“Firar eder aklım başından uçar gider
Ziyan olmuş yıllara varsın olsun yeter….“
Hem ülkemiz hem de Erdoğan çok değişik dönemlerden geçiyor. Özellikle yerel seçimlerdeki İstanbul ve Ankara kayıplarından sonra Erdoğan ve AKP’nin tavrındaki değişimler açıktı ancak bundan sonraki dönemde, özellikle son aylarda yaşananlara dikkat çekmek istiyorum. Şu an Erdoğan hem eski, yani kutuplaştırıcı, kaba, sert ve tehditkar dilini kullanmaya devam ediyor; hem de daha yumuşak gözükme çabasında olduğu bariz olan, kendini sempatik göstermeye çalıştığı birtakım yeni taktikler deniyor. Bunların birer birer örneğine geçmeden önce belirtmekte fayda var ki bu yeni dilin oluşumu yerel seçimlerde alınan yenilgiden sonra başladı, ancak gözüken o ki Erdoğan yine de kendini tamamen bu dile kaptırma fikrinde değil. Eskisinden bunca yıldır verim aldığı için kolay kolay vazgeçecek gibi de durmuyor zaten. Buna rağmen bu iki tamamen farklı ve özünde zıt olan stratejiyi bir arada götürme çabası bence oldukça ilginç.
İlk örneğimizle başlayalım, Erdoğan’ın 26 Mayıs 2021 tarihinde yaptığı sert ve tehditkar konuşma bana ilk gördüğümde Haziran 2015 seçimlerini kaybettiği zamanki korku ve gerilim politikasını hatırlattı. Katliam üstüne katliam yaşanan o dönemde yaratılan bu gergin atmosferde tekrar seçime giden hükümet istediğini sandıktan almıştı. Tıpkı o dönemdeki konuşmaları gibi geçtiğimiz mayıs ayında da Meral Akşener’e yapılan provakasyon için ‘Bu daha bir, daha neler neler olacak.’ ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın siyasi tarihinin belki de en tehlikeli açıklamalarından biri olan bu açıklama, son zamanlarda eski üslubunu en bariz şekilde hatırlatan açıklamasıydı aynı zamanda. Sonuç olarak bu açıklama bize Erdoğan’ın eskiden sıkça kullandığı korku, tehdit ve aşağılama üçlüsünden hâlâ vazgeçmediğini sert bir şekilde hatırlatmış oldu.
İkinci örneğimiz biraz daha yakın tarihten, Erdoğan’ın son zamanlarda uyguladığı, yazının başında da değindiğim yeni dille ilgili. Aslında buna dil dememek daha doğru olabilir, daha çok sosyal medya paylaşımlarından ibaret çünkü. Bunlardan ilki basket maçı. Basket maçı paylaşımı bence Erdoğan’ın eskisine nazaran ne kadar farklı yollar denediğini gösteriyor, sempatik gözükme çabasına hız vermiş durumda. Benzer diğer paylaşımı ise annesiyle olan fotoğrafı, yine aynı amaca hizmet ediyor. Tabii ki bu çabaların arkasında yatan sebeplerden biri ona mağlubiyet yaşatan rakibinin, İmamoğlu’nun büyük bir kitle gözünde sempatik gözükmesi. Ancak bir diğer sebep de bence aslında İmamoğlu’ndan bağımsız olarak Erdoğan’ın popülaritesinin düşmesi. Son zamanlarda yapılanlara bakarsak bu basket maçı tek örnek de değil. Mesela kitap ‘yazdı’. Haliyle D&R gibi büyük kitapçılar da bütün vitrinlerini bu kitapla donattı. Erdoğan bunu yaparken hiç mi hiç insanların o kitabı alıp, okuyup onun fikirlerine önem vereceğini düşünmedi; bütün dert vitrinleri kaplamaktı bence. Çünkü kendisi de farkında, ki zaten araştırma şirketleri de bunun verilerini sunuyor; popülaritesi her geçen gün düşüyor. Vaktinde toplumun büyük bir kısmı farklı şekillerde onu konuşurken artık başka isimler, başka konular ve başka problemler konuşuluyor onun yerine.
Bu iki farklı dili bir arada götürdüğü en bariz örneklerden biri de Boğaziçi olaylarıyla ortaya çıktı bence. Gençlere, kendi ülkesinin öğrencilerine terörist yaftası vuran Erdoğan birkaç hafta sonra, olaylar hâlâ devam ederken, yine ülkesinin gençleriyle şarkı söylediği bir programa katıldı. Bir yandan eski sert ve kutuplaştırıcı üslubuyla gençleri kendinden olabildiğince uzaklaştırırken (kendi kitlesinin gözünde düşmanlaştırırken), diğer bir yandan da sempatik gözükme çabasıyla, gençlerle etkileşime geçmek adına onlarla beraber türküler söyledi. Ne şiş yansın ne kebap diye tam olarak buna denir sanırım. Hem yıllarca ekmeğini yediği üslubundan feragat etmek istemiyor hem de yeni taktiklerle popülaritesini tekrar artırmak ve samimi, sempatik gözükmeye çalışıyor Erdoğan.
Bu noktada Erdoğan’ın yaptıklarına geri dönmek şartıyla bir kenara bırakıp, ‘yandaş medya’ olarak anılan birtakım ‘gazeteciler’in aslında ona nasıl destek değil de köstek olduklarına değinmek istiyorum. Basket maçı dedik, birkaç dakikalık basket videosundan sonra en ilginç yazılardan biri Abdülkadir Selvi’den geldi. Bahsettiğim medyanın önde gelen isimlerinden biri olan Selvi’nin basket maçı hakkındaki yazısı tam anlamıyla komikti. Komik. Her şeyi o kadar abartmış ve ufacık anlamsız detaylara o kadar derin manalar yüklemiş ki Erdoğan’ı övmek için, inandırıcılığı boşverin kendisini alay edilir hale getirmiş. Bu tür yazılar yüzünden aslında basket videosunun potansiyel AKP seçmenini geçtim, kendi kitlesinde bile karşılığı olmadığını gözlemledim. Çünkü yandaş medya kendi kendine inandırıcılığını düşürüyor bu tarz abartılarla. Haliyle Erdoğan’a yardım etmeye çalışırken basket videosunun yaratabileceği ufak da olsa var olan etkileri de bitirmiş oluyorlar. Daha da soğuyor insanlar. Yandaşlıkta hiç olmazsa kendi kitlenize hitap edebilmek için en kötü ihtimal Nagehan Alçı gibi olun… Neyse, ortada sadece gülüp geçilen başarısız bir etkileşim videosu kalmış oluyor sonuç olarak.
Erdoğan’a dönecek olursak, vereceğim son örnek ne eski stratejisiyle ilgili olacak ne de son yaptığı hamlelerle. Yazıyı bitirmeden önce değinmek istediğim durum Erdoğan’ın gafları. Hatta gaf da değil, ne denir bilmiyorum, banttan yayınlanan bir görüntüde uyuyakalması mesela. Bunun kazara olması bence imkansıza yakın, Murat Yetkin’e konuşan AKP’ye yakın bir isim de bu olayın “çalışmaktan yorgun düşmüş lider” imajı yaratılmak için kullanıldığını öne sürmüştü. Açıkçası burada kesin şöyledir, böyledir, bu yüzdendir diyerek ahkam kesecek halim yok. Ben de bilmiyorum ne olduğunu. Ancak Erdoğan’ın izni olmadan, o istemeden böyle bir videonun yayınlanamayacağını da herhalde hepimiz tahmin ediyoruzdur. Zaten sadece bu videoyla da kalmadı olay. Artık ‘gazeteciler‘ soru sorduğunda ezberden değil kağıttan okuyarak cevaplıyor mesela Erdoğan. Bu ciddi bir güçsüzlük işareti değil mi? Yazı boyunca bahsettiğim iki tür stratejiye de uymayan bir hamle olarak görüyorum bunu. Daha önce çizdiği güçlü, sert ve inatçı lider imajına tamamen ters düşen bir durum. Eğer gerçekten “yorgun lider” imajı çizmeye çalışıyorsa bunun sonuçları nasıl olur hep birlikte göreceğiz. Yorgunluk muhalefet tarafından ‘yetersizlik’e dönüştürülmeye çalışılıyor ve işleri pek zor da değil aslında bakınca. Bu üçüncü, farklı ve aslında bence deneysel olan bir diğer hamleyi de Erdoğan’ın sonraki hareketlerini izlerken akılda tutmakta bence fayda var.
Sonuç olarak Erdoğan artık eski Erdoğan değil. Hâlâ ondan büyük oranda izler taşısa da bu izlerle çatışan, birbirine zıt duran yeni hamleler de yapmaya çalışıyor. Gidişatın o da farkında ve bunun için hem kendi imajını değiştirmeye çalışıyor hem de popülaritesini tekrardan artırmaya çalışıyor. Olası bir mağlubiyetin ona pahalıya patlayacağını bildiği için de aslında tüm bunlar için aceleci olduğu da bariz. Aynı zamanda son yıllarda hem partisinde kayıplar oldu hem de birebir yakından çalıştığı Faruk Acar’ı İyi Parti’ye kaptırdı ki bunun sonuçlarını da yakında hep beraber yaşayacağız. Şimdilik bizlere düşen ise oturup bu satranç maçını gözlemlemek sadece.
“…Son pişmanlık
Neye yarar
Her şeyin
Sebebi var
Buraya kadar.” -Nilüfer