Birine aşık olmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak bunlar her kadının rüyasıdır. Ama bu rüyalar bir kabusa dönüşebilir. Ailen tarafından küçük yaşta evlendirilebilirsin yada tecavüze uğrayabilirsin bunun sonucunda da hamile kalabilirsin. Senin yıllardır hayalini kurduğun çocuğun kabusun olabilir. Sana kötülük yapan ve tecavüz eden bir adamın çocuğunu doğurmak hatta büyütmek….Ne kadar kendi çocuğun olsa da canından bir parça olsa da her o çocuğa dokunduğunda başına gelenleri hatırlamak en büyük travma olsa gerek. Ya da olaya farklı bir bakış açısından bakalım üniversite öğrencisisin okulun bitmesine çok var hamile olduğunu hissediyorsun ne yaparsın ? Okulu bırakıp ailene rest çekip çocuk mu büyütürsün tabii erkek arkadaşın çocuğu kabul edip evlenirse senle yada çocuğu aldırıp okulunu bitirip kendi ayaklarının üstünde sağlam basarak mı çocuğunu dünyaya getirmek rol modeli olmak istersin. Ya da evlisin çocuklarınız var ama aile bütçesi bir çocuğu daha kaldırabilecek durumda değil kürtaj olamayıp diğer çocuklarının mı yaşam standartlarını düşürmek istersin….Bildiğiniz üzere Kürtaj tam bir vicdan yarası kimine göre etik kimine göre etik değil hatta devletimize göre tam bir katliam. Başbakan’ın geçen yılın Mayıs ayının son haftasındaki demeçleriyle Kürtajın yasaklanmasına dair çalışmaların bir süredir planlandığı ortaya çıktı. Hatta başbakanımız kürtajı Uludere katliamıyla bir tuttu. Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler ya kadın olmadan atıp tutmakta o kadar kolay. Kürtaj yasa tasarısının gündeme gelmesiyle birlikte, Gebe Bebek Lohusa İzleme Sistemiyle (GEBLİZ) gebelik testi yaptırdığımız andan itibaren izlenmeye alındığımız ortaya çıktı. Bu sisteme göre gebelik testi sonucu aile hekimlerine ulaştırılıyor ve test sonucundan eş veya babanın bilgi sahibi olması sağlanıyor. Bu uygulama kadının bireysel özgürlüğünü kısıtlamakla birlikte kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde karar verme haklarını elinden almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, güvenli olmayan koşullarda yapılan düşükler nedeniyle her yıl dünya çapında on binlerce kadın hayatını kaybetmektedir. Türkiye’de istenmeyen gebeliklerin istemli olarak sonlandırılmasına yasal olanak sağlanması anne ölüm hızının düşmesine katkı sağlamış ve bu oran 1970’lerden 2000’lerin ortalarına, 100 bin canlı doğumda 250’den 28’e düşmüştür. Kürtajın Türkiye’de arttığı yönünde hiçbir veri yoktur; tam tersine 1993’te 100 gebelikten 18’i kürtajla sonuçlanırken, bu oran 2008’de yüzde 10’lara gerilemiştir. 1994 ile 2011 yılları arasında 26 ülke kürtaj ile ilgili engelleri kaldırmaya yönelik adımlar atmışken, Türkiye’de yasaklanması veya kısıtlanması kabul edilemez. Kolay erişilebilen makul fiyatlı, yüksek standartlardaki doğum kontrol yöntemlerini teşvik etmek yada sağlık ocaklarında ücretsiz olarak uygulanan doğum kontrol yöntemlerine destek vermek yerine kürtajın kısıtlanarak ya da yasaklanarak kadınların sağlık ve yaşama hakkının riske atılması tam anlamıyla bir katliamdır. Ek olarak doğum kontrol yöntemleri çoğunlukla kadınlara göre geliştiriliyor. Erkekler sorumluluk almıyor. Erkek egemen tıp bunu destekliyor. Yani kadınlar yatakta çift; korunurken tek. Neden doğum kontrolünü yalnızca kadınlar takip etmek zorunda bırakılıyor?

Kürtaj bir seçim özgürlüğü olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir hak olarak da yaşamsaldır. Çünkü kadınlar için özgür, ücretsiz, ulaşılabilir, güvenli, yasal bir kürtaj hakkı aynı zamanda yaşam hakkıdır. Asıl cinayet kadınları hayatlarını riske atacak tehlikelere zorlamaktır. Türkiye’nin her platform da övündüğü Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 16.1.e maddesine göre “kadınlar çocukların sayısına ve dünyaya getirilme zamanına serbestçe ve makulce karar verme hakkına sahiptir”. Kürtajın yasaklanması  bu sözleşmeye aykırı olarak kadınların sadece soy devamını sağlayan varlıklar olduğunun kanıtıdır. Türkiye’de evli kadınların kürtaj olmak için doktora başvurduklarında doktorun koca izni istediğini biliyor musunuz? Bu da açıkça gösteriyor ki kadınların kararları tamamen yok sayılıyor. Hatta devlet kendi yöntemleriyle kürtaj yaptıran kadına ceza veriyor. Ayşe Arman’ın 08.01.13 tarihli yazısını okurken tüylerim ürperdi. Doğmamış bebeğe pardon fetüse yapılan müdahaleye karşı çıkan katliam olarak adlandıran devlet gelişmiş bir canlıya işkence yapmayı kendine hak görüyor. Bir kadın anestezi olmadan bebeğini aldırmak zorunda bırakılıyor. Uzmanlar bile kürtajın lokal anestezili haline bile karşı çıkıp genel anesteziyi desteklerken anestezisiz bir kürtajı uygun buluyor. Bir devletin amacı sağlık hizmetlerini ve koşullarını iyileştirmekken, kadınlara karşı sergilediği  bu tutum içler acısıdır. Bu dramın başka bir sözüm ona gelişmekte olan ülkede yaşanmış olduğunu sanmıyoruz.

 

Ayşe Arman ‘ın yazısına ulaşmak için: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=22313236

Leave a Reply