Jean-Paul Sartre’ın 1946 yılında kaleme aldığı ve dönemin en önemli sorunlarından ikisi olan ırk ayrımı ve fahişeliği ele alan oyun, yazarın en az bilinen oyunlarından biridir. İnsanların hayat görüşleri ile para kazanmak için yaptıkları işleri paralel gören tiyatro izleyicisinin, oyunun adını ilk kez duyduğundaki tepkisi oyunun bir komedi olduğu ya da ütopik bir dünyada geçtiği yönündedir. Fakat adıyla yetinmeyip oyunu izleyen seyircinin de anlayacağı üzere, oyun komedi değil, acıklı güldürüdür. İsminden gelen tezatın amaca bu denli hizmet etmesi ise yazarın ustalığından gelmektedir, çünkü oyun ne ütopik bir dünyada geçmektedir ne de komedidir.

1930’lu yılların Amerika Birleşik Devletleri’nde geçen oyun; teninin rengi yüzünden cinayet ile suçlananan bir zenci ve zencinin suçlu bulunması için yalancı şahitlik yapmaya zorlanan bir fahişenin hikayesini anlatmaktadır. Olayın kilit noktası fahişenin doğru olanı yapmak arzusuyla yalancı şahitlik yapmayı reddetmesi; senatör ile akrabalığı olan beyazların ise kadının mesleği nedeniyle bu davranışını anlamsız bulup, onu kaba kuvvetle ikna etmeye çalışmasıdır. Oyunun sonunda, ilk sahneden itibaren sözü geçen senatör sahneye çıkar ve kaba kuvvet yerine fahişenin hayattan tek beklentisi olan kabul edilme ve saygı görme arzunu kullanarak onu ikna eder. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü öğrencileri tarafından sahnelenen tek perdelik oyun, yalnızca yansıttığı dönemin Amerika’sının değil, günümüzde de Dünya’nın pek çok yerini yansıtmaktadır.

Oyunun ilgimi çekip beni oldukça etkileyen konusunun yanı sıra, üzerinde durmak istediğim başka bir konu da sahnelenme biçimi. Son sınıf tiyatro öğrencilerinin göz alıcı performanslarının yanı sıra; kostümler, ışık ve ses/müzik seyirciyi oyundaki hikayenin geçtiği yere ve zamana götürmekte son derece başarılıydı. Benim en çok dikkatimi çeken sahne elemanı ise sahnenin zemini idi. Siyah ve beyaz karolardan oluşan zemin, seyircinin gözünde bir ilüzyon yaratarak, yalnız siyah ya da yalnız beyazın aksine uyumun ve birlikteliğin gücünü anlatmaktaydı. Keyifli bir saat geçirip aynı zamanda da insanın toplum içerisindeki yeri ve rolü üzerinde düşünmek isteyen herkese tavsiye ederim.

Leave a Reply