İdare, devletin kendi elinde ama bir o kadar da bağımsız ve tarafsız olması gereken bir alan. Şimdi ise size çok klasik bir siyasi rant konusu ve de klişe dizilerin entrika malzemesi olan bir idare hukuku konusundan bahsetmek istiyorum. Kamu ihaleleri çoğu zaman politik tercihlerle ilişkilendirilen tarafsız devlet mekanizması çarklarının arasında olması gereken fakat iç politikamızda ve hukukumuzda birçok kez bu görevinden kalmış bir alan olmasıyla ünlenmiş. Bu ünden sonra hukuki olarak birçok kanunla ve de birçok adsız düzenleyici idari işlemle kural konulmaya çalışılan bir alan olmuş. Öncelikle her türlü kamu ihaleleri için genel kanun niteliği taşıyan 2886 Sayılı Kanuna ek olarak eksiltici kamu hizmeti olarak nitelendiren hizmetler için kamu bütçesinden azalma olacağından daha sıkı bir prosedür ve kanun gerektiğine karar verilmiş ve de ortaya 4734 Sayılı Kanun çıkmış. Bu kanunda kural olarak her türlü kamu ihalesinde olması gereken ilkelere ek olarak belli başlı bazı ilkeler daha sayılmış. İlk olarak, herkesin tahmin edebileceği ve de tecrübeyle de ortaya çıktığı üzere bir kamu ihalesi aleni olmalı. Bu aleniyetten kasıt ise ihalenin halka açılmasını, ihale zarflarının tüm isteklilere (ihaleye katılanlara) gösterimini ve de uygun vasıtalarla ihale sonucunun kamuoyuna bildirimini içerir. Bir sonraki ilke ise ketumluk ilkesi, eskiden bu ilkeye gizlilik de denirmiş fakat alenilik ile ismen çakışacağından biraz daha akılda kalıcı bir nitelendirmeye gitmeye karar vermişler. Ketumluk ilkesi gereği, belediye komisyonu ihale sonucunda yapılmak istenenin tahmini maliyetini belirler. Teklifler verilene kadar hiçbir isteklinin bu bedeli bilmemesi ise bu ilkeyi oluşturur ki bu bedeli bilen istekli komisyonca belirlenen optimal fiyatı teklif edemesin. Diğer bir ilke ise adil rekabet ilkesidir. Buradaki tartışma ihaleye tek bir tarafın teklif vermesi sorununu doğurur. Diğer bir ilke ise eşit muamele ilkesidir ve bu ilke gereğince ihale kapsamındaki tüm adayların kendi aralarında aynı hukuksal kategoride oldukları kabul edilmelidir. Bunlara ek olarak daha önce belirttiğim gibi bir de sadece 4734 Sayılı Kanunda öngörülen bazı ilave ilkeler var. Bunlar belli bir yeterliliğin aranması, ödeneği olmayan bir iş için ihaleye çıkılmaması, farklı konuların birleştirilememesi, eşik değerler altında kalmak amacıyla mal alım ve hizmet alanlarının bölünememesi (eşik değerlerin altında kalan ihaleler için çok daha esnek olan bazı usullerle genel ihale kurallarına uyulmadan teknik anlamda ihale olmayan ihaleler açılabilmekte ve bu da hülleye sebebiyet vermekte), asıl ve genel ihale usullerinden ayrılmama ilkesidir. Ancak özellikle son ilkenin tartışmalı bir istisnası var ve bu istisna çok şaşıracağınız üzere 2018 değişikliği ile gelen Cumhurbaşkanlığı teşkilatının yapacağı ihalelerde asli ihale usulü olarak kural olarak yapılması gerekli olan açık ihale usulünün değil, pazarlık usulünün benimsenmesi kararıdır.
Tüm bu ilkelerden sonra herkes ne kadar bu ilkeleri tüm ihalelerde uyulması gerekilen kaideler olarak görse de maalesef ülkemizde de başka ülkelerde de böyle olduğunu düşünmek saf bir ütopyadan başka bir şey olamaz. Hayat, politikayla her açıdan bağlıdır. Bu, umutsuzluğu da içerir. Atatürk’ün dediği gibi “umutsuz insanlar değil, umutsuz durumlar vardır.” Yani, diyeceğim o ki zaten olmaz diye kendi küçük çıkarları uğruna umutsuz politikalar izleyenler ihale konusu olan yere gömülmeye mahkumlardır.
Kazananı olmayan bir ihale sonucu mağdur halde olan Fikirtepe için 6 Ocak’ta Emlak GYO tarafından 15000 yeni konut için 2 yeni ihale “müjdesi” verildi. Fakat bu yazının yazarı olarak bunca yıllık mağduriyet çektirilen halkın bir kısmının bunlara sırtlarındaki yükle bile inanmayacakları kanısındayken bir kesimin de yine “yüce devletimiz yaptı, bizi kurtardı” nidaları atıp belirsiz ve boşa bir ümitle güya kentsel dönüşüm ve İstanbul’un gelişmesi amacıyla girişilmiş ve insanlarının yüzüstü bırakıldığı bir çukurda molozlarla, taşlarla yapılan bir savaştan bahsedebilirim belki de. Ancak umutsuz durumlarda dar bakış açılarının aksine geniş bir şekilde bu “küçük” ihaleye her perspektiften siyasi, sosyal “çıkarlar” düşünülüp bakılmalı, diyebiliyorum.