu illerini Rus kuşatmasından kurtarabilmektir. Bunun yanında bu harekât sonucu kazanılacak bir zafer, Kafkaslar ve Orta Asya’ da bulunan Türk illerinin kapılarını Osmanlı Devletine çok kolay bir şekilde bağlayacaktır. Planın ise, Rus güçlerini hiç beklemedikleri bir yerden yani Allahuekber dağlarından vurmak olduğu düşünülmektedir. Kuşatma harekâtıyla düşman kuvvetlerinin arkasına düşmek hedeflenmiştir. Plan askeri açıdan çok stratejiktir çünkü bu konuda bilgi sahibi olan profesyonellere göre düşmanı alt etmenin yollarından biriside onu hiç beklemediği bir yerde karşılamaktır.

Buna rağmen tarihçi İlber Ortaylı’ya göre Orduda savaşa geç girilmesini hatta mümkünse girilmemesini isteyen komutanlar vardır. Esat Paşa, Mustafa Kemal Paşa, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Fevzi Paşa gibi…” Aslında bu paşaların harekâtın daha geç olmasını hatta olmamasını isteme nedenlerinden birisi bölgenin o günlerde eksi otuza varacak kadar soğuk olması ve çöl sıcağından gelen askerlerin bu bölgede harekât yapacak teçhizata sahip olmamasıdır. Örneğin bu mevsimde böyle bir harekâtın gerçekleştirilmesini doğru bulmayan dönemin 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa, görevinden istifa etmiştir.

İşin özüne dönülecek olursa, bu kadar karşıt görüşün varlığına rağmen, böylesine radikal bir harekâtın yapılması emri dönemin harbiye nazırı Enver Paşa tarafından Erzurum’da verilmiştir. Öyle ki; sadece bu emir bile Türk kültüründe yetişen liderlerin risk alabilme ve kendi verdiği karara sonuna kadar güvenebilme gibi önemli özelliklere sahip olduğunu göstermeye yetecektir. Bunun yanında verdiği bu radikal karardan da anlaşılabileceği gibi, Enver Paşa’yı anlatmak sayfalarca sürecektir.

          Olaylar Nasıl Gelişmiştir? 

Bütün bunların yanında, harekâtın neden yapıldığını anlattıktan, nasıl yapıldığını da anlatmak gerekmektedir. İlk olarak bu harekâtın öncesinde yapılan Köprüköy ve Azap muharebeleri, Rus ordusunun kuzeye doğru gerilemesini sağlamıştır zaten. Hatta Sarıkamış Harekâtı’nın en başlarında da 3. Ordudan bazı kıtalar çok fazla zayiat vermelerine rağmen Allahuekber Dağlarını aşmayı başarmışlardır. Aynı sırada, gayri resmi Türk ordularının da Ardahan’ a ulaştığı bilinir. Yani Türk Ordusu ilk başlarda gereken başarıyı yakalamıştır. Hatta Rus başkumandanın, İngiliz ve Fransız müttefiklerine rapor verirken söylediği şu sözler bu durumu kanıtlar niteliktedir adeta:

Telefon konuşmalarını durduran soğuk ve kış, Türk ordusunu engelleyemiyor. İkinci bir cephe açarak, Türk ordularının ilerlemesi durdurulamaz ise, zengin Bakü petrolleri, Osmanlı-Alman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacaktır!

Bütün bunlara rağmen, 3 Ocak günü kış şartları giderek daha fazla ağırlaşmıştır. Öyle ki; yağan kar yolları tıkamıştır ve çadırları yıkmıştır. Yağan karın ardından dondurucu dereceye varan soğuklar başlamıştır. Daha, sıcak bir çatışmaya bile girmeden askerlerimizin donmasına neden olan durum budur işte. Rus Kafkas Ordusu Başkan Vekili Aleksandroviç Pietroviç şu şekilde betimlemektedir:

İlk sırada diz çökmüş 9 kahraman. Mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar… İkinci sırada cephane taşıyanlar var, sandıkları bir avuçlamışlar ki, kainattan hırslarını almak istiyor gibiler. Öylesine kaskatı kesilmişler… Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda…

Peki bu harekât nasıl daha başarılı bir şekilde yapılabilirdi?

İlk olarak bu tablo, harekâtın lojistik ve teçhizat yönünden eksikliklerinin olduğunu göstermektedir. Yani lojistiği daha programlı bir şekilde yapmak bu tür harekâtların başarı olanağını artırabilecek faktörlerdendir. Bazı tarihçiler buna ilişkin olarak 3 tane gemiyle gelen lojistik desteğin, Rus istihbaratı tarafından öğrenildiğini ve bu desteğin engellendiğini söylerler. Buna rağmen sırların sızmamasını sağlamak da harekâtın daha düzenli bir lojistiğe sahip olmasını sağlar. Sonuçta hangi alanda olursa olsun programlı bir lojistiğin sağlanması adeta sanattır.

Bunun yanında olayın anlatıldığı ilk kitap bu olaydan tam 8 yıl sonra Şerif Bey tarafından kaleme alınmıştır. Bu da göz önünde bulundurulunca, olayla ilgili araştırılması gerekenlerin olduğu tezini sağlamlaştırır çünkü bilinmeyenlerin aydınlatılması nasıl daha başarılı olunacağını görmek için önemli bir faktördür. Zaten tarihsel olaylar, doğaları gereği, araştırıldıkça genişler ve daha farklı perspektifler sunarlar araştırmacılara.

En başta da söylediğim gibi başarılı olmak ya da başarısız olmak değil, yaşanan zorlukları tek başına geçirebilmek ve onlardan tecrübeler edinebilmek kendine olana güveni ve saygıyı geliştirir. Hatta donana kadar vatanını savunan Türk askerleri sadece kendilerine olan saygılarını değil, diğer milletlerin onlara olan saygılarını da iyice artırmıştır. Bunun yanı sıra harekâtta yapılan hataların iyi analiz edilmesi, ve yapılan hataların nasıl düzeltileceğinin daha fazla düşünülmesi gerekir. Bu prosedür, hangi alanda olursa olsun, gelecekte daha başarılı olmak için tek yoldur.

 

 

Kaynakça

Sarıkamış Belgeseli, TRT, 2013

Balcı, Ramazan; Sarıkamış. Edition: 5. bs. İstanbul : Hiperlink. 2009.

Leave a Reply