Orta Çağ Orta Doğusunda Ordu ve Yönetim

Doğu Asya orta çağ serüvenine ara vererek, biraz daha tanıdık olan coğrafyaya ‘’Orta Doğu’’ ya geçmek istiyorum. Orta çağ süresince, orta doğunun dünyaya pek çok katkısı olmuştur. Avrupa sosyal karışıklıklarla ve sınıf mücadeleleriyle uğraşırken, orta doğu ekonominin ve bilimin merkezi haline gelmiştir. Bu durumun temel sebebi, orta çağ dönemi orta doğusunun, insan ticaretinin, amber, fil, baharat gibi egzotik ürünlerin ticaretinin ihraç noktası ve porselen, ipek gibi Doğu Asya ürünlerinin de geçiş noktası olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum Hristiyan ve Yahudi inançlarının farklı bir manifestosu olarak ortaya çıkan İslam’ın yayılmasını da kolaylaştırmıştır. [1]

Orta doğu denilince akla ilk gelen Mezopotamya olsa da, Akdeniz, Nil Nehri ve Arap yarım adasını içine alan, Yunanistan’a kadar uzanan geniş bir bölgeyi kapsar. Pers İmparatorluğu, Roma ve Bizans İmparatorlukları, Sasani ve Gazne İmparatorlukları ve son olarak Osmanlı İmparatorluğu orta çağ dönemi boyunca orta doğuda egemenliklerini sürdürmüş yönetimlerin ilk akla gelenleridir. 

Orta doğunun sınırlarının günümüz ülke sınırları ile gösterimi.
Kaynak: https://www.worldatlas.com/articles/which-are-the-middle-eastern-countries.html

Orta çağ Ortadoğu yönetimlerinde genel olarak yönetim askeri güç olarak görülmektedir. İslam dini ülkenin resmi dini olarak kabul edilmiştir. Ordu da, İslam inancının savunucusu olarak görülmektedir. Bu yüzden din ve yönetim arasındaki çekişmelere İslam devletleri arasında rastlanmaz. Bunun sebebi, Muhammed’in ölümünden sonra Sasani ve Abbasi gibi devletlerin halifelik anlayışını devam ettirmesinden kaynaklanmaktadır. Halifeler hem İslam dininin hem de devletin en yüksek temsilcisi olarak görülmektedir. Bu durum İslam’ın yeryüzündeki en büyük askeri güce sahip olmasını kolaylaştırmıştır. Orta çağ İslam ordusu, Asya, Avrupa ve Afrika’yı aynı anda işgal edebilme potansiyeline sahiptir.[2]

Fakat yönetim ve halk birbirinden tamamen ayrılmıştır. ‘’İnancın savunucusu’’ olarak kabul edilen yönetim, halkın dışında bir oluşum olarak gelişmiştir. Bu sebeple halk ve tüccarlar arasındaki ilişki daha sağlamlaşmıştır. İslam temelli okulların yayılması, teşkilatlanması kolaylaşmıştır. Yönetim ile halk arasındaki uzaklık, okulların kendi din ve adalet sistemlerini belirlemelerinde etkili olmuştur. Bu okullardan çıkan eğitimli ‘’ulema’’ sınıfı genel olarak yönetimin ve İslam’ın destekçileri olmuşlardır. Ayrıca ulema sınıfı misyonerlik benzeri görevlerde bulunup, İslam’ın Mezopotamya, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika’ya yayılmasına yardımcı olmuşlardır. Ulema sınıfı; loncalar, sivil dernekler, ticari toplumlar ve dini kardeşlikler kurarak orduları ve gösterişli hükümeti kontrolleri altında tutabilmek için uğraşmışlardır. Şehzadeler ve hocaları arasındaki bağlar bunun en iyi örnekleridir. Hatta bununla ilgili ‘’En iyi şehzadeler hocalarını ziyaret edenlerdir.’’ gibi sözler de bulunmaktadır. Bir Nasrettin Hoca fıkrası yöneticiler ve bilginler arasındaki iletişimi ortaya koymaktadır.

Padişah Nasreddin Hocayı mahkemeye çağırır. ”Söyle bana” der, ” Sen bir mistik, bir filozof alışılmadık anlayışlara sahip bir adam.

Değer konusuyla ilgilenmeye başladım. İlginç bir felsefi soru. Bir kişinin veya bir nesnenin gerçek değerini nasıl belirlersiniz? Örneğin beni al. Sizden değerimi tahmin etmenizi isteseydim, ne derdiniz? “

“Ah,” dedi Nasrettin, “Yaklaşık iki yüz dinar diyebilirim.” İmparator şaşkına dönmüştü. “Ne?! Ama taktığım bu kemer iki yüz dinar değerinde!” “Biliyorum,” dedi Nasrettin. “Aslında kemerin değerini dikkate alıyordum.”

Fetih savaşları boyunca, saraylardan, tapınaklardan ve manastırlardan muazzam miktarlarda altın ve gümüş yağmalanmış ve hilafetin olağanüstü saflıkta altın ve gümüş dinarlarına dönüştürülmüştür. Sonuç olarak, askerlere iyi ödeme yapılabilmiştir. Bir Roma Lejyonundan dört kat daha fazla maaş aldıkları söylenmektedir. Bu durum köle akışını da hızlandırmıştır. Bu kölelerin çok azı çiftliklerde veya atölyelerde kullanılmıştır. Çoğu askeri güce dönüştürülmüştür. Orduya yüksek miktarda ödeme yapılmasına rağmen ikinci sınıf insan olarak görülmektedir. Bir tür ‘’asker-para-köle’’ ilişkisi kurulmuştur. Abbasiler döneminde Türk bozkırlarından ele geçirilen veya satın alınan yüksek eğitimli askeri köleler bunlara örnek olarak verilebilir. Dışardan bakınca bir inanç çevresinde bağlılık gösteriyor gibi görünseler de, tamamen ekonomik çıkarlara dayanan bir bağlılıktır. Aksine, milli ve dini bağlılık gösteren askerler tercih edilmezdi. Çünkü bu durum ordu içi anlaşmazlıklara sebep olabilir, iman kardeşlikleriyle savaşmak anlamına gelebilirdi. Din, millet ve bağlılık arasındaki bağlılık küçük bir kıvılcımla yangına dönebilirdi. Osmanlı Devletinde fetihlerin durması, ekonomik durumun bozulması ve ordudaki düzensizliklerin artmasının kısa süren aralıklarla gerçekleşmesi bunun en iyi örneğidir.

Kendi iç istikrarlarını devam ettirmek isteyen din öğretmenleri asker-köle ilişkisini desteklediler. Dini olarak sadık tebaayı kendi çevrelerinde tutarak, askerlerin kölelerden oluşması için ellerinden geleni yaptılar. Ulema sınıfı tarafından oluşturulan hukuk sistemi Müslüman, Hristiyan ve Yahudi tabanın köleliğe indirgenmesini imkânsız hale getirdi.  [1] Bu durum birbirlerine karşı silah doğrultmalarını engelliyordu.

Tanım gereği köleler ve toplum arasında sert bir duvar vardır. Bu durum Ortaçağ İslam yönetimi ve toplum arasında oluşturulan duvarın mantıksal bir sonucudur. [1] Zamanla yönetim ve halk arasındaki uçurumun büyümesi, fetihlerle büyüyen ve zenginleşen İslam imparatorluğu için önemsiz görünmekteydi. Profesyonel ordular yaratabilir, fetih savaşlarına çıkıp, inançsızları köleleri yapabilirdi. Fakat sıradan halk üzerinde hiçbir etkiye sahip olmadan. Orta doğunun batısı ve doğusundaki karışıklıklar, Orta Doğunun oluşturduğu kırılgan sistemin devamlılığını uzun süre sağlamasına sebep olmuştur. Fakat artan yenilgiler ve oluşan zararın kapatılamaması, düşüşü hızlandırmıştır.  Artan yenilgiler ekonomisini fetihlerden sağlayan İslam imparatorluğunun çökmesini kaçınılmaz kılmıştır. Halk ve gösterişli yönetim arasındaki derinlik, yönetimin tekrar sağlamlaşmasını da engellemiştir.

Kaynaklar

[1]  D. Graeber, Debt: The first 5000 years, 2nd ed. Brooklyn, NY: Melville House Publishing, 2014

[2]  B. Lewis, Hata Neredeydi: Doğunun 300 yıldır Cevabını Aradığı Soru , 2. Baskı,Kronik yayınları, 2020.

Leave a Reply