Rhesus maymunları üzerinde yapılan 25 yıllık bilimsel bir araştırmanın sonuçları; yiyeceklerden elde edilen kalori miktarını sınırlayan diyetlerin, sağlıklı olup olmadığı konusundaki şüphelerin, artmasına sebep oldu.
Araştırmadan elde edilen bilgilere göre; diyetlerinde %30’luk kısıtlamaya gidilen maymunların, diyetleri daha çok besin kombinasyonları içeren maymunlara göre daha az yaşadığı görüldü. Yaşlanma bilimi olan gerontoloji uzmanı Don Ingram, kalorideki değişikliklerin, yaşam uzunluğu üzerinde yarattığı etkinin kaydedeğer olduğunu düşünüyor.
Ulusal Yaşlanma Enstitüsü’nün yürüttüğü bu araştırma, daha önce kısa süre yaşayan küçük hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen araştırmalardan çok daha farklı sonuçlar doğurdu. Daha önce yuvarlak soluncanların açlık sayesinde daha uzun yaşadığı ve kalorisi sınırlandırılmış bir diyetle beslenen farelerin, kendi türündeki diğer bireylere göre daha yavaş yaşlandığı ve daha uzun süre sağlıklı kaldığı gözlemlenmişti. Moleküler düzeyde yürütülen başka bir araştırmaya göre, kalori sınırlandırma ya da ona benzer diyetler, yaşlılığın yavaşlatılması üzerinde doğrudan etkisi olacak şekilde gen ifadesinde, bazı değişimler dizisinin oluşmasına katkıda bulunabilir.
Madison’daki Ulusal Primat Merkezi’nde, 1989’de başlayan ve 2009’da sona eren, kalori sınırlandırılmasına ilişkin başka bir deneyde, Rhesus populasyonunun %13’ünün kalori sınırlandırılması sonucu daha uzun yaşadığı gözlemlenmişti. Ancak, daha genç yaşta ölenlerin büyük kısmının, sağlıksız gıdalarla beslenmiş olması deneyin geçerliliğini sorgulatıyor. Ulusal Yaşlanma Enstitüsü’nde kontrol grubundaki maymunlar, %3.9 sükroz ile beslenirken, Ulusal Primat Merkezi’ndeki maymunlar, %28.5 sükroz içeren besinlerle beslenmişlerdir. Aynı zamanda, Ulusal Yaşlanma Enstitüsü’nün kontrol grubunu oluşturan maymunlar; balık yağı ve antioksidan içeren gıdalara erişebilmişken, Ulusal Primat Merkezi’ndeki maymunlar, erişememiştir. Ulusal Primat Merkezi’nde çalışan gerontolog Rick Weindruch, 2012’de sona eren diğer deneyin sonuçlarını ele alarak, kendi deneylerinde uygulanan diyetin sağlıklı olmadığı kabul etti.
Kalori sınırlandırmasına dair fareler üzerinde çalışan araştırmacılar da, kendi usüllerine bağlı olarak farklı sonuçlar elde etmektedirler. Bu konuda genetik bilimi, deney sonuçlarının çeşitliğine ilişkin yeni sorular doğuruyor. Ulusal Yaşlanma Enstitüsü’nde kullanılan maymunlar, Hindistan ve Çin kökenli iken Ulusal Primat Merkezi’nde kullanılanlar tamamen Hindistan kökenli.
Kalori sınırlayıcı diyetlerin moleküler temelleri de, karmaşıklaşma eğilimindeler. Biliminsanları, bazı hastalıkları önleyen ve hayati olmayan biyolojik süreçleri durduran kalori sınırlandırıcı aktivitelerin etkisini azaltabilmek için kırmızı şarap içinde bulunan resveratrol bileşiğini kullandılar. Tüm bu araştırmalara rağmen, kalori sınırlandırıcı diyetle ilgili tek bir moleküler yol ya da tek bir gen bulunmadığı sürece yaşlanmanın sonlandırılmasına dair umutlar ertelenebilir. Çünkü araştırmacılar, çeşitli kilit moleküler yolların, hayvan türüne özgü olduğunu ortaya koyuyorlar.
Kalori kısıtlamasıyla ilgili kanıt kıtlığı söz konusu olsa dahi; gözlemsel çalışmalar, ortalama ağırlıktaki insanların daha uzun yaşayamaya meyilli olduklarını gösteriyor. Albert Einstein Tıp Koleji üyesi gerontolog Nir Barzilai, yüz yaşını aşmış kişilerle yaptığı araştırmaların kendisini genetiğin yaşlanma konusunda diyet ve yaşam tarzından daha etkili olduğunu düşünmeye ittiğini belirtiyor.
Ingram, ileride kalori alımından ziyade, diyet kompozisyonlarına eğileceğini vurguluyor ve insan hayatının sabit olduğuna en ufak bir an dahi inanmadığını söylüyor.
Kalorinin, insan diyeti üzerine etkisi hala tartışma konusuyken, gelecekte sağlıklı insan diyetinin genel odak noktasının, değişme ihtimali söz konusu.
Kaynak: Nature