Bertrand Russell “İnsanlığın iki tür ahlak anlayışı vardır; Biri sözünü edip uygulamadığımız; diğeri, uygulayıp sözünü etmediğimiz.” endişem o ki bu ikilem hayata yön veren, insana dair bütün hâl, durum, koşul ve tutumlar için geçerli. Hak, hukuk, din, etik, hakkaniyet, özgürlük gibi kavramların; insan hayatının teorik ve pratik kısmında aldığı şekil tam olarak Russell’ın ahlaka dair tespitindeki gibi.
İşte bu gözlemin somutlaşıp, tıpkı bir Daidalos heykeli gibi vücut bulup canlandığı filmdir Bir Ayrılık. Yönetmenliğini Asgar Ferhadi’nin yaptığı, başrollerinde Leyla Hatemi, Peyman Moadi, Sarina Farhadi ve Sareh Bayat’ın oynadığı film 2011 Berlinale’de En İyi Film dalında Altın Ayı kazanan ilk İran filmi oldu. Farsça özgün adı “Cüdayi-i Nadir ez Simin” iken Türkçeye “Bir Ayrılık” olarak çevrildi. Asgar Ferhadi’nin sinemasını hem kamerasıyla hem de hikayesiyle en güzel şekilde ortaya koyan filmi oldu belki de.
Karakterlerin her birinin yüzlerinde hayatları sere serpe durur ve filmdeki bütün ilişkiler ilmek ilmek işlenmiştir. Mekân, perspektif, renkler ve sahnelerdeki her bir obje hikayeye tamamiyle hizmet eder ve tuhaftır ki böylesine insan iletişimi üzerine kurulu bir senaryoyu tamamen sessiz izlemelerine rağmen bile anlamaya kabil olacaktır izleyiciler.
Hikâye, Nadir ve Simin’in bir hakim karşısında boşanma isteklerini dile getirmeleri ve ilişkilerindeki çatışmaları seyirciye sunmaları ile başlar. Çift, İran’ın orta sınıfından, maddi durumları gayet iyi, sadece bir çocukları olan fakat Nadir’in hasta ve yatalak babasına bakmak zorunda olan bir çifttir. Simin, daha iyi bir gelecek için ülkeden ayrılıp İran’daki hayatını geride bırakmak isteyen, gözünü karartmış bir annedir. Nadir ise tam tersi, kalmaktan yana olan ve özellikle babasını arkasında bırakmak istemeyen bir babadır. Tartışmalarının nedeni olan konu ise ayrılmakla ilgili bir şüpheleri veya isteksizliklerinden ziyade kızları Termeh’in kiminle kalacağına karar verememeleridir. Kiminle kalacağına dair kararı asıl olarak verecek olan Termeh, böyle bir ayrılık kararının verilmesiyle birlikte, ailenin belli bir debide akan hayatları alt üst olunca anne ve babasını gözlemleyebilecektir. Olaylar, evden ayrılmasıyla birlikte, yatalak babaya bakmak üzere Raziyeh’i bakıcı olarak Simin’in tutmasıyla karışır. Raziyeh yoksul kesimden gelen ve çok mutaassıp bir yaşam biçimine sahip bir hanımdır. Yatalak babanın kendisine namahrem olması nedeniyle, anlaşmasını yaparken özellikle kendi başına tuvalete çıkabiliyor olmasını şart koşmuştur fakat tabii ki hastalığının ilerlemesiyle baba bir noktadan sonra kendi başına tuvalete çıkamaz hâle gelmiştir. Bu durum, başta Raziyeh olmak üzere karakterlerin ve ilişkilerin gelişimi açısından önemli bir kırılma noktası olacaktır örneğin. Ayrıca Raziyeh kocasından da böyle bir işe başladığını saklar çünkü kocası iki tane erkeğin yaşadığı bir eve çalışmaya gitmesine izin vermeyecektir. Bir zaman sonra Nadir Raziyeh’i bazı meseleler sebebiyle suçlayınca Raziyeh buna karşılık bir tutum takınmak zorunda kalır ve hikaye düğüm olur gider. İşte bu esnada inançlardan adalete, vicdandan özgürlüğe kadar bütün kavramlar sorgulanmaya başlar ve devamlı bir uçtan bir uca sürüklenip gider seyirci. Taraf tutmaya kalktığında kesinlikle canı gönülden kimseye hak veremez olur ve kezâ suçlamaya kalktığında da kimseyi bütünüyle suçlayamaz izleyen çünkü herkesin sözünü edip uyguladığı farklıdır.
Bu noktada açılış sahnesinden de bahsetmek gerekir ki bir fotokopi makinesinin içinde bazı kimlikler görünür. Nadir ve Simin filmin daha en başında, kimlikleriyle izleyiciye sunulur. Karakterlerin tanıtılması açısından güzel bir yöntem olsa da daha da önemlisi her insanın birer kimliğinin olduğunun vurgulanmasıdır. Bu kimlikler hem yasal belgeler olarak bir insanın diğerinden ayrılmasını sağlayan birtakım özellikleri kapsamakla birlikte bir yandan da gerçekten her insanın hayatta tuttukları pozisyonlara işarettir. İnsan kısım kısımdır ki bunca insanı tek başlık altında toplamak mümkün değildir. Herkese bir komut verir gibi tekdüze bir eylem biçimi ve işleyen bir akıl oluşturulamaz. Bu bağlamda bir insanı diğerinden ayıran en önemli etken çevredir. Çevre; yaşanılan ortamı, etraftaki diğer insanları, kişinin tabii olmak zorunda kaldığı kuralları, görülüp geçirilenleri kapsar ve bunların her biri kişiye bir göz bir görme biçimi ve dolayısıyla bir fikriyat kazandırır. Bu noktada kimliğin isim ve cisimden ibaret, çevreden bağımsız olduğu düşünülemez aksine kimliği kimlik yapan insanın çevresinden kazandığı deneyimlerdir. İşte bu yüzden Bir Ayrılık, film boyunca siyasetten ekonomiye, dinden geleneklere kadar pek çok faktörden etkilenmiş, çeşitli kimliklere sahip karakterler üzerinden bir insanın diğerinden, hayatın çeşitli kesitlerinde nasıl farklılaştığını gösterir. Örneğin muhtaç bir insanın vicdanî ve ahlakî bir tutumu ile kafaya koymuş, kararlı bir insanın tutumu farklılaşır ve belli zamanlarda birbiriyle karşı karşıya kalmak sûretiyle aynı çukura düşer. Bir bakıma hayat da bu çukurun ta kendisidir ve Bir Ayrılık aslında çukurların filmidir yani kelimenin tam anlamıyla hayatların filmidir.
Kaynakça: