Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın, aile içi şiddet veya toplumsal cinsiyet temelli suçlar nedeniyle öldürülüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2011 yılındaki Münevver Karabulut cinayetinden sonra kurulmasından itibaren kadın cinayetlerinin sona ermesi için yıllardır mücadele veren bir sivil toplum hareketi olarak ön plana çıkıyor. Platform, Türkiye’nin dört bir yanında düzenlediği eylem, toplantı, hukuki destek ve duruşma tanıklığı ile kadına yönelik şiddeti durdurmayı hedefliyor. Bu süreçte Kadın Meclisleri gibi her şehirde bulunan yerel temsilcilikler, kadın cinayetlerinin önlenmesi için kamuoyuna seslerini duyurmakta ve kadın haklarının korunması için gerekli yasal düzenlemeleri savunmakta büyük rol oynuyor. Özellikle son aylarda artan kadın cinayetleri ve şüpheli ölümlerle birlikte platformun çalışmaları daha da önem kazandı: Ekim ayında 48 kadın cinayeti ve 23 şüpheli kadın ölümüyle birlikte Türkiye tarihindeki en yüksek veriler Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından açıklandı. Bu açıklamalar toplumda büyük yankı uyandırırken, platformun çabalarını da gündemin odağına taşıdı.
Şiddet mağduru ve tehdit altındaki kadınlara platformun hizmetlerini daha iyi ulaştırabilmek ve mücadelenin gerçeklerini gözler önüne serebilmek adına; Altınbaş Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi 4. Sınıf öğrencisi olan ve platforma bağlı Genç Feministler Federasyonu girişiminin İstanbul temsilcisi Öykü Uluocak ile GazeteBilkent Politika birimi olarak röportaj yaptık.
Son Yıllarda Kadın Cinayetlerinde Artış
Uluocak, son yıllarda artan kadın cinayetlerinin sebepleri olarak kadınların kendi haklarına dair yeterli bilgiye sahip olmayışını ve kadın haklarına olan saldırıların ne kadar sık oluşunu örnek verdi. Bunların örnekleri arasında, bakanlıkların İstanbul Sözleşmesi’nin kadın cinayetlerinin azalmasında rol oynamadığını öne sürmesi; ve şüpheli kadın ölümlerini “kadın cinayeti” olarak değerlendirmemesi de yer alıyor. Ancak Uluocak’ın da vurguladığı gibi, Türkiye’deki kadın cinayetlerinin en düşük olduğu yıl, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı 2011 yılıydı.
Uluocak, “Yürürlüğe 1-2 yıl sonra girmiş olsa da devletin ve yetkililerin uluslarası camiada kadın cinayetlerini durdurmak amacıyla bir sözleşme imzaladıklarını beyan etmeleri verilerin azalması için yeterliydi.” diye konuşmasına devam etti. Buna karşı, kadın cinayetlerinin en yüksek seviyeye ulaştığı aylar ise 2023 Mayıs ve 2024 Ekim aylarıydı. Bu tarihlerde genel seçim döneminde kadın hakları konusundaki tartışmalar, ve 19 yaşındaki İkbal’in cinayeti gündemdeydi.
İki örnek farklı dönemler ve tetikleyici faktörler içerse de, Uluocak asıl nedenin cezasızlık politikalarının faillere cesaret vermesi olduğunu belirtti. Bu cesaretlendirme sürecinde ise sosyal medyadan ziyade iktidarın ve ana akım medyanın büyük bir rol oynadığını vurguladı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve yerel temsilcilikleri, bu nedenlerden dolayı kadınların yasal güvencelerinin artırılması ve toplumsal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi amacıyla uzun vadeli bir çaba içine girdi.
Bir Sözleşme, Bin Tartışma: İstanbul Sözleşmesi ve 6284
Platformun savunduğu başlıca konu, kadın haklarını koruma noktasında önemli bir mihenk taşı olarak adlandırılan İstanbul Sözleşmesi’dir. 2021 yılında Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, kadın hakları savunucuları tarafından “ciddi bir geriye gidiş” olarak değerlendiriliyor. Uluocak, sözleşmenin feshedilmesinin ardından Türkiye’de kadın cinayetlerinde belirgin bir artış gözlemlendiğini belirtiyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun basından topladığı ve yakından takip ettiği verilerle ortaya koyduğu bu artış, kadın hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarını da daha aktif olmaya yönlendiriyor.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından yaşanan bu olumsuz değişimi sık sık gündeme getirerek toplumun dikkatini çekmeye çalışan platform, “6284 Seferberliği” adlı bir açlışma başlattı. Uluocak, “6284’ün uygulanmadığı her yerde olacağız. 6284 uygulanmadığı için öldürülen her kadının takipçisi olacağız.” sözleriyle seferberliğin amacını ifade etti. “Sözleşmenin feshedilmesiyle 6284 kararı oldukça sekteye uğradı. Eskiden 6 ay kadar süren uzaklaştırma kararları artık 15 gün, 1 ay; maksimum 3 ay sürüyor.” diye sözüne devam ederek İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından yaşanan olumsuz değişimlere dikkat çekti. Bu çalışmalar ve etkinlikler aracılığıyla kamuoyunda farkındalık yaratmayı amaçlayan platform, İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmasıyla oluşan koruma açığını kapatmayı hedefliyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun bu konudaki mücadelesi daha da da güçlü bir boyut kazanıyor; Uluocak itici güç olarak tanımladığı bu mücadelenin, eskiye göre daha fazla sonuç aldığını söyledi.
Farkındalığın Gücü: Kadınlara Yönelik Hizmetler
Bu tür süreçlerin önemli bir parçası olan Kadın Meclisleri gibi yerel temsilcilikler, platformun ilke ve amaçlarını bölgesel düzeyde hayata geçirerek farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 7/24 hizmet veren bir başvuru hattı sunuyor. Hattın diğer ucundaki avukat ve sosyal hizmet uzmanları, farklı nöbetlerle her an desteğe hazır bekliyor. Bakanlığın 183 numaralı bir hattı olduğunu belirten Uluocak, bu numaranın kadınlara destek sağladığı iddialarının aksine, yalnızca bakanlığın iletişim numarası olduğunu ifade etti. Hattın diğer tarafında bir avukat veya sosyal hizmet uzmanı olmaması ve kadınlara haklarını anlatıp destek verebilecek yeterlikte personelin bulunmamasının yetersiz olduğunu da ekledi.
Platformun Kadın Davaları hesabı üzerinden yürüttüğü dava ve duruşma çalışmaları ise birden fazla amaca hizmet ediyor. Platform davalara taraf olarak adliye önünde basın açıklamaları yapıyor ve davaların
gidişatını kamuoyuna aktarıyor. Uluocak, “En önemlisi kapanmış davaları yeniden açabilmemiz. Aysun Yıldırım ve Pınar Çelek’in davaları buna örnek,” şeklinde açıklamada bulundu. “Münevver Karabulut’un cinayetine kadar ülkede ‘kadın cinayeti’ terimi yoktu. Gazetelerde ‘Tutku Cinayeti,’ ‘Namus Cinayeti’ ve
‘Aşkından Öldürdü’ gibi ifadeler kullanılıyordu. Bu nedenle her paylaşımımızda ‘Bu bir kadın cinayetidir’
ifadesini özellikle kullanıyoruz,” diye ekledi. Uluocak, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun mücadelesi sayesinde artık en eşitlik karşıtı birey bile ülkede kadın cinayeti sorunu olduğunu inkâr edemediğini, “İçişleri ve Aile Bakanlığı’na kadın cinayeti verileri sorulduğunda, böyle bir veri olmadığı yanıtını alıyorduk; şimdi ise kaynağı belirsiz de olsa bir veri sunuyorlar.” cümlesiyle pekiştirdi.
Yetkililer Nezdindeki Zorluklar Eksik Kalmıyor
Duruşmalar, eylemler, dava tanıklıkları, kapatma davaları… Uluocak, bu süreçlerin tümündeki zorlukları dile getirirken elde edilen gelişmeler de göz ardı edilmiyor. “2016 ve 2019 yılları arasında nafaka mağduru babaların CİMER’e yaptığı şikayetler nedeniyle platforma ‘ahlaka ve kanuna aykırı faaliyetler’ gerekçesiyle dava açıldı,” diye belirtti. Süreçte, savcı bu dosyayı geri gönderip bir aykırılık olmadığını ifade etse de, savcı değişikliğinin ardından dosyanın mahkemeye taşındığını aktardı.
Ahlaksızlık, kanun karşıtlığı ve hatta terörizmle bile suçlanan platformun en büyük destekçileri ise öldürülen kadınların aileleri oldu. Uluocak, “Kadıköy’deki duruşma günü, Ceren Damar’ın babası, Özgecan Aslan’ın kuzeni geldi. Tanıklık ettiler ve yanlarında kimse yokken bizim destek verdiğimizi söylediler.” diye ekledi. Başta Aile Bakanlığı’nın görevlerinin bir örgüt tarafından üstlenilmesini gereksiz bulan hâkimin, duruşmanın sonunda gelen aile üyelerine başsağlığı dileyerek başını eğdiğini de ifade etti.
Uluocak, yetkililerin eksikliklerinin yanı sıra 6284 sayılı Kanun’daki boşlukların yarattığı sorunlardan bahsetti. Kadın destek merkezlerinin ve hatlarının yetersizliği, kanunun uygulanmasındaki sorunlar, düzgün işletilemeyen sığınma evleri gibi birçok eksik, platformun karşılaştığı zorlukları artırıyor. ‘Birkaç yıl önce, kadın sığınma evinde kalan bir kadın, kocası tarafından öldürüldü. Kocasına yerini sığınma evi personeli söylemiş,’ diyerek bu eksikliğin ciddiyetini gözler önüne serdi.
Bir “Özne” Mücadelesi
Uluocak; Kadın Cinayetlerini Durdurma Platformu’ndaki erkek gönüllü ve aktivist sayısı sorusunu “Yok.” sözcüğüyle cevapladı. “Açıkçası bu bir özne mücadelesi. Özne ne kadar cümlenin diğer öğelerinden kopmasa da, eylemi yapan odur. Şiddet bir iktidar meselesidir, ve biz bu platformda erkek şiddetini konuşuyoruz. Özgecan Aslan’ın cinayetinden sonra destek amaçlı eyleme katılan bir erkek aylar sonra bir kadın cinayeti işlemişti.” diyerek Uluocak, bu mücadelenin kimler tarafından ve kimler için yürütülmesi gerektiğini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Röportajı bitirirken, Uluocak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, sadece kadın cinayetlerini durdurma amacına hizmet etmediğinin; aynı zamanda, toplumun her kesiminde farkındalık yaratmak, toplumsal hafızayı diri tutmak ve kadınların özneleşme sürecini desteklemek için bir dayanışma ağı kurduğunun altını çiziyor. Platforma göre verilen mücadele, yalnızca yasal ve politik alanlarda değil, toplumsal algıda da bir devrim yaratmayı amaçlıyor. Uluocak’ın ifade ettiği gibi, her bireyin bu mücadelenin öznesi olması gerektiği bilinciyle, toplumu dönüştürmeye ve şiddetin köklerini kurutmaya yönelik adımlar atılmaya devam ediliyor. Bu değerli röportajı gerçekleştirdiği ve kadın cinayetleri gibi toplumsal öneme sahip bir konuda bizleri bilgilendirdiği için Sayın Öykü Uluocak’a teşekkürlerimizi sunarız.
KAYNAKÇA
Öykü Uluocak tarafından GazeteBilkent Politika Birimine sağlanan Google Drive dosyaları; 8 Mart Eylemi, GFF Kadıköy Eylemi ve Basın Toplantısı.