Değerli okurlarım, geçtiğimiz ay yayınlanan “Bir Ülkeyi Parçalayan Tekme” başlıklı yazımda, olaylı Dinamo Zagreb – Kızılyıldız maçında Kızılyıldız’ın taraftar grubu Delije’nin (Deliler) lideri olan Zeljko Raznatovic’ten ve onun eylemlerinden biraz bahsetmiştim. Bu ayki yazımda Raznatovic’in sıra dışı hayatını biraz daha detaylı bir şekilde ele almaya karar verdim.
Zeljko Raznatovic ya da bilinen lakabıyla Arkan, 17 Nisan 1952’de Yugoslavya’nın Brezice kasabasında (Günümüzde Slovenya sınırları içinde yer alıyor) Yugoslav Hava Kuvvetleri’nden emekli asker bir babanın dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi ve aile, doğumun ardından Belgrad’a taşındı. Üç kız kardeşiyle birlikte üzerinde baba dayağı eksik olmadan büyüyen Raznatovic’in çocukluğu oldukça sorunlu geçti. 12 yaşındayken Raznatovic’in anne ve babasının boşanması onun evden uzaklaşmasında ve Belgrad’ın suç dünyasına bulaşmasında ciddi bir rol oynayacaktı. Evinden ve ailesinden uzaklaştıktan sonra sığınacak bir liman arayan Raznatovic, aradığı limanı Belgrad sokaklarında yankesicilik yapan bir çetede buldu ve bir süre bu çetede faaliyet gösterdi. 1966’da, henüz 14 yaşındayken, Belgrad’ın ünlü meydanı Tasmajdan’da bir kadının çantasını çalarken yakalanan Raznatovic, ileride birbirinden ağır vukuatlarla dolup taşacak olan siciline kayıtlı ilk suçu işlemiş oldu. Henüz ilk suçu olması ve yaşının da küçüklüğü nedeniyle 1 yıl hapis cezası alan Raznatovic, ıslah evinde geçirdiği 1 yılın ardından babasının zorlamasıyla Karadağ’daki Yugoslav Donanma Komutanlığı’na bağlı askeri okula kaydoldu. Ancak Raznatovic suç işlemenin, sokaklara hükmetmenin tadını almıştı bir kere; eğitim görmek, bir başkasının emrinin altında yaşamak onun kitabında yazmıyordu. Kafasında çok daha “farklı” planlar bulunan Raznatovic, okulu bırakıp Paris’e gitti ve suça bulaşmayı burada da sürdürdü. Lakin yurt dışındaki tecrübesizliğinden olsa gerek, Raznatovic’in polis tarafından enselenmesi çok uzun sürmedi ve 1969’da banka soyma suçundan 3 yıl hapis cezası alıp sınır dışı edildi.
Valjevo’da cezaevinde 3 yıl geçiren Raznatovic, bu süre zarfında hapishanede kendi çetesini oluşturarak ileride kuracağı “Arkan’ın Kaplanları” adlı paramiliter milis gücünün temelini atmış oluyordu. Raznatovic 1972’de hapisten çıkar çıkmaz soluğu tekrar Batı Avrupa’da aldı ve çetesinden pek çok kişiyi de beraberinde götürdü. Arkan kod ismini ilk kez bir banka soygununda kullanan Raznatovic, bir yıl içinde çetesiyle birlikte Hollanda ve Belçika’da pek çok banka ve ev soygununa imza attı. Raznatovic 1973’te Belçika’da bir banka soygununda yakalanmaktan yine kurtulamadı ve 10 yıl hapis cezası aldı, lakin Arkan’ın namı Yugoslav İstihbarat Teşkilatı’nın(UDBA) oldukça dikkatini çekti. Batı Avrupa’da suç konusunda bu kadar tecrübeli bir isim UDBA’nın işine yarayabilirdi. Arkan yaptığı eylemlerle UDBA’nın başındaki isim olan Stane Dolanc’ın da takdirini kazanmıştı. Öyle ki; Arkan, emrini bizzat Dolanc’ın verdiği bir operasyonla Belçika’daki hapishaneden UDBA tarafından kaçırıldı ve Batı Avrupa’daki soygunlarına kaldığı yerden devam etti. Artık arkasında başı ne zaman sıkışsa yardım dilenebileceği bir UDBA da bulunan Arkan, Frankfurt, Viyana ve Stockholm’de pek çok banka soygunu gerçekleştirdi. Arkan UDBA için o kadar önemli biri haline gelmişti ki Dolanc onun hakkında “Bir Arkan bütün UDBA’dan daha değerlidir.” ifadesini bile kullanmıştı. 1983’e kadar Avrupa’daki faaliyetlerini sürdüren ve Interpol tarafından hakkında kırmızı bültenle arama kararı çıkartılan Arkan, Yugoslavya’da Tito’nun ölümünün ardından doğan iktidar boşluğundan faydalanabilmek için 1983’te Yugoslavya’ya döndü ve Arkan’ı Arkan yapan işlere imza atacağı 1990’lı yıllara kadar faaliyetlerini sürdürmeye UDBA’nın gözetiminde devam etti.
1987’de başbakanlık koltuğuna ırkçı Sırp politikacı Slobodan Milosevic’in geçmesinin ardından başlayan ülkedeki ayrılıkçı rüzgar, Yugoslavya’nın bütünlüğünü tehdit etmeye başlamıştı. Milosevic önderliğindeki milliyetçi Sırpların Yugoslavya’yı “Büyük Sırbistan”a dönüştürme hayalleri ve bu hayalleri gerçeğe dönüştürme isteğinin sinyallerini vermeleri, Yugoslavya’nın içinde yaşayan diğer ulusları oldukça rahatsız ediyordu. Hırvatistan’da liderliğe bağımsızlık yanlısı Franjo Tudjman’ın gelmesi ve Slovenya, Bosna ve Makedonya’da da bağımsızlık yanlılarının güçlenmeye başlaması ülkede işleri iyice kızıştırdı. Ülkede tüm bunlar olup biterken Arkan da kendi çetesini genişletmenin yollarını arıyordu. Kızılyıldız Futbol Kulübü’nün taraftar grubu Delije’ye katılan Arkan şöhretinin de yardımıyla kısa sürede grubun liderliğine yükseldi ve ekibine gruptan birçok ismi dahil etti. Özellikle fanatik taraftarları “Büyük Sırbistan” rüyasına inandırmakta zorlanmayan Arkan, taraftar grubunun binasını âdeta bir askeri üs gibi kullanıyordu. Ekibini bir yandan da olası bir savaşa hazırlayan Arkan’a Milosevic yönetimi de destek veriyordu. Maçlarda yaptıkları ırkçı tezahüratlar dışında fazla ortalıkta gözükmeyen Arkan’ın Delije’si için 13 Mayıs 1990’daki Dinamo Zagreb – Kızılyıldız maçı bir dönüm noktası olacaktı. Arkan da dahil 3000 kişilik Delije grubunun Zagreb’deki maçta çıkarttığı olaylar ve Hırvat futbolcu Zvonimir Boban’ın polise attığı tekme Yugoslavya’yı işin içinden çıkılmaz bir karmaşıklığa sürükledi ve bir yıl sonra, Haziran 1991’de, Hırvatistan ve Slovenya Yugoslavya’dan bağımsızlığını ilan etti.
Slovenya’nın aksine içerisinde önemli büyüklükte bir Sırp nüfusu barındıran Hırvatistan’ın bağımsızlığına izin vermeyen Milosevic yönetimi, bölgeye Yugoslav Halk Ordusuyla (JNA) beraber Arkan ve ekibini de gönderdi. Gönüllü Sırp Ordusu ya da bilinen ismiyle Arkan’ın Kaplanları adı altında cephede savaşan Arkan ve ekibi, savaşta gösterdikleri yararlılıklarla kısa sürede hem Milosevic yönetiminin hem de Sırp milliyetçilerinin takdirini kazandı. JNA’ya göre çok daha acımasız olan Arkan’ın Kaplanları’nın savaşta kısa sürede ön plana çıkmasında bu acımasızlıklarının da oldukça önemli bir payı vardı. Nisan 1992’de Bosna Savaşı’nın patlak vermesiyle Milosevic tarafından Bosna’ya gönderilen Arkan ve ekibi, insanlık dışı eylemlerinin dozunu iyice artırdı ve işkence, tecavüz, toplu katliam gibi pek çok suça imza attı. Yugoslavya’daki savaşı bitiren Dayton Anlaşmasının imzalandığı Aralık 1995’e kadar eylemlerine devam eden Arkan, savaştan sonra Belgrad’a büyük bir şöhretle döndü.
Savaşın ardından bütün Balkanlarda tanınan bir isim olan Arkan, Sırplar için âdeta bir ulusal kahraman olmuştu. Savaşın bitimiyle “eski işlerine” geri dönen Arkan, Belgrad’ın bütün suç dünyasını neredeyse tek başına yönetiyordu. Savaşta elde ettiği popülariteyi sonuna kadar kullanan Arkan Belgrad’ın en güçlü figürlerinden biri olmuştu. Arkan’ın Yugoslavya’da öylesine bir dokunulmazlığı vardı ki işlediği suçlar ayan beyan ortada olmasına rağmen hakkında ne bir soruşturma açılabiliyordu ne de Milosevic yönetimi onu Interpol’e teslim etmeye yanaşıyordu. Bütün bunların dışında Arkan’ın başka yönleri de vardı. Savaşın ardından Belgrad’da politikaya atılan Arkan sürekli olarak televizyon kanallarında politik tartışma programlarına katılıyordu.
1996’da ünlü Sırp şarkıcı Ceca’yla şaşalı bir düğünle evlenen Arkan magazin basınının da ilgi odağı olmuştu. Bunun dışında, 2. ligde mücadele eden FK Obilic’i(Takımın ismi 1. Kosova Savaşında Sultan 1. Murat’ı şehit eden Sırp soylusu Milos Obilic’ten geliyor) satın alan ve takımı 2 yıl içinde süper lige çıkarıp şampiyon yapan Arkan, rakip takım oyuncuları ayartmak, hakem satın almak, hatta parayla ayartamadığı rakip takımın en iyi oyuncusunu maç saatinde evinin garajına kilitlemek gibi absürdlükleri görmezden gelindiğinde gayet başarılı bir yöneticiydi. Bin bir tane yüzü vardı Arkan’ın: Bir gün eşi Ceca’yla basına poz veren bir magazin figürü oluyordu, bir gün takımını tribünden takip eden bir futbol patronu, bir gün de bir televizyon programında karşıt görüşlü rakibiyle hararetli bir tartışmaya giren bir politikacı… Popülerliğinin de yardımıyla pek çok alanda etkinliğini gösteren Arkan 1998’de Kosova’da olayların patlak vermesinin ardından Milosevic tarafından yeniden görevlendirildi ve ekibiyle beraber Kosova’ya, Yugoslav Halk Ordusuna destek vermeye gitti.
Arkan’ın Kaplanları, Kosova’daki ayrılıkçı Arnavutları sindirmek ve onları toplu göçe zorlamak için işkence, tecavüz ve toplu katliam gibi insanlık dışı eylemleri uygulamaktan geri durmadılar. Kısa sürede Kosova’daki Arnavut direncini kıran Sırp güçleri Kosova’yı adım adım ele geçiriyordu fakat işleri bu kez sandıkları kadar kolay olmayacaktı. Bosna ve Hırvatistan’da yaşanan soykırımların tekrarlanmasını istemeyen NATO, dünya kamuoyunun da desteğiyle Mart 1999’da doğrudan Belgrad’ı hedef alan bir hava operasyonu başlattı ve Yugoslavya üzerinde geniş çaplı bir uluslararası ambargo yürürlüğe konuldu. 90 gün süren hava operasyonundan Yugoslavya sosyal, siyasal ve özellikle ekonomik açıdan ciddi bir biçimde zarar gördü. Üstüne bir de Bosna’dan, Hırvatistan’dan ve Kosova’dan yüz binlerce Sırp mültecinin Belgrad ve civarındaki şehirlere göç etmesi, Yugoslav halkının hayat kalitesini iyice dibe çekti.
Kosova harekatının tam bir fiyaskoyla sonuçlanması ve yaşanan tüm olumsuzluklar nedeniyle Yugoslav halkı Milosevic’i suçlarken, Milosevic de Arkan’ı suçluyordu. Milosevic’e göre Arkan ve ekibi, savaşta işledikleri insanlık dışı suçlar yüzünden Yugoslavya’yı uluslararası arenada zor duruma düşürmüştü ve NATO’nun Belgrad’ı bombalamasındaki asıl suçlu Arkan’dı. Milosevic savaş sırasında Arkan’ın işlediği suçlardan elbette haberdardı ve hatta kimilerine göre Arkan’ın Kaplanları’nın gerçekleştirdiği birçok eylemin emrini bizzat Milosevic vermişti. Milosevic’in böyle ikiyüzlü bir politika izleyip Arkan’ı günah keçisi ilan etmeye çalışmasındaki amacı, Bosna Savaşı’nın ardından savaş suçlularını yargılamak için Hollanda’nın Lahey kentinde kurulan Eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi’nde (ICTY) yargılanmamaktı. Mart 1999’da ICTY’nin Arkan’ı Bosna ve Hırvatistan’da yaptığı insanlık dışı eylemler nedeniyle suçlu bulması ve Yugoslavya’dan Arkan’ı mahkemeye göndermesini istemesi Milosevic’in işini kolaylaştırmıştı. Arkan’ın mahkemeye gönderilmemesi demek, Yugoslavya için başta AB ve ABD olmak üzere uluslararası güçler tarafından uygulanacak yeni yaptırımlar demekti. Zaten halihazırdaki uluslararası ambargo, operasyon ve göçler nedeniyle Yugoslav halkı perişan bir haldeydi ve Arkan’ın Yugoslav toplumu arasındaki eski popülaritesinden eser yoktu. Arkan’ın ICTY’ye gönderilmesine karşılık Yugoslavya üzerindeki uluslararası ambargonun kaldırılması, birçok Yugoslav vatandaşı için kabul edilebilir gözüküyordu. İyice gözden düşen ve yavaş yavaş yolun sonuna geldiğini anlayan Arkan karşı atağa geçti ve Aralık 1999’da basına verdiği demeçte “Tüm dünyayı, özellikle Madeleine Albright’ı (dönemin ABD dış işleri bakanı) hayrete düşürecek bilinmeyen olayları açıklayacağım. Bu, geçmişteki bazı olaylara ışık tutacak bir enformasyon bombası olacak.” diyerek Milosevic yönetimine ait bazı sırları açığa çıkaracağını ima etti. ICTY’de vereceği ifadeyle kendini aklayacağına inanan Arkan, 15 Ocak 2000’de sahibi olduğu Belgrad Intercontinental Hotel’in lobisinde danışmanlarıyla konuşurken maskeli kişi veya kişilerin silahlı saldırısına uğradı. Başından ve göğsünden yaralanan Arkan kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi ve ölümünün ardından geriye, açıklığa kavuşturulmayı bekleyen pek çok sır kaldı.
Arkan’ın suikastinin Milosevic’in adamları tarafından gerçekleştirildiğine dair pek çok iddia ortaya atılsa da bu iddialar hiçbir zaman tam olarak kanıtlanamadı. Mart 2001’de tıpkı Arkan gibi Milosevic’in de Bosna, Hırvatistan ve Kosova’da işlenen insanlık dışı eylemler nedeniyle ICTY tarafından suçlu bulunması ve Yugoslavya’nın Milosevic’i Lahey’e göndermesi Arkan’ın cinayeti üzerindeki sır perdesinin aralanması üzerindeki umutları artırdı. Fakat Milosevic’in, Arkan’ın suikastiyle alakalı bütün iddiaları reddetmesi ve Mart 2006’da Lahey’de hapishanedeki hücresinde ölü bulunması, Arkan’ın suikastinin emrini veren kişiyi bulma umutlarını suya düşürdü. Bugün hem Arkan’ın açıklayacağını duyurduğu enformasyon bombası hem de onun suikastinin emrini veren kişi hala tam olarak bilinmiyor. İşin daha da kötüsü, Arkan haricindeki bütün ekibin kar maskesi kullanması yüzünden Arkan ve ekibinin işlediği suçlar için sanık olarak sadece Arkan bulunuyordu ve onun ölümüyle birlikte Arkan’ın Kaplanları’nın işlediği suçlar için açılan davaların büyük bir bölümü delil yetersizliği nedeniyle mahkeme tarafından kapatıldı. Basit bir yankesici olarak girdiği suç dünyasında birbirinden ağır suçlar işleyerek her defasında “üzerine koyarak” ilerleyen ve 48 yıllık kısa ömrüne uluslararası banka soygunu, tecavüz ve toplu katliam gibi birçok insanlık dışı eylem sığdıran Zeljko Raznatovic, her ne kadar uluslararası kamuoyu tarafından “Bosna ve Kosova kasabı” olarak bilinse de bugün birçok Sırp milliyetçisi tarafından bir kahraman olarak anılmaya devam ediyor.
Arkan’ın esir Boşnak askerlerle diyaloğu.
KAYNAKÇA
Cushman, Thomas. This Time We Knew. New York University Press, 1996.
https://www.irishtimes.com/news/killing-of-arkan-in-hotel-lobby-shocks-serbians-1.234700
https://www.economist.com/europe/1998/01/29/arkan-perhaps-sighted-surely-wanted
Fotoğrafların Kaynakçası
https://www.dailymail.co.uk/news/article-3790642/Daughter-infamous-Serbian-warlord-Arkan-reveals-lavish-socialite-lifestyle-turns-18-16-years-father-assassinated-ahead-genocide-trial.html
http://arhiva.alo.rs/sport/zanimljivosti/sve-je-pocelo-od-arkana/57366
Malo poznata fotografija na kojoj je zabeleženo hapšenje Željka Ražnatovića Arkana FOTO
http://arhiva.alo.rs/sport/zanimljivosti/sve-je-pocelo-od-arkana/57366