Her kesimden insanın Türkiye’de yaşanmış “hukuk garabetine” dair söyleyecekleri vardır muhakkak. Yıllar geçer Türkiye’de, ama yargı sistemi hiçbir zaman vatandaşlarını tatmin edecek ölçüye ulaşamaz, her daim adalet dağıtımında unutulan birileri vardır. Bu talihsizliğin sebebini sorgulayacak olursak büyük ihtimalle akıllara ilk gelecek şey “kanunlarımızın yetkin olmayışı” olur. Fakat bu basit ve kaçamak bir çözümleme, gerçek ise maalesef bu kadar basit değil. Zira kötü kanun iyi hukukçunun elinde adalet dağıtımında kusursuz işleyebilirken, kötü hukukçu iyi kanunla dahi vicdanları tatmin edemez.
Adliyedeki garabet fakültede başlar. Mesele, iyi kanun çıkartmak kadar iyi hukukçu yetiştirmektir aynı zamanda. Bu vizyonla, eğitim sisteminde de değişiklikler öngörecek kapsamlı bir reformla adalet dağıtımı sağlıklı bir hale gelebilir ve bu güzel sonucu takip edecek neticeler ancak bu şekilde söz konusu olabilir. Zira hukuk fakültelerimizde verilen eğitim tamamen teoriktir, vatandaşın derdini anlayamaz hale gelir hukukçu mezun olduğunda. Velev ki vatandaşı anladı, vatandaşın anlayamayacağı bir dile sahip olur.
Bu geniş çaplı reformu yapmanın neresindeyiz sizce? Cevap oldukça şaşırtıcı! Geçtiğimiz sene nisan ayında Adalet Bakanlığı Yargı Reformu Stratejisi kamuoyuna duyurdu. Kapsamlı bir reform planı olan bu belgedeki hedeflerin gerçekleştirilmesi halinde bugünkünden çok daha iyi bir yerde olacağımız kuşkusuz. Reform stratejisi yüzün üzerinde amaç koyuyor Türkiye’ye ve bu amaçlara ulaşma yolunda yapılması gerekenleri, bütçe ayarlamalarını ve işbirliği yapılacak kuruluşları içeriyor.
Bu Strateji belgesinde vurgulanan hedeflerden bir tanesi de Hukuk Kliniklerine dair.
Nedir Hukuk kliniği peki?
Toplumun dezavantajlı gruplarına ücretsiz hukuki destek sağlayan, hukuk öğrencilerinden müteşekkil yapılar bunlar. Yurtdışında oldukça yaygın olan bu klinikler, topluma bir fayda sağlamanın yanında hukuk öğrencilerinin meslek etiğini öğrenmelerini ve hukuk eğitimini henüz bitirmeden hukuk alanında pratik deneyim kazanma imkanına sahip oluyor.
Başka bir tanımla, bu klinikler sosyal duyarlılık projeleridir. Hukuk öğrencileri, belki de en büyük sermayeleri olan tahsillerini toplumun yararına sunarlar ve bu süreçte kendileri de büyük kazanımlar elde ederler. Aile içi şiddet, mülteci hakları, hasta hakları, cinsel suçlarla mücadele… bunlar hep hukuk kliniklerinde ücretsiz olarak hukuki desteğe konu olan alanlardır.
Adalet Bakanlığı kamuoyuna duyurduğu yargı reformunda bu tarz yapıları desteklediğini ve finanse edeceğini söylüyor. İdareye yöneltilmiş yüzlerce haklı eleştiri bir yana, Bakanlığın bu girişimi kesinlikle takdire şayan.
Peki akıllara şu soru geliyor.
Hukuk kliniklerinin;
- Türkiye’de on yıldır yürütülüyor olmasına,
- Toplumda dezavantajlı bireylerin sayılarının fazla, durumlarının vahim olmasına,
- Hukuk fakültelerimizde yoğun teorik eğitime rağmen pratik eğitime çok az yer verilmesine,
- Uluslararası sıralamalarda hukuk kliniklerinin, fakültenin sıralamasına ciddi etki etmesine,
- Kaliteli CV’ler için klinik faaliyetlerinin olmazsa olmaz olmasına, klinik tecrübesinin CV’lerde “iş tecrübesi” başlığı altında konumlanmasına
- Ve okulumuzda topluma faydalı olma arzusu içerisinde olan onlarca hukuk öğrencisi olmasına rağmen…
Neden bir hukuk kliniğimiz yok?
Neden olmasın?