Tarihlerden 25 Eylül 2012… Değerli ozanımız Neşet Ertaş, talihsiz bir hastalık sonucu gözlerini hayata yumdu.

Üstad, 1938 yılında, Kırşehir’de doğdu. İlkokul yıllarında, önce keman, sonra bağlama çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş gibi kendisinin de büyük bir sanatçı olacağı kesindi. Hatta kendisi de şöyle bahseder; Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız.

50’li yıllarda, İstanbul’a gelen Neşet Usta, ilk plağını çıkarır çıkarmaz hemen ünlü oldu. Bu plağı kendisini halkın sesi olarak nitelendirmesine sebep oldu. Öyle ki, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kendisine devlet sanatçılığı teklif edince, kendisi bu teklifi reddetmiş ve halkın sanatçısı olarak kalmayı daha büyük bir mutluluk olarak görmüştür. Hakikaten de öyledir; Neşet Ertaş bir halk efsanesidir. UNESCO tarafından yaşam hazinesi olarak kabul edilmiştir.

Orta Anadolu insanı için Neşet Ertaş, bir ozandan daha fazlasını ifade eder; o bir halkın sesidir ve Anadolu insanının dertlerine derman olmuştur. Türkülerinde hüzün vardır ama bu farklı bir hüzündür; kalbin açılması gibidir, insana aynı zamanda ferahlık verir.

Behzat Ç. dizisini izleyenler bilirler; Dizide, Behzat Ç.’nin devamlı müdavimi olduğu meyhanede sürekli Neşet Ertaş çalar. Bunun nedeni ise, Emrah Serbes, Behzat Ç. romanını yazarken, devamlı Neşet Ertaş türkülerini dinlemesidir. Behzat Ç. her ne kadar kötü duruma düşerse düşsün; buna boyun eğmez ve içinde hep bir umut vardır.

Aranızda belki Neşet Ertaş’ı bilmeyenler ya da dinlemeyenler olabilir.  Benim tavsiyem, en sıkıntılı olduğunuz dönemlerde Neşet Ertaş dinleyin. Türkülerinde ne kadar hüzün olursa olsun; size umut verir ve derdinize derman olur. Herkese iyi dinletiler…

Leave a Reply