Uzun soluklu, sürükleyici ve insanı yaşadığı günden alıp çok uzaklara götüren bir şeyler okumaya ihtiyacım olduğu bir anda, yine bir Zülfü Livaneli yetişti imdadıma.  Kimi zaman dokunaklı aşk hikâyesine kendinizi kaptırırken; kimi zaman tarihte derin izler bırakan olaylara tanık oluyorsunuz onun kaleminde. Genelde tarih okumaktan sıkılmama rağmen bu kitapta anlatılan ve günümüzle bağlantılı olan tarihsel olayları öğrenmek beni heyecanlandırdı ve çok farklı bakış açıları kazandırdı bana.

Toplumun ve sanatın tam ortasında yer alan Livaneli, tarihsel birikimini masalsı bir aşk hikâyesiyle harmanlayıp bize kusursuz bir şekilde sunuyor. Serenad, İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkilerden sorumlu Maya Duran’ın, bir gün konuşma yapmak için üniversiteye gelen Alman asıllı Profesör Maximiliam Wegner’i karşılaması ve ona İstanbul’un çeşitli yerlerini gezindirmekle görevlendirilmesiyle başlar. Günlük hayatın kıskacına takılı kalan Maya ve İstanbul’a gönülden bağlı olan Wegner arasında kısa zamanda sağlanan dostluk, geçmişteki sırları da açığa çıkarır. Maya, Profesör Wegner’in acı dolu aşk hikâyesini dinlerken; aynı zamanda kendi ailesiyle ilgili bilmediği tarihsel gerçekleri de öğrenir. Yahudi soykırımından tutun Cumhuriyet döneminde ülkeye çağrılan yabancı profesörlere kadar pek çok tarihi konuda bilgi veren Serenad, içi dolu kurgusuyla okuyucu hemen kendine çeken bir roman.

Toplumu ve insanlığı çok iyi özümsemiş bir sanatçı olan Zülfü Livaneli’ni de düşünürsek kitaplıklarda yerini alması gereken harika bir roman diyebiliriz.

Leave a Reply