1789 yılında III.Selim tahta çıktığında her ne kadar Osmanlı imparatorluğu sahip olduğu toprakların hemen hepsini elinde tutuyor olsa da o güne kadar süregelen 210 yıllık bir duraklama dönemi hasarsız olamazdı. Toplumun her kesiminde parasızlık ve sefalet yaygınlaşmış, devletin bile aşılması zor parasal sıkıntıları mevcuttu. Sultan Selim’in hedefi Batı modeline uygun, ancak geleneksel Osmanlı kurumlarının yapısına da mümkün olduğunca uyan reformlar gerçekleştirmekti. Bu reformlar Nizam-ı Cedit(1793), yani Yeni Düzen adıyla tanınır ve daha çok askerin yenileştirilmesi ve iyileştirilmesi adınadır. Fakat bu ıslahatlara ‘biraz’ yakından bakacak olursak belki de Osmanlı Devleti’nde Fransız etkilerinin nasıl yaygınlaştığını görebiliriz.
Bazı kaynaklara göre annesi Fransız asıllı olduğu için bazılarına göre ise de tamamen politik nedenlerden dolayı III.Selim Fransızlarla o güne kadar en yakın ilişkileri kuran padişahtı. Ordunun güçlendirilmesi konusunda da en çok Fransızlara güveniyordu. Bundan dolayıdır ki Nizam-ı Cedid kapsamında Paris’e bir liste yolladı. Fransa’dan gelen eğitmenlerin tavsiyesi üzerine topçuluk, istihkam, denizcilik eğitimi için yeni askeri okullar ve deniz okulları kuruldu. Bu okullarda eğitmenler çoğunlukla Fransız subaylarıydı ve öğrenciler için Fransızca zorunlu tutuldu. Fransızca’nın ilk resmi yabancı dil olarak bu dönemde kabul edildiğini göz önüne aldığımızda, III. Selim dönemi sonrası bu dilin yaygınlaşmasının hızlandığını söylemek sanıyorum yanlış olmaz.
Örneğin 1795 yılında kurulan Mühendishane-i Berr-i Humayun Mektebi’nde Fransız subaylardan öğretmen olarak yararlanıldığı gibi, okul bünyesinde çoğu Fransızca eserlerden oluşan ve sonraları “La Grande Encyclopédie” dahil bütün fransız eserlerinin doğudaki ilk nüshasını içeren 400 kitaplık bir kütüphane mevcuttu. Bu süreç önceden kapatılan Fransız matbaasının bu kez Imprimerie Nationale’in bir müdürünün idaresinde ve Paris’ten gelen Fransız matbaacılardan oluşan bir kadroyla hayata geçirilmesiyle daha da ilerledi. Böylece eğitmenler ve basılı eserler sayesinde yeni kuşağın içinde Batı kültürü ve uygarlığıyla tanışan aydın(?) bir zümre yetişti. Ayrıca 1795’te Fransa’daki yeni rejimin Osmanlı İmparatorluğunca tanınmasıyla Fransız elçisinin elçilik binasına yerleşmesine ve elçilik matbaasının işleyişine kaldığı yerden devam etmesine karar verilmiştir. Bu sayede matbaa, düzenli olarak bir gazeteyi ve bülteni yayınlayarak Paris’teki çeşitli haberleri ve hükümet kararlarını doğu dünyasına iletebilmiştir.
Bunun yanında 1821’de başlayan Yunan isyanı ve 1829 yılında Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etmeleri sebebiyle işlerine son verilen Rumların sayısı oldukça fazlaydı. Onların yerine dil bilen müslüman memur yetiştirmek için Bâb-ı Âli’de açılan Tercüme Odası’nda öğretilmesi düşünülen ilk dil de; 1807’de açılan Tıbhane’nin eğitim dili ve Mekteb-i Tıbbiye’nin 1839 yılından itibaren öğretim dili de (bir süreliğine) Fransızca olmuştur.
Başlarda çocuklarını Fransızca eğitim veren okullara gönderme konusunda önyargılı olan müslüman halkın, devrin gereği olarak yüksek görevlere gelmenin şartının fransızca bilmek olduğunu gördükçe bu durumu kabullenmek zorunda kaldıkları söylenebilir. Örneğin Mekteb-i Tıbbiye’yi bitiren Keçicizade Fuad Paşa’nın iki kez sadrazamlık, beş kez de hariciye nazırlığı gibi önemli görevler üstlenmiş olmasının sebebi tıbbiyede öğrendiği fransızcaydı. Veya yoksul bir aileden gelen Mehmet Emin Ali Paşa, 18 yaşında girdiği Divan-ı Hümayun Tercüme Odası’nda öğrendiği Fransızca sayesinde 20 yaşında Viyana’ya diplomat olarak görevlendirildi. Devrin en önemli iki adamının başarısının tek bir sebepten geliyor olması ve eş zamanlı olarak toplumda sıkça karşılaşılmaya başlanan Fransız etkileri sayesinde Fransızcaya ve Fransız okullarına olan rağbet yıldan yıla arttı.
Zaman içinde fransızlarla müslüman türkler arasındaki o keskin ayrımın yerini Türkçe konuşan Fransızlarla Fransızca konuşan Türkler aldı. Günlük olaylar hakkında dahi aralarında Fransızca konuşan Türklerin sayısı git gide arttı. Başlarda sadece İstanbul’un yüksek sosyetesinde görülen Fransızcaya ilgi II.Mahmut zamanında diğer şehirlerde de yaygınlaştı. II. Abdülhamid zamanında da açılan yeni okullarda Fransızca yabancı dil olarak zorunlu tutulmuştur.
Fransızca sadece bir eğitim dili veya yabancı dil olarak kalmamış aynı zamanda beraberinde kendine ait kültür değerlerini de getirmiştir. Hiç şüphesiz ki bunun en önemli örneği, çok uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı’nın yıkılışını hızlandıracak olan, milliyetçiliktir.
Kaynakça
– https://gerflint.fr/Base/Turquie8/aksoy.pdf
– Kinross, Patrick. Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü. Altın Kitaplar, 2008
–http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/36/2235/23194.pdf
-Shaw, Stanford J.. Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu. Kapı Yayınları, 2008.
-Şen, Adil. Osmanlıda Dönüm Noktası (III.Selim Hayatı ve Islahatları). Fecr Yayınları, 2003.
Fotoğraf Kaynakçası
-https://archive.org/details/lagrandeencyclop21dref
-http://www.fikriyat.com/tarih/2017/09/11/mekteb-i-tibbiyenin-hikyesi
-http://osmanli.site/osmanli-padisahlari-sultan-padisah-sultanlari/sultan-3-selim/sultan-3-selim-nizam-i-ceditin-tarifi-plani/