Güney Kore’ye gidip gelmiş birçok kişinin gidiş amaçları, gözlemleri ne kadar farklı olursa olsun hemfikir oldukları bir nokta vardır: Güney Kore insanları Türkiye’den gelen turistlere ayrı bir sempati duyar. Bu sempatinin kaynağı coğrafi, dini yakınlıklara dayanmıyor. Buna rağmen yaşlısından gencine Güney Koreliler, Türkiye’yi “hyeongje-ui nala(형제의 나라)” yani “kardeş ülke” olarak görüyor. Dökülen kanlar ise bu kardeşliği bir çeşit kan kardeşliği yapıyor.
Kore Savaşı ya da Güney Kore’de anılan ismi ile Hanguk-jeonjaeng (Han-Guk Savaşı), bu kardeşliğin temellerini oluşturuyor. Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin destekleri ile bugünkü Kuzey Kore’nin ve Amerika Birleşik Devletleri ile Birleşik Krallık’ın desteklerini almış Güney Kore’nin oluşmasını sağlayan bu savaş, dönemin büyük güçlerinin ve ideolojilerinin savaşını sembolize ettiği için önemliydi.
Peki, Türkiye bu savaşın neresindeydi? Kore Savaşı’nın başlaması, Türkiye’nin de tehdit altında olduğu varsayımıyla gündeme geldi. Türkiye’nin, BM ideallerine bağlı bir politika izleyeceği sıklıkla vurgulandı. Ortak düşünce; Sovyetler Birliği’nin Kore’de kışkırtıcı ve saldırgan olduğu, benzer saldırının Türkiye’ye de yapılabileceğiydi. Kore’ye kağıt üzerinde, diğer bir deyişle “sembolik” yardım etme fikri kabul görmüştü fakat Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi bu aşamada kamuoyu tarafından mümkün görülmemekteydi.
Önceleri İkinci Dünya Savaşı’ndan itinayla uzak durmaya çalışan Türk hükümeti (Demokrat Parti) savaşın son dönemlerinde NATO’ya girmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayı olmaksızın Kore’ye asker göndermeye karar verdi. 25 Temmuz 1950’de Cumhurbaşkanı başkanlığında yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında BM’nin Kore Savaşı’na yardım başvurusuna cevap olarak BM’ye şu telgraf çekilmiştir:
Mr.Trygve Lie, BM Genel Sekreteri,
BM Paktından doğan taahhütlerine ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uymayı bir vecibe bilen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Kore hakkındaki yardım talebini mütezammın 15 Temmuz 1950 tarihli telgrafınızı bu zihniyet içinde ve itina ile tetkik etmiştir. Cumhuriyet Hükümeti bu tetkik neticesinde mezkûr kararları dünyanın şimdiki şartları içinde umumi barış hizmetinde müessir ve fiili bir şekilde icra mevkiine vâzetmekteki lüzum ve ehemmiyeti müdrik olarak, Kore’de hizmet etmek üzere 4500 mevcutlu silâhlı bir Türk savaş birliğini Birleşmiş Milletler emrine vermeye karar vermiştir.
Dönemin muhalefet partileri bu kararın Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ediyordu. Gerekçeli madde 1924 Anayasası’nın 26. maddesindeki “Büyük Millet Meclisi, (…) devletlerle muahede ve sulh akdi, harp ilanı (…) gibi vazifeleri bizzat kendi ifa eder.” ibaresi idi. Hükümet ise alınan kararın anayasaya aykırı olmadığını savunuyordu. Hükümete göre, anayasa savaş ilanı yetkisini TBMM’ye vermiş ama hangi hususların savaş ilanı olduğunu saymamıştı. Yani hükümet asker gönderme kararı almış, savaş ilan etmemişti. İhlal yoktu.
Tuğgeneral Tahsin Yazıcı komutasındaki 259 subay, 18 askeri memur, 4 sivil memur, 395 astsubay, 4414 erbaş ve er olmak üzere 5090 kişilik 1. Türk tugayı, 17 Ekim 1950’de Pusan’dan karaya çıktı. Savaşın en kritik anlarında inisiyatif kullanan Yazıcı, Türk tugayının savaşta büyük başarılara imza atmasını sağlamıştır. Kore’de savaşan Türk tugayı, kayıtlara göre dört ayrı kez savaşın kaderini değiştirecek hamlelerde bulunmuştur. Kunuri ve Kumyangjang-ni muharebeleri ile yenilmez diye nitelenen Çin ordularını yenerek BM kuvvetlerini büyük bir hezimetten kurtarmış ve BM ordularının Kore’yi terk etme düşüncesinden vazgeçmesini sağlamıştır. Seul(Sosari) savunması ile başkent Seul’ün düşman eline geçmesine mani olmuştur. 25-27 Ocak 1951 tarihleri arasında olan Kumyangjangni Savaşı savaşın en kanlı geçen zamanlarındandı. Türk Tugayı’nın başarısıyla sonuçlanan savaşın ardından, 2. Dünya Savaşı gazilerinden Amerikan Piyade Yarbayı Blair, Ordu gazetesinde şunları yazmaktaydı:
Türklerin bu taarruzu, gördüğüm muharebelerin en kanlısıydı. Dövüşme çok şiddetli olmuş, Çinliler çok iyi donatılmışlardı. Tüfek bombası, çeşitli otomatik silahlar ve havanları vardı. Yiyecek ve cephaneleri de boldu. Mevzilerinde ölünceye kadar direnmeleri, disiplinlerinin iyi olduğunu göstermekteydi. Buna rağmen savaş başarıyla sonuçlandı.
Güney Kore kaynaklarına göre Türkiye, Kore Savaşı’na katılan 16 ülkeden asker sayısı bakımından dördüncü (21.212), şehit sayısı bakımından üçüncü (966) sıradadır. Savaş, bir üstünlük ile sonlanmasa da, savaşın Türk kamuoyundaki yansımaları anlaşmazlıklarda dolu olsa da iki millet arasında günümüze dek unutulmayacak bir kardeşlik duygusu yaratması bakımından önemlidir. Hükümetlerin ve devletlerin çıkarları doğrultusunda aldıkları kararların kimi zaman sosyal açıdan güzel gelişmelere sebep olabileceğinin kanıtıdır Güney Kore-Türkiye dostluğu. Birbirinden kilometrelerce uzakta bulunan bu iki milletin en önemli ortak noktası, vatanlarının bedelini kanlarıyla ödemiş olmalarıdır ve tarihi kaynaklar var oldukça, bu ortaklık bozulmayacaktır.
Kaynakça:
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-guney-kore-siyasi iliskileri.tr.mfa
http://akademikbakis.org/eskisite/28/11.pdf
http://muharipgaziler.org.tr/kore-savasi/
http://politikakademi.org/2011/11/kore-savasi-ve-turkiye/
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/789/10123.pdf
Resim Kaynakçası:
https://tr.pinterest.com/pin/337981147009871616/
http://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/kore-savasi-77
http://kdzereglifutbol.blogspot.com.tr/2014/04/ulkemiz-tankciliginin-babasi-kore.html
Zeynep
Esselamu Aleyküm Hayrlı günler olsun inşaAllah. Kaynak belirterek yazınızın sosyal medya da paylaşım yapılması mümkün müdür ?
Merve Ersavaş
Kaynak belirterek paylaşım yapmanız mümkün.
Zeynep
Allah razı olsun sağolun :)