Kitapçılarda defalarca görüp, okumaya diğerlerinden bir türlü sıra bulamadığım kitaplardan biriydi Aylak Adam. Bitirdiğimde daha önce okumadığıma çok pişman oldum ve ileride tekrar tekrar okuyacağıma da eminim.

Peki, nasıl bir kitap bu Aylak Adam ve Aylak Adam nasıl biri?

Kitap, Yusuf Atılgan’ın 1959 tarihli ilk romanı.  Sayfalar buram buram 1950lilerin İstanbul’u kokuyor. İstiklal, Tophane, Karaköy, Fındıklı… Yolu buralara düşen, mevsimler ve onların yansıttığı ruh dünyaları düşünülerek dört bölümde geçen bir hikâye görüyoruz.

Ana karakterimiz ise tabii ki aylak adam, nam-ı diğer ‘C.’.  Roman boyunca adını öğrenemiyoruz C.’nin; nedenini ondan dinleyin: “Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz o bilmeden başkaları veriyor ama yapışıp kalıyor ona ve onsuz olamıyor.”

İşte böyle, adını söylemek yerine, söyleyecek çok daha önemli cümleleri var onun.  Yalnızlığı, yabancılaşmayı, uyumsuzluğu, iletişimsizliği, var oluşu, onu hem çok naif hem de çok güçlü ve inançlı bir karakter yapan sevgi arayışını anlatıyor bize. Kitabın ortalarına doğru, kendini en açık haliyle anlattığı kısımda, geçmişinden izleri ve Oedipus kompleksini de bir sürpriz olarak sunuyor ve romanın merkezinin ne olduğu konusunda biraz kafaları karıştırıyor. Yine de şu kesin: C., onu gerçekten seveceği kişiyi bulmak istiyor ve bu hayaliyle ayakta kalabiliyor. Bulabiliyor mu? Sorunun cevabını vererek büyüyü bozmak istemem. Eğer merak ettiyseniz tek diyebileceğim, cevabın öğrenilmeye değer olduğu ve sizi beklediği.

Aylak Adam, olağanüstü bir zekâ ve nadide bir yaratıcılıkla dolu cümleleriyle, size kendisini keyifle ve merakla dinletecek. Kitabın başlarında, sevdiğim cümlelerin altını çizeyim dedikten sonra, hiçbir cümleye kıyamayıp sizi bundan vazgeçirecek birisi o. Neredeyse her biri çok etkileyici ve akılda kalıcı. Kendisini, Tutunamayanlar’ın Selim Işık’ıyla, Yabancı’daki Meursault’la ya da Kafka’nın Gregor’uyla karşılaştırabilirsiniz ama bu kitapların üçünü de okumuş birisi olarak, C.’nin kendine has özellikleri olduğunu ve yerinin bambaşka olduğunu söyleyebilirim.

Su gibi akan bu dünyada sona geldiğinizde, çok vurucu bir sahneyle karşılaşacaksınız. Oradaki hisler ve anlar da bazılarınız için inandırıcı gelmeyebilir ama benzerleri gerçek olabiliyor. Belki siz de bir gün yaşarsınız, bu an geldiğinde şunları bilmenizde yarar var: O var mı? O varsa nasıl bulacağız? Ya yoksa, yılacak mıyız? Yılmamayı nasıl başaracağız?

Hadi cevapları öğrenelim, unutmamacasına! A-da-ko ve Ku-ya-ra’ya rağmen buluşalım şu sokakta:

“Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.” –Aylak Adam

Hem, belki beraber sinemaya gidersiniz:

‘Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Sokak, sinemadan çıkmayanlarla dolu: asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar. Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapılmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi film görsünler. Sokağa hep birlikte çıksınlar.’

Leave a Reply