II. Dünya Savaşı sonucunda yenik düşen Almanya’nın başkenti Berlin, Amerikan, Fransız, İngiliz ve Sovyet Bölgesi olarak dört parçaya bölünmüştür. Benzer yönetim şekillerine sahip olan batı ittifakı birleşerek Batı Almanya ittifakını, buna karşın Sovyetler Birliği ise komünist Doğu Almanya’yı kurmuştur. Fakat sosyalist ekonomik sisteme sahip Doğu Almanya, Batı Almanya’nın refah seviyesine yetişememiştir. Ekonomik sıkıntılar ve baskıcı otoriter yönetim, 3 milyondan fazla insanın Batı Almanya’ya kaçmasına sebep olmuş, Komünist Doğu Almanya Rejimi, çok sayıda eğitimli kalifiye elemanını kaybetmiştir. Bu doğrultuda Doğu Almanya Rejiminin aldığı önlemler kaçışları önlemeye yetmemiştir. Nihayetinde, 1961 yılında, doğudan batıya olan göçü durdurmak amacı ile Utanç Duvarı olarak da anılan Berlin Duvarı inşa edilmeye başlanmıştır.
Otoriter rejimin baskısı, Doğu Almanya’daki insanları huzursuz bir yaşam sürmeye zorlamıştır. Berlin Duvarı’na yaklaşmak dahi bir suç olarak görülmüş, pek çok insan duvara yaklaştığı için hayatını kaybetmiştir. Duvarın çevresinde tarlası bulunan çiftçiler, duvara yaklaştıkları için ateş altında kalmış ve tehdit olarak görülmüştür. Berlin’de büyük bir popülasyona sahip olan tavşanlar, askerlerin dikkatini dağıtması sebebi ile öldürülmüştür. Duvar ve çevresinde bulunan askerler, Berlin’de yaşayan halkın günlük hayatının bir parçası haline gelmiş, toplum içerisinde korku ve huzursuzluk yaygınlaşmıştır. Her gün ellerinde silahlar ile bekleyen askerleri gören insanlar, hapishanede yaşıyormuş hissine kapılmıştır. Duvar pek çok aileyi birbirinden ayırmıştır. Doğu bloğunda yaşayan bir yakınını kaybedenler, cenaze törenlerine dahi katılamamıştır.
Berlin duvarı şehrin dört bir yanını sararken, Doğu Almanya’da yaşayan insanlarda sebebi belirlenemeyen hastalıklar türemeye başlamıştır. Pek çok insan depresyon, anksiyete ve alkol bağımlılığı gibi sebepler ile hastaneye başvurmuştur. Doğu Almanya’daki hasta sayısındaki bu ani artış, psikiyatrist Dietfried Müller-Hegemann tarafından fark edilmiştir. Psikiyatrist Dietfried Müller-Hegemann’a göre, duvarın içerisinde yaşayan insanlar pek çok kısıtlamaya maruz kalması Duvar Hastalığı yani “The Wall Sickness”a yol açmıştır.
Doktor Müller-Hegemann, batı bloğuna kaçmadan önce çalıştığı hastanede vakaları fark etmiştir. Bu hastalık yalnızca Doğu Bloğunda yaşayan insanlarda gözlemlenmiştir çünkü Batı Almanya’da yaşayan vatandaşların seyahat özgürlükleri varken Doğu’da yaşayanlar duvar ile kısıtlanmıştı. Bu yüzden ruhani bir daralma yaşayan hastalarda ruhani daralmalar ve intihar eğilimi gözlemlenmiştir. Fakat duvarın etkisi ile psikolojik rahatsızlıklar yaşayan insanların sayısı belirlenememiştir.
Duvar hastalığı tanısı konulan hastalardan Gitta Heinrich, günümüzde Berlin’de yaşamaya devam etmektedir. Fakat Berlin Duvarı’nın yıkılışının 31 yıl sonrasında dahi evinde kapıları kapalı tutamamakta ve evindeki pencereleri bütün gün açık bırakmaktadır.
Duvar Hastalığı, Doğu Almanya’daki insanların yanı sıra, Sovyet Bloğunda yaşayıp Berlin’i ziyarete gelen insanlarda da görülmüştür. Günümüzde Kıbrıs, Kudüs ve Meksika’da sınır duvarları etrafında yaşayan insanlarda benzer belirtilere rastlanmıştır.
https://escholarship.org/content/qt01z3n1qx/qt01z3n1qx_noSplash_662223d03342d08b797befb2cdf0465a.pdf