EURO 2024’ün ikinci maç gününde F Grubunda yer alan A Milli takımımız, grubun favorisi Portekiz ile karşı karşıya gelecek. Grupta ilk maçlar sonucunda millilerimiz Gürcistan’ı 3-1, Portekiz ise Çekya’yı 2-1’lik skorla geçti. İlk maçlarını kazanan iki takımın mücadelesine sahne olacak bu eşleşmenin kâğıt üzerindeki favorisi, aynı zamanda grubun da mutlak favorisi olan Portekiz. Millilerimiz ise tarihinde ilk defa bir turnuvaya galibiyetle başlamanın verdiği moralle birlikte, bu maça sürpriz yapmak için çıkacak.

İki takımın mevcut durumlarına bakmadan önce, gelin Türkiye-Portekiz rekabetinin geçmişteki istatistiklerine bakalım. Bugüne dek altısı resmî maç, biri hazırlık maçı olmak üzere toplamda 7 kez karşılaştığımız Portekiz’e resmî maçların tamamında mağlup olduk, oynadığımız tek hazırlık maçını (Volkan Demirel’in Ronaldo’nun penaltısını kurtarmasıyla hafızalarımıza kazınan maç) ise Porto’da 3-1’lik skorla kazandık. Açıkçası geçmişte oynanan maçlara bakılmasının çoğu zaman yanıltıcı olduğunu ve belli başlı maçların filtrelenerek incelenmesi gerektiğini düşünen birisi olarak bugün bunlara özellikle değinmek istedim, çünkü bu yedi maçın üçü 1996, 2000 ve 2008 Avrupa Şampiyonalarında oynanmış maçlar. Portekiz’le ilk eşleşmemiz 1966 Dünya Kupası Elemeleri’nde gerçekleşiyor ve 1965’te oynanan iki maçtan deplasmanda 5-1, evimizde ise 1-0’lık yenilgilerle ayrılıyoruz. Türk futbolunun yükselişini turnuvalara düzenli katılım olarak filtreleyecek olursak da katıldığımız ilk Avrupa Şampiyonası olan EURO 1996’dan günümüze gerçekleşen 8 turnuvayı değerlendirmenin daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum, zira 2004 ve 2012 turnuvaları hariç bu 8 turnuvanın 6’sında boy gösterme fırsatı bulduk. 1965’teki maçları bir kenara koyacak olursak, oynadığımız son 5 maçın 3’ünün Avrupa Şampiyonası’nda olması ve bu maçların tam da yarın sahada görmeyi beklediğim profilde geçmiş olmasından dolayı üstlerine biraz daha düşmek istiyorum. Hatırlayacaksınız, yazımızın başında da bahsettiğimiz üzere daha önce hiçbir turnuvaya puanla başlayamamıştık. Katıldığımız 5 Avrupa Şampiyonası’nın ikisinin başlangıç maçında oynadığımız Portekiz bunun en büyük etkenlerinden. İlk katıldığımız turnuva olan EURO 1996’da 1-0, yarı final oynayarak tarih yazdığımız EURO 2008’de ise 2-0’lık yenilgilerle turnuvaya başladığımız Portekiz maçlarında ilk 60 dakika kalemizi gole kapatma başarısı gösterdik. Mustafa Denizli önderliğinde, tarihimizde gruptan çıkmayı başardığımız ilk turnuva olan EURO 2000’de ise çeyrek finalde eşleştiğimiz Portekiz’le 30. dakikasında 10 kişi kaldığımız ve 45+1’de bir penaltıdan yararlanamadığımız maçtan 44 ve 56. dakikalarda Nuno Gomes’in golleriyle 2-0 mağlup ayrılmıştık. Hepimizin hafızasında 85. dakikada Burak Yılmaz’ın kaçan penaltısıyla henüz çok taze bir yeri olan son maçımızda ise 2022 Dünya Kupası Elemeleri Play-off yarı finalinden 3-1 mağlup ayırılıyorduk.

Yarın oynanacak maçta beklentim de gerek oyun gerekse de skor olarak tıpkı geçmişteki maçlar gibi olması. Portekiz’in topa daha çok hakim olan taraf olacağını ve alanı parselleyerek kapanan takımımızı açmaya çalışacağı mücadelede, milli takımımız da sahipsiz ikinci topları kazanarak Portekiz’in golü ararken arkada bıraktığı geniş alanları kullanmayı hedefleyen geçiş hücumlarıyla etkili olmaya çalışacaktır. Aslında Portekiz-Çekya maçı da tam olarak bu anlattığım profilde bir maçtı. Çekya meşhur tabiriyle kalenin önüne otobüsü çekti ve rakibinin hücumlarını savunmaya çalıştı, Portekiz ise ilk yarı boyunca adeta milli takımımızın bir önceki yazımda anlattığım, Gürcistan maçında hücumda yaşadığı sorunları yaşayarak kaoanan savunmaya karşı %100’lük gol pozisyonları üretemedi, üretebildiği belli başlı pozisyonlarda ise Cristiano Ronaldo’ya ve uzaktan çekilen etkili şutlara ya Çekya kalecisi Stanek geçit vermedi ya da bu şutlar çerçeveyi tutmadı. Maçın 62. dakikasına gelindiğinde Provod’un attığı şok gol ise tam da yarın geçmesini beklediğim profildeki maçın uygulamalı gösterimiydi takımımız adına. Daha sonra Portekiz, baskısının dozajını artırıp daha çok pozisyona girip golleri bulduysa da Çekya, futbolda kendisinden daha güçlü bir takıma karşı nasıl kapalı oyun oynanacağının dersini veren bir maç izletti bizlere.

Ekstra değinmek istediğim konu ise Portekiz’in oyunu Çekya’nın sahasına hapsedişi ve bunun yanında ikinci topları neredeyse kusursuz toplayarak rakibinin kendi yarı alanına geçiş hücumu oynaması olanağını minimize etmesi. Bu turnuvada Almanya ve İspanya’dan sonra sanırım bunu en iyi yapan takım olarak Portekiz’i hatırlıyorum Çekya maçındaki performansıyla. Her ne kadar bu alana hapsedişin içinden Almanya ya da İspanya kadar net gol pozisyonu üretebilen bir performans gösterememiş olsalar da topu oralarda tutmayı başarabilmek de çok önemli, hele ki takımınızda ve kulübenizde başta Cristiano Ronaldo olmak üzere kritik anlarda ekstra işleri yapabilecek kapasitede dünya yıldızları ve üst düzey oyuncuların olduğunu düşündüğümüzde. Portekiz’in turnuva yolundaki olası zayıflığının ise geldiği günden bu yana Portekiz’in başında çıktığı 11 maçın tamamından galibiyetle ayrılmasına ve Çekya maçında oyuna son anda dahil ettiği oyuncularla galibiyeti almasına rağmen, teknik direktör Roberto Martinez olduğunu düşünüyorum. Portekiz’in elinde belki de Figo’lu, Gomes’li; yani Cristiano Ronaldo’nun sadece gençliğinde oynayabildiği o son efsane Portekiz kadrolarından bu yana ilk defa, belki de onlardan bile iyi bir jenerasyon var. Daha önce yıllarca Belçika’nın altın jenerasyonuyla turnuvalara katılan, Dünya Kupası’nda bir kez yarı final ve Avrupa Şampiyonlarında iki kez çeyrek final yapan Martinez, tüm bu turnuvalarda gizli favori ve güçlü şampiyonluk adayı olarak gösterilen bu altın jenerasyonun bir turnuva şampiyonluğu alamamasının başlıca sorumlusu olarak gösterilmişti otoritelerce. Bu açıdan bakıldığında Roberto Martinez’in aynı kaderi Portekiz’in yeni nesil altın jenerasyonuyla yaşama ihtimalinin de mümkün olduğunu düşünüyorum.

Milli takımımıza baktığımızda ise aşağı yukarı yapılacaklar belli. EURO 2024 Elemelerinde deplasmanda 1-0 kazandığımız Hırvatistan maçında olduğu gibi bir 4-1-4-1 dizilişi de denenebilir, Barış Alper’in geçiş hücumları için hızından faydalanacağımız şekilde santrfor pozisyonunda oynatarak, fakat buradaki handikap ise İsmail Yüksek’in iki dörtlü arasındaki tek oyuncu olarak formasyonun en kritik rolü için sakatlığını atlatıp maça yetişip yetişemeyeceği. Bu durumda, görmemizin de daha olası olduğunu düşündüğüm, üç stoperli bir anlayışla sahaya çıkmak. Yani Gürcistan maçında Merih oyuna girdikten sonra top rakipteyken üç stoper iki bek ile savunmayı beşlediğimiz anlayışla savunma güvenliğini ve biraz da geriye yaslı kalmayı daha çok önceleyen sistem. Bu anlayışta da yine tek forvetle çıkılacağını düşünmekteyim, yani Gürcistan’ın bize karşı sahaya çıktığı gibi 5-3-2 değil, daha çok 5-4-1 ve onun orta saha türevi formasyonlarla geri beşlinin korunduğu ve tek forvetin geçiş hücumlarında hızı için kullanılacağı bir oyun anlayışı beklemekteyim. Cenk ya da Bertuğ gibi forvetlerle forveti çiftleme düşüncesiyle saf 9 arayışında olacağımızı düşünmüyorum; zira bu maçta yerleşik oyundan bulacağımız pozisyon sayısı çok kısıtlı olacağından dolayı, Gürcistan maçında yokluğunu hissettiğimiz net santrfor eksikliğini bu maçta çok da hissetmeyecekmişiz gibi gözüküyor.

Bütün bunların ışığında, kâğıt üzerinde ağır basan Portekiz’e karşı alınacak bir puan bile, Gürcistan maçını da kazanmışken, çok büyük bir artı olacak ve gruptan en kötü ihtimalle en iyi üçüncülerden çıkmamızı garantiletecektir.

Görseller BBC, beIn Sports, NTV Spor ve TRT Spor sayfalarından alınmıştır.

Leave a Reply