Almanya topraklarının müttefik devletler arasında bölüşülmesi fikri henüz savaş bitmeden Tahran ve Yalta konferanslarında gündeme gelmişti. Fakat bu düşünce, 1945 tarihinde gerçekleşen Potsdam Konferansı’yla birlikte somutlaşmıştı. Buna göre Almanya’nın toprakları Amerika, İngiltere, Fransa ve SSCB arasında paylaşılacak, bununla birlikte Berlin de kendi içerisinde dörde bölünecekti. Bu şekilde devletler savaş tazminatlarını kendi paylarına düşen topraklardan tahsil edebileceklerdi. Fakat Almanya’nın savaştan sonra, kendi idaresine sahip olmayan bir ülke olması, paylaşılan toprakların, paylaştırıldıkları devletlerin ideolojilerinden fazlasıyla etkilenmesine sebep oldu. İlerleyen yıllarda paylaşılan toprakların sınırlarının daha da belirginleşmesi sonucunda 1949 yılında Amerika, İngiltere ve Fransa topraklarında Batı Almanya (Federal Almanya Cumhuriyeti) kuruldu. Bu gelişmeye karşılık, bir ay sonra SSCB’nin topraklarında da Doğu Almanya (Alman Demokratik Cumhuriyeti) kuruldu. Bu şekilde 1990’ların başına kadar Avrupa’yı ikiye bölecek olan “Demir Perde” örülmeye başlanmış oluyordu.
Doğu Almanya’da hâkim parti konumunda olan ve diğer partileri de eşgüdümüne alan Alman Sosyalist Birlik Partisi, sosyalizmi devlet ideolojisi olarak kabul etmiş ve SSCB güdümünde faaliyet gösteren bir partiydi. Uygulamış olduğu baskıcı politikalardan dolayı 1950’lerin başından itibaren vatandaşlarının önemli bir kısmı Batı Almanya’ya göç etti. Öyle ki 1950-1961 yılları arasında Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya günde ortalama 5 bin kişi göçtü. Yaşanan bu göçlerin ülke ekonomisi için ciddi bir tehdit olduğunu anlayan Alman Sosyalist Birlik Partisi lideri Ulbricht, ülkenin kaderini derinden etkileyecek bir karar verdi. 1961 yılının 12 Ağustos’unu 13 Ağustos’una bağlayan gece, Berlin’i ortadan ikiye bölen ve tamamlandığında 106 km uzunluğunda ve 3,6 metre yüksekliğinde olacak olan Berlin Duvarı inşa edilmeye başlandı ve bir gecede insanlar ailelerinden, sevgililerinden, evlerinden koparılmış oldu.
Berlin Duvarı’nın inşa edilmesi ile birlikte iki ülke arasındaki mesafeler sanki binlerce kilometreye çıkıyordu. Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya göçlerin engellenmesi için yalnızca duvar inşa edilmiyor aynı zamanda duvarın belirli noktalarına gözetleme kuleleri dikiliyor, bu kulelerde nöbet tutan askerlere ateş etme yetkisi veriliyordu. Her ne kadar kullanılan bu sıkı yöntemler yaşanan göçleri ciddi ölçüde azaltsa da Doğu Almanya’da yaşayan insanlar, kaçmak için farklı yollar buluyordu.
Doğu Almanya’daki baskıcı rejimden rahatsız olan ve Batı Almanya’ya kaçmayı kafasına koyan insanlardan bir tanesi de Günter Wetzel idi. Wetzel Doğu Almanya’da bir tuğla örme ustasıydı ve 1978’den beri birlikte çalıştığı arkadaşı Peter Strelzyk ile her gün Doğu Almanya’da hayatin ne kadar zor olduğunu konuşuyorlardı. Hayat, Doğu Almanya’da gerçekten çok zordu. Öncelikle Stasi (Doğu Almanya İstihbarat Kuruluşu) bireylerin özel hayatlarına kadar girmişti. Hiç kimse birbirine güvenemiyor, yanındaki kişinin Stasi ajanı olmadığından emin olamıyordu. Devletin izin verdiği birkaç Doğu Avrupa ülkesi hariç seyahat etmek yasaktı veya çok sert şartlara tabi idi. Bireyler meslek seçimlerinde dahi özgür değildiler. Aslında Parti yönetimi ile iyi geçinerek ve sistemin bir parçası olarak yaşamı kolaylaştırmak mümkündü fakat bu Günter ve Peter’in istediği şey değildi.
Doğu Almanya, belirli aralıklarla diğer devletlerden gelen ziyaretçilere ülkeye giriş yapabilmeleri için izin veriyordu. 1958 yılında Batı Almanya’ya kaçan Günter’in karısı Petra’nin kız kardeşi, bu izinlerden faydalanarak kardeşini belirli aralıklarla ziyarete geliyordu. Bu ziyaretlerinden birisinde yanında getirdiği bir gazetede Amerika’da her yıl düzenlenen Uluslararası Balon Festivali ile ilgili bilgiler ve fotoğraflar vardı. Günter, gazeteyi ilk gördüğünde uzun bir süre durakladı. Kendisi ve ailesi adına çok daha parlak bir gelecek için ihtiyacı olan şeyi bulduğunu düşünüyordu: Balonla kaçmak. Aklına gelen fikri Peter ve ailesi ile paylaştı. Onların da onayını aldıktan sonra hazırlıklara başlamaları için bir engel kalmamıştı.
Hazırlıklar bilgi toplamayla başladı. Peter daha önce Alman Hava Kuvvetleri’nde çalışmıştı fakat balonlar hakkında yeterli bilgiye sahip değildi. Bununla birlikte en baştan bir balon yapmak zorundaydılar. Akıllarında balonun büyüklüğünün ne kadar olması gerektiğinden, hangi materyali kullanmalarının daha doğru olacağına kadar birçok soru vardı. Ellerindeki balon hazırlayabilmeleri için örnek alabilecekleri tek şey, fotoğraflardı. Balon fotoğraflarına bakarak balonun 1800 metre küp olması gerektiğine karar verdiler. Materyal olarak da güçlü bir kumaş ve derileri dikmek için kullanılan iplikleri seçtiler. İhtiyaç duydukları kumaşları satın alırken dikkat çekmesin diye bir kamp alanında kullanılacak olan çadırları dikmek için bu kadar kumaşa ihtiyaç duyduklarını söylediler. Alevleri ve gazı kontrol edebilmek amacıyla da bir tüp ve soba borusu tedarik ettiler. Son ihtiyaç duydukları şey, üzerinde seyahat edebilecekleri sepet idi. Bunun için 1,4 metre uzunluğunda ve genişliğinde bir demir parçasını, 0,8 metre kalınlığında plastik kaplı bir metalin üzerine lehimlediler. Demir parçasının köşelerine metal çubuklar yerleştirdiler ve balon ile sepeti köşelerdeki metal çubuklar yardımıyla birbirlerine bağladılar.
Ellerindeki imkanlara göre yapabileceklerinin en iyisini yapmış olan Peter ve Günter yola çıkmadan önce bir deneme yapmak istediler ve 28 Nisan 1978’de daha önce güvenli olduğundan emin oldukları boş bir araziye giderek balonu şişirmeyi denediler. İlk denemeleri tam bir hayal kırıklığıydı. Balonu şişirememişlerdi bile. Bir sonraki denemelerinin balonu bir yokuştan aşağıya doğru iterek başarılı olacağını düşündüler. Ayrıca balonun üst kısmında çok fazla hava kaçağı vardı. O kısımdaki delikleri kapatarak bir sonraki deneme için Döritz bölgesine gittiler. Her şey güzel görünüyordu. Peter ve Günter’in bu seferki denemelerinin başarılı olacağına dair inançları tamdı. Gece yarısı olduğunda denemelerini başlatacakları sırada Peter çalılıkların arasında hareket eden bir gölge gördüğünü sandı. Peter ile birlikte paniğe kapılan Günter izlendikleri hissine kapıldı ve balonlarını toparlayıp bulundukları yerden kaçmaya başladılar. Neyse ki kimse tarafından takip edilmiyorlardı fakat eve vardıklarında balonlarının bir kısmını yolda düşürdüklerini, geri kalan kısmın ise kullanılamaz olduğunu fark ettiler. Ellerindeki balon artık işlerine yaramayacaktı ve baştan yeni bir balon yapmak zorundaydılar.
Yeni yapacakları balonu önceki eksiklikleri dikkate alarak tamamladılar. Artık balonu şişirebilmek için tüp yerine motor kullanıyorlardı. Ayrıca balonun boyutları ve kullanılan materyallerde de değişikliğe gitmişlerdi. Fakat yapılan bu değişiklikler de yeterli olmuyordu. Peter ve Günter tekrar tekrar şanslarını deniyorlar ama istedikleri sonuca ulaşamıyorlardı. Hayal kırıklıklarıyla sonuçlanan bu denemelerden sonra Günter’in ümitleri tükenmişti. Birlikte amaçları uğrunda uzun bir yol kat etmişlerdi fakat daha fazla ileriye gidebileceklerini düşünmüyorlardı. Bu macerada Peter artık yalnızdı.
Peter’in planını gerçekleştirmekte için ailesinden başka yardımcısı yoktu. Evde iki oğlunun yardımıyla yeni bir balon yaptı ve 3 Temmuz 1978 gecesi balonu denemek üzere yola koyuldular. Fazla dikkat çekmeyen bir düzlük buldular. Balonu şişirmeyi başardılar ve sepete atladılar. Sepet yavaş yavaş yükseldi ve hareket etmeye başladı. Her şey kontrol altında görünüyordu. Batı Almanya artık Strelzyk ailesinin görüş alanına girmişti. Fakat hesaplarında olmayan bir şey vardı. Yükselen balon nemli havayla birlikte sırılsıklam olmuştu ve gittikçe ağırlaşıyordu. Ağırlaşan balon da yavaş yavaş alçalmaya başlamıştı. Son bir hamleyle balonu şişirmeye çalışan Peter’in çabası boşa çıktı. Yavaş yavaş alçalan balon yere çakıldı. Balondan dışarıya atlayan Strelzyk ailesi balonu toplamaya fırsat bulamadan oradan hızlıca uzaklaştı. Bir deneme daha başarısız olmuştu. Daha da kötüsü, Stasi artık planlarından haberdar idi. Sonraki gün gazetede, Stasi’nin olay yerinde bulduğu objelerle ile ilgili bir ilanın olduğunu gördüler.
Haberi gören Günter, eski dostu Peter’in denemesinde başarısız olduğunu ve Stasi tarafından ele geçirildiğini düşündü. Gerçeği ise 6 ay sonra Peter’in son bir deneme teklifiyle yanına gelmesiyle öğrendi.
Peter doktoruna giderek mide ağrısı şikâyetiyle sağlık raporu almayı başarmıştı. Bu şekilde balonu baştan sona bitirmeleri için 5 haftaları vardı. Birlikte yapacakları üçüncü balon mükemmel olmalıydı. Balonun hacmini 4200 metreküp olarak güncellediler. Bunun için de 1300 metre kare kumaşa ihtiyaçları vardı. Bulabildikleri kadar kumaş buldular. Eksik kalan kısımları ise evlerindeki çarşaflardan tamamladılar.
Bu sefer balonu test etme imkânları olmamıştı. Vakitleri sınırlıydı çünkü Strelzyk ailesine Askeri Birlik’ten mektup gelmişti. Peter’i her an silah altına alabilirlerdi. Bu yüzden risk almak zorundaydılar. 16 Eylül 1979 gecesi arabayla yola çıktılar ve takip edilmediklerinden emin oldukları bir yerde arabayı kenara çektiler. Balonu arabadan çıkarıp düzlüğe yerleştirdiler. Strelzyk ailesi ve Wetzel ailesi, toplam 8 kişi, sepete girdiler ve ateşleyiciyi çalıştırdılar. Balon şişmeye ve yerden yükselmeye başladı. 2 kilometre kadar yükseldikten sonra yerden yukarıya doğru spot ışıkları yanmaya başladı. Neyse ki yerden fark edilemeyecek kadar yükseğe çıkmışlardı. Her şey sorunsuz devam ederken birden ateşleyici söndü. Ateşleyiciyi tekrar çalıştırma çabaları da boşunaydı. Çünkü benzinleri bitmişti. Artık balon bir paraşüt işlevi görüyordu. Yolcuların yapabildiği tek şey ise rüzgârın doğru yönden esmesi için dua etmekti.
28 dakikalık yolculuğun sonunda ormanlık bir alana ağaçlara çarparak indiler. Kimse ciddi bir şekilde yaralanmamıştı. Fakat Batı Almanya’ya geçmeyi başarmışlar mıydı hala bilmiyorlardı. Yürümeye başladılar. Uzun uğraşlar sonucu yere inmişlerdi fakat çok yorgundular. Bir yerleşim yerine denk gelene kadar yürümeye devam ettiler. Ulaştıkları yer küçük bir köydü. Hiçbir yerde Doğu Almanya’ya ait bir bayrak görünmüyordu fakat yine de emin olamadılar. Uzaktan gelen bir araba olduğunu görünce Peter ve Günter arabayı durdurarak şu soruyu yönelttiler.
-Burada mıyız, Batı’da mıyız? -Tabi ki. Başka nerede olabilirdiniz ki?
Wetzel ve Strelzyk aileleri Batı Almanya’ya geçtikten sonra sıcak bir şekilde karşılandılar. Peter ve Günter kendilerine birer iş buldu ve kısa surede hayat düzenlerini oturttular. Hikayeleri kısa sürede dünya çapında yayıldı. Batı Almanya’ya geçmelerinden iki hafta sonra Time dergisi hikayelerini konu alan bir yazı yayımladı. Disney ise 1982 yılında yayınlanan “Night Crossing” filmini çekti. Ailelerin kaçış esnasında kullandıkları balon da halen Haus der Bayerischen Geschichte’te sergileniyor.
Wetzel ve Strelzyk ailelerinin özgürlüğe kaçış hikayesi Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya kaçmayı amaçlayan ailelerin yüzlerce hikâyesinden sadece bir tanesi. Fakat herkes onlar kadar şanslı değildi; 28 yıl boyunca özgürlüğe kaçmak için yola çıkan 136 Doğu Almanya vatandaşı hayatını kaybetti.
Kaynakça
Almanya’nın Kısa Tarihi, Mary Fulbrook, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, Haziran 2017.
https://www.ballonflucht.de/en/home.html
https://www.history.com/this-day-in-history/berlin-wall-built
https://www.ranker.com/list/families-escaped-east-germany-via-hot-air-balloon/rachel-souerbry
https://www.dw.com/tr/berlin-duvarı-kurbanları/a-4563287
https://minervadergi.org/2017/06/25/ilayda-altinkaynak-yazdi-dogu-almanya-tarihine-kisa-bakis/