GazeteBilkent Politika ekibimizden Serencan ERCİYAS ve Jeyan İdil ASLAN Siyasetle İlgilenen Kulüplerle Röportajlar Dizisi adı altında Bilkent Üniversitesi Diplomasi Kulübü Başkanı Bilge GÜNEŞ ile röportaj yaptılar. Kulübün amaçları ve diplomasinin yanı sıra, gündemden de bahsettikleri röportajı değerli okuyucularımıza sunuyoruz.
Serencan ERCİYAS: Merhaba Bilge, hoş geldin. Bize öncelikle kulübün başkanı olarak kendinden birazcık bahseder misin?
Bilge GÜNEŞ: Bilge GÜNEŞ, Uluslararası İlişkiler Bölümü ikinci sınıf öğrencisiyim. 2008 girişliyim. 1 yıl hazırlık okudum. Politikada yan dal yapıyorum, bu yıl başladım.
S: Peki kulübün başına bu dönem mi geçtin?
B: Kulübün başına geçen dönem geçtim; yani 2010-2011 öğretim yılının ilk döneminde. Benden önce Doruk PAMİR başlamıştı ama dördüncü sınıf olduğu için ders yoğunluğundan bana bıraktı.
S: Pekâlâ kısa bir girişten sonra kulübe dönecek olursak, öncelikle, sizleri veya eski yöneticilerinizi bu topluluğu kurmaya iten faktörler nelerdir?
B: Zaten Diplomasi çok genç bir kulüp olduğundan -2008 yılında kuruldu- biz kuruluş aşamasını yakından takip ettik. Kuruluş amacı aslında şöyle: Bizden önce IR’ın tek bir kulübü vardı ve herhangi bir etkinlik yapmıyordu. Sadece dönem başlarında yemek düzenliyorlardı. Nitekim bir sene sonra kapandı. Bu kulübün yerine daha çok uluslararası ilişkiler öğrencilerini ki bu bizim için daha çok bir dezavantaj- bir çatı altında toplayabilmek ve onları ileride yönelebilecekleri mesleklere alıştırabilmek için, ki diplomat olmak isteyen çok insan var, kuruldu ve daha çok bu amaca yönelik çalışıyor, bunu inkar edemeyiz. Ama diğer alanlara yönelmek isteyen IR öğrencileri de bizimle birlikte hareket ediyorlar. Keza hukuk öğrencileri de, diplomasiye ilgi duyan endüstri mühendisleri de bizimle birlikte çalışıyorlar.
Çeşitlilik Yaratmaya Özen Gösteriyoruz
S: Süre kısa ama işler büyük, değil mi?
B: Kesinlikle. İlk yılında eğitim programıyla başladılar ve çok dolu programları var. Ben incelediğim zaman, faaliyet raporlarını gördüğüm zaman, daha önceki dönemleri de incelediğim zaman çok çalıştıklarını gördüm. Öncelikle şunu yapıyorlar: Bana hazırlıktayken bir haftalık eğitim programı verdiler. Buna katıldım. Hasan Göğüş, Onur Öymen, Reşat Arım gibi birçok önemli büyükelçiden tutun, alanında uzmanlaşmış birçok isim içlerinde uluslararası terör uzmanı Nihat Ali Özcan, enerji uzmanı Necdet Pamir, dış ticaret uzmanı Seda Sevgi gibi isimler var- bu eğitim programı sayesinde Bilkent öğrencileriyle buluştu. Ayrıca protokol kuralları gibi öğrencilerin ileride ihtiyaç duyacakları söyleşiler de bu eğitim programına dahildi. Daha sonra yine bu alanda insanların kendilerini geliştirebilmeleri için Türkçe Topluluğu ile ortak, geçen sene iki dönem boyunca süren diksiyon kursu açtılar. Sertifikalı diksiyon kursu ile insanların hitabetini geliştirmek, daha iyi iletişim kurmalarını sağlamak için çalıştılar. Bunların hepsinde zaten aktif rol aldım. Kendim de gittim diksiyon kurslarına.
Bunların dışında tabi konferanslarına aralıksız devam eden bir kulüp. İlk başladığından beri elinden geldiğince büyükelçiler ya da diplomasi ile ilgili bütün mevkilerde görev almış ya da alacak, almaya çalışan herkes bizim ilgi alanımızın içinde. Ve biz, insanları davet ederken ‘uluslararası’ kelimesinin geçmesi bile bazen yeterli oluyor. İnsanlar farklı alanlara yönelebiliyorlar, bu çok geniş bir alan. Ben bir derse girdiğimde önümde dört farklı bölümün kitabı oluyor. Psikoloji, hukuk, siyaset, ekonomi dersleri verilen de bir alan. İnsanlar çok farklı yönlere yöneliyorlar. Bu yüzden biz de çeşitlilik yaratmaya özen gösteriyoruz. Bize diplomasi muhabirleri de konuşmacı olarak geliyor; bir sosyolog da, bir akademisyen de, bir hukukçu da konuşmacı olarak geliyor. Yine bir ekonomist de konuşmacı olarak geliyor ve bize bildiklerini anlatmak, bizi aydınlatmak için konferans veriyorlar.
S: Yani ‘uluslararası’ adı altında kurulmuş; fakat çok yönlü bir kulüp.
B: Evet, kuruluş amacı bu diyebiliriz. Önce uluslararası ilişkiler öğrencileri düşünülerek yapılmış çünkü birçok bölümün -siz de biliyorsunuz Genç Hukukçular, Siyaset Platformu- kendisine hizmet eden bir kulübü varken bizim bölümümüzün böyle bir kulübünün olmaması öncelikle bizi rahatsız eden şeydi. Daha doğrusu kurucularını rahatsız eden şeydi. Ve bizden önce kapanan kulübün yönetim şeklinden rahatsızlık duyulmuş; mesela çok hiyerarşik ya da işleyiş şeklinden, görev dağılımı sıkıntısından ve bu şekilde işlerin yürümemesinden, herhangi bir konferansın olmamasından. Herhangi bir faaliyetleri olmadı, biz de katılamadık. Bölüme başladığımda bazı arkadaşlarımla çok hevesliydik bölümle ilgili bir şeyler yapıp aktif rol almaya; hani CV lerimize birkaç satır daha eklemek en büyük amacımızdı. Bir çıkar yol bulamayınca Diplomasi Kulübü’ne yöneldik. Hazırlıkta Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nun şimdiki başkanı Onur Boyacı Diplomasi Kulübü’nün eğitim programlarına ADT’nin de davetli olduğunu söyleyince ben de onlarla birlikte bu toplantılara katılmaya başladım. Sonra devam ettikçe insanlara alıştım. Onlarla birlikte çalışmaya başladıkça, özellikle geçen seneki uluslararası öğrenci kongresinden sonra çok sıkı bağlarımız oldu. Hep beraber çalıştık, birlikte hareket ettik. Böylece bütün işleri birlikte yürüttükten sonra grubun içine tamamen adapte oldum. Bu sene başkan oldum ama bunu yükselme olarak değerlendirmekten ziyade, bunun bir görev dağılımından farkı yok bizim için. Benim ya da genel sekreterin ya da yardımcının birbirleri arasında çok da farkı yok. Benim ne kadar söz söyleme hakkım varsa, onların da o şekilde söz söyleme hakkı var. Zaten kulübün kuruluş amaçları içinde de bu var: Herhangi hiyerarşik bir düzene bağlı kalmaksızın grup çalışmasıyla bir şeyler yapmak. Önemli olan burada bir şeyler ortaya çıkarmak ve bir şeylere ulaşabilmek, bir şekilde kendimizi geliştirmek ve bu yolda ilerlemek için kurulmuştur bu kulüp.
En Çok Uluslararası Öğrenci Kongresi İle Övündük
Jeyan ASLAN: Aslında ikinci sorumuza topluluğun amaç ve ilkeleri- cevap vermiş oldunuz bir anlamda. Peki, bugüne kadar yaptığınız çalışmalar neler olmuştur, senin aklına gelenler nelerdir?
S: Ve en çok övündükleriniz, başarılı olduklarınız, övgü aldıklarınız, yergi aldıklarınız
B: En çok Uluslararası Öğrenci Kongresi ile övündük. İlki geçen sen oldu. İlk önce biz bunu Mart’ta yaptık. Mart’tan Haziran ayına kadar benzerleri birçok üniversitede düzenlenmeye başladı. Bizim düzenlediğimiz üç aylık bir çalışmanın ürünüydü. Diğerlerininki tabi ki bizden gördükten sonra bir aylık çalışmalarla yapıldı. Kötü olduğunu söylemiyorum, yine aynı amaca hizmet ediyordu.
Türkiye’nin Her Yerinden Öğrenciler Katıldı
J: Öncü bir yönü olduğunu söyleyebiliriz o zaman.
B: Kesinlikle. Bunu başlatan biziz. Boğaziçi Buluşmaları vardı, ondan esinlenildi biraz. Ama Boğaziçi Buluşmaları biraz daha farklı. Bizde öğretmen ya da herhangi bir hoca yoktu. Onlar sadece açılış konuşmasını yaptılar -Ersel Aydınlı bölüm başkanıydı o zaman. İçeriği tamamen öğrencilere yönelikti. Türkiye’nin bütün illerinden gelen öğrenciler kendi hazırladıkları sunumlarıyla katıldı ve 30 tane konuşmacımız vardı. 2 güne yaydık, Mithat Çoruh Amfi ‘de. 200 kişi katıldı ve sponsorluk çalışmalarıyla, mesela Kamil Koç bizim yol paramızı karşıladı, onların buraya gelmelerini. Kıbrıs’tan Kars’a kadar herkes geldi. Bunun övünülecek diğer bir tarafı da bizim için ağ oluşturdu. Mesela benim şu an Boğaziçi’nde okuyan uluslararası öğrencisi arkadaşlarım varsa tamamen bu kongreden kaynaklanıyor; çünkü 2 gün boyunca gece gündüz hep birlikteydik ve sadece eğlenme amaçlı değil, bir yandan da fikir alışverişinde bulunuyorduk.
Bir Otobüs Tutup Hadi Dışişleri Bakanlığı’na Gidelim Diyebiliyoruz
J: Aslında bu çalışmayla gelecekteki iş hayatın için de birtakım dostlukların temellerinin atıldığı söylenebilir mi?
B: Kesinlikle. Bu insanlar sadece diplomat olmayı düşünen insanlar değiller. Kimisi reklamcı olmak istiyor, kimisi ekonomiye yönelmek istiyor, kimisi diplomat olmak istiyor. Bir şekilde bana yardımcı olacağını bildiğim çok arkadaşım var. Bu sene ikincisini düzenliyoruz. Bu yüzden en övünülecek şeylerden biri buydu. Diğer övündüğümüz noktaysa, sadece okulda konferans vermemiz dışında, yani konferans verip bununla yetinmiyoruz, aynı zamanda bir otobüs ayarlayıp “Hadi Dışişleri Bakanlığı’na gidelim ve orda hayat nasılmış” diyerek oraya gidiyoruz ve geziyoruz. Oradan biri bize yardımcı oluyor. Ne kadar maaş aldığına kadar her şeyi anlatıyor; sınav konularında neler çıkmış geçen sene, nelere çalışmamız gerekiyor. Aynı şekilde Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’ne de geziye gittik. Aynı şekilde geçen hafta da Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’na (USAK) geziye gittik ve o gün sabah 9.30 dan 17.50 ye kadar konferans vardı İsrail-Türkiye ilişkileri hakkında.
S: Biraz güncele bakarsak, Dünya’da ve Türkiye’de artış gösteren öğrenci hareketleri ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Ayrıca bu hareketlere bakış açınız, bu hareketlerin topluluk olarak neresindesiniz. Topluluk adına ne düşünüyorsunuz, faaliyetlerde bulunmayı düşünüyor musunuz?
B: Şimdiye kadar böyle bir şey hiç düşünmedik açıkçası. Benim kendime ait bir görüşüm var ve kulüpteki bütün arkadaşlarımın kendilerine has görüşleri olduğuna eminim. Kimisi bu hareketlerin yanlış olduğunu, aslında hiç olmaması gerektiğini, öğrencilerin belki de susup oturması gerektiğini düşünebiliyor. Ama ben öğrencilerin sesini çıkarmasının çok mantıklı olduğunu, hatta onların güç kullanmasında da o kadar kızılacak bir şey olmadığını düşünüyorum. Çünkü öğrenci bu insanlar, henüz devlet memuru falan değiller, kaldı ki öyle olsalar bile seslerini çıkarmalılar. Yumurta atmakta da herhangi bir sorun yok, eğer sesini bu şekilde duyurabiliyorsan, bu şekilde duyurman mantıklı, makul. Kulüp olarak hareketlere katılalım sesimizi duyuralım diye düşünmedik ama kendi aramızda bu konuyu tartışabiliriz, fikir üretebiliriz diye düşüncelerimiz oldu. Kaldı ki bazen öğrenciler aynı dertlere sahip olmayabiliyorlar, bu şu anlama gelmiyor: onların derdinden banane gibi düşünüp, mesela harç paralarıyla ilgili ‘beni bağlamıyor, ben sıkıntı yaşamıyorum ve katılmıyorum’ gibi bir düşüncem yok. Tabi ki katılıyorum ama bu beni biraz daha dışarıda tutan bir şey. Tamam, senin derdin senin için çok önemli, benim için de çok üzücü ama senin kadar beni ilgilendirmemesi benim onun içine tamamen girmememe sebep oluyor. Bu çok da güzel bir şey değil, kabul ediyorum, kötü bir şey. Bu burada bir ayrıma yol açıyor ve bakış açımızı değiştiriyor: Onlar daha sert, daha radikal bakarken; ben daha yumuşak ve diğer tarafı da düşünerek bakabiliyorum. Mesela hükümete o kadar çok karşı gelirsen bir yerden sonra sen haksız duruma, onlar haklı duruma düşer ve tepkiyi o şekilde çekersin. Bunun belki biraz daha ılımlı bir şekilde yapılması mantılı olabilir. Şu an kendi sözlerimin arasında da bir çelişki olduğunun farkındayım ama dediğim gibi çok içine girmediğim zaman, dışardan bakarak bir eleştiri yapmam mantıklı oluyor. İki tarafın da artılarını eksilerini görüyorsun ve bu bizim için bir avantaj haline geliyor.
S: Kulübe siyasi bir kulp takmıyoruz, ama aynı zamanda siyasetle ilgili kişileri de konferansa çağırabiliyoruz?
B: Bunu dengelemek bizim en önemli amaçlarımızdan birisi. Geçen dönem İsrail büyükelçisini çağırırken en büyük tartışma Filistin büyükelçisini çağırmayacak mıyız, bunu dengelemek içindi. Bizim sadece bu yönde çalıştığımız düşünülmesin, çünkü biz diplomasi ile ilgileniyoruz. Siyasetin herhangi bir dalıyla ilgilenmektense tam ortada buluşup, daha geniş bir yelpazede çalışmak en büyük amacımız.
Öğrenci Kaybımız Buradan Kaynaklanıyor
J: Yine Türkiye gündemiyle ilgili bir soru sormak istiyoruz. Türkiye’nin bugünkü gidişatı ve kamuoyunda en çok tartışılan konular arasında, torba yasası ve rektör atamaları, sizin kişisel fikriniz ya da kulüp içinde konuştuğunuz konular neler acaba?
B: Öğrenci kaybımız işte buradan kaynaklanıyor. Daha çok uluslararası ilişkiler öğrencilerine hitap ediyoruz. Kulüpte bir konu tartışacaksak eğer, direkt ‘Mısır’da, Libya’da neler oluyor?’ diye giriyoruz ya da Amerika’dan gelen, Amerika’ya giden büyükelçinin ya da Türk dostu Fransız büyükelçinin olayları daha çok tartışılıyor. Torba Yasa’yı mesela hiç tartışmadık. Kendim bu konuda biraz daha soyut düşünüyorum açıkçası. Kendimi soyutlayıp, olaya biraz daha tepeden bakıp ‘ne tarafa neler kazandırıyor’ a bakmak daha mantıklı diye düşünüyorum. Bir teraziye koyduğumuzda kayıpları biraz ağır basıyor.
J: Türkiye içindeki ya da dünyadaki olayları bu şekilde analitik bir düşünceyle yaklaştığınızı söyleyebilir miyiz?
B: Hepsine değil aslına bakarsanız. Atamalar, rektörler falan filan olunca, işin içine kendi bakış açım, kendi siyasi görüşüm de giriyor. Kimi noktalarda gerçekten arada kalabiliyorum. İnsan haklarına ve özgürlüğe çok bağlı bir insan olmak ve aynı zamanda türbana karşı olmak birbiriyle çelişen iki noktadır. ‘Türban niye takıyor, takmasın okulun içinde’ diye düşündüğüm zaman bir de onun tarafından düşünürsem bu onun özgürlüğü. Ben nasıl mini etek giyiyorsam o da istediğini giyebilir diye düşünüp kendi içimde ikilemde kalmam sanırım biraz da benim kişisel problemim.
Aslında Komplo Teorisinden Biraz Öte Bir Şey
S: Peki. Biliyorsun seçimler yaklaşıyor, herkesin bir beklentisi var. Ben şöyle bir soru sormak istiyorum kulüp olarak ya da sen başkan olarak seçimlerden ne bekliyorsun, ne düşünüyorsun? Özellikle seçimlerin 12 Haziran’a denk getirilmesi o sırada biliyorsun birçok üniversite açık oluyor ve öğrenciler oy verecekleri yerde bulunmuyorlar- hakkında ne düşünüyorsun? İdeolojiden ziyade, seçimle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
B: Açıkçası seçimlerde çok bir şeyin değişeceğine inanmıyorum. Şu an var olan sistemden CHP, AKP, MHP üçlüsünden- çok da bir şeylerin gelip çok da bir şeylerin gideceğine inanmıyorum. AKP’nin büyük bir oranla başta kalması çok büyük bir ihtimal. Referandumdan önce bu sefer kesin olmayacak diye kendi kendime umutlanmıştım. Ne kadar doğru bunu söylemem bilmiyorum ama. Sonra gördük ki değişen hiçbir şey olmamış. Ben Sinoplu’yum, Sinop her zaman AKP karşıtıdır. Orada bile beklemediğimiz sonuçlar çıktı. İnsanlar artık bunun ayrımına varmaktansa; aynı şeyi devam ettirmeye alışmış gibi aynı şeyi yaşamaya meyilliler.
Diğer tarafta seçimlerin 12 Haziran’a gelmiş olması çok mantıklı. Çünkü bu işte üniversite öğrencilerinin çok payı olacak, eğer değişiklik olursa. Ve 12 Haziran’da gerçekten çok fazla oy kullanamayan öğrenci olacak. Ben kullanabiliyorum, çünkü benim okulum bitmiş oluyor. Ama eğer o dönemde sınavlarım olsaydı ki birçok üniversite için bu geçerli olacak, benim sınav arasında gidip oy kullanmam ya da bir şekilde gidip ikametimi buraya getirmem gerçekten çok sıkıntılı. Sayımız çok yüksek ve bu aslında komplo teorisinden biraz öte bir şey.
S: Referandum da bayrama denk getirilmişti.
B: Biz referandumda oy kullanmak için herhangi bir yere gitmemiştik. Ama herkes bizim gibi düşünmüyor bu birinci sorunumuz. İnsanların öncelikleri değişken oluyor. Bir noktada da şu var: Ben kullanacağım da ne olacak? Bunu diyen insanlar çok fazla ki hepimiz böyle düşünürsek çok kötü.
J: Tekrar kulübe dönecek olursak, yakın gelecekteki hedefleriniz neler? Bu dönem ne gibi projeleriniz var?
B: Öğrenci Kongresi’ni yaptıktan sonra, bu kadar insan bize yazılarıyla döndükten sonra ve bu kadar donanımlı yazılar hazırlayan öğrenciler olduktan sonra bunları bir araya getirip, bir şekilde bir yayın olarak bunu çıkartmak. Bir öğrenci bir yazı yazdıysa ve yazısı bir dergide, bir yayında yayımlandıysa bu onun için çok güzel bir şey. Hem geleceği, hem CV si hem de şu anki durumu için çok önemli. Elimizde bir dokümanın olması bizim için de daha önemli. Aynı zamanda bunu bütün okula yaymak gibi bir düşüncemiz var. Aslında en büyüğü ve en zoru, şu an üzerinde çalıştığımız denebilir, ben şu an ODTÜ Uluslararası İlişkiler Kulübü başkanı ve Boğaziçi Uluslararası İlişkiler Kulübü başkanı ile görüşüyorum. Tek bir topluluk gibi, Türkiye çapında bir toplulukmuş gibi aynı çatı altında toplanıp birbirimize gidip gelmek. Biz ODTÜ’ye gidelim, yarın TOBB bize gelsin. Onlar dergi çıkartmışlar dergilerini bize getirsinler. Sonra toplanıp Boğaziçi’ne gidelim, oradaki bir konferansa katılalım. Hem aramızdaki ağı geliştirelim, hem de çalışmalarımızı birbirimizden destek alarak daha büyük bir noktaya getirelim. Büyük bir aile olalım. Bu münazara toplulukları arasında vardır, gittiğinizde herkes birbirine kardeşim diye sarılır, hâlbuki ayda bir kere görüşüyorlardır. Buna benzeyen ama daha çok çalışan, daha çok üreten bir topluluk oluşturmak gibi bir amacımız var.
J: Uluslararası Öğrenci Kongresi hangi tarihler arasında gerçekleşecek?
B: 29-30 Nisan tarihlerinde olacak, 2 gün. Cuma ve cumartesi olacak.
S: Peki kulübünüze katılacak öğrencileri cezbetmek adına ne söyleyebilirsin?
B: Toplantılara düzenli gelmek kulübe katılmak için yeterli. Bu da bu sene daha önem verdiğimiz bir durum. Ne kadar düzenli gelirseniz o kadar düzenli bir iş yapabiliriz, o kadar daha başarılı olabiliriz diye düşündük. 3 toplantıyı aksatmamış olan herkes aktif üye sayılacak. Aktif üyelik CV nizde bir satır. Aynı zamanda seçimlere girebilme ve başkan olabilme şansınız her zaman var. Ne kadar çok çalışırsanız, emek harcarsanız o kadar üyesiniz aslında.