prag baharı

2.Dünya Savaşı sonrasında Almanların işgal ettiği Doğu Avrupa ülkeleri ve hatta Almanya’nın doğusu birer birer SSCB kontrolünde yeni sosyalist devletler kurdular. Bu ülkelerde savaş öncesi dönemde sağ partilerle çekişen komünist partiler Moskova’nın desteğiyle birer birer rakiplerini ezerek ve sonrasında varlıklarını da ortadan kaldırarak siyasi  kontrolü ellerine geçirdiler. Bu ülkelerden biri de Çekoslavakya idi.

 Çekoslavakya’da Komünist Parti savaş öncesi geniş desteğe sahip, seçimlerde %30 civarı, hatta üzeri oy alan bir partiydi. Savaş sırasında da mümkün olduğunca Alman işgaline direnmeye çalışmıştı. Savaş sonrasında çok partili düzene geçen ülkede ÇSKP (Çekoslavakya Komünist Partisi) 1945-1948 arası başka partilerle beraber koalisyon kurarak ülkeyi yönetti. Partinin komşu ülkelerdeki benzerlerinden farkı gerçekten de daha demokratik söylemlere sahip olmasıydı, nitekim bu durum savaş sonrası 1945-1948 arası üç yıllık dönemde belirginleşmişti. Ülke gerçekten de hoşgörü ortamının olduğu bir yerdi ve bundan dolayı ÇSKP’nin halk nezdindeki itibarı da gün geçtikçe artıyordu. Fakat bu özgür ortamdan yararlanıp siyasi ortamı bulandırmaya ve böylece iktidarı ele geçirmeye çalışan sağ partilerin uğraşı sonucu ÇSKP daha da güçlendi ve tüm sağ partilerin varlığına son verdi ülkede. Böylece ülkede SSCB benzeri bir sistem hüküm sürmeye başladı; örgüt içi demokrasi sona erdi, stalinist yöntemlerle eleştiriler susturuldu, bir çok insan “stalinist” olmamak gibi garip nedenlerle cezalandırıldı, adil olmayan yargılamalar, hükümler verilmeye başlandı ülkede. Sonuç olarak da ekonomik ve kültürel açıdan Çekoslavakya gerilemeye başladı.

 1948 sonrası dönemde devlet ve parti yönetimi yukarıda bahsettiğim gibi “mini SSCB” olarak hareket etmeye devam etmesine rağmen, eski ÇKSP dönemini unutmayan ve eski huzur ortamını geri getirmek isteyen isimler de yavaş yavaş partide önemli konumlara gelmeye başladılar. Bu isimlerden biri de Alexander Dubcek idi. Ülkenin Slovakya Parti Birinci Sekreterliği’ne kadar hızlıca yükselen Dubcek, 1968  yılındaki parti kongresinde görevi bırakan Antonin Novotny’nin yerine Parti Birinci Sekreterliği’ne seçilir ve bir süredir kendisi gibi yenilikçilerin çabasıyla yeni bir sosyalizm yolunda ilerleyen ülkenin başına geçer. Bundan sonraki dönem yazının başlığına da adını veren kısa süreli bir “Prag Baharı”dır.

 Dubcek’in döneminde aşırı üretilen birçok malın satın alınamaması, temel ihtiyaçların karaborsaya düşmesi gibi ekonomik sorunlara ciddi çözümler bulunması yönünde adımlar atılmıştı. Ayrıca Stalin döneminde tasfiye edilenlere itibarları iade edilmişti. En önemlisi ise, bu yeni dönemde parti basın-yayın üzerindeki tekelini kaldırmış, özgürlük tanımıştı. Bu durum hem SSCB’yi hem de Varşova Paktı üyesi ülkeleri korkutan en önemli gelişmelerden biriydi.

 SSCB, Doğu Almanya, Polonya, Macaristan ve Bulgaristan yani Varşova Paktı’nın (Romanya dışındaki) üyesi beş devlet 21 Ağustos 1968 günü Çekoslavakya’yı işgal ettiler. Merkez Parti basın-yayın organlarından işgali doğruladı, direniş istedi fakat bunun şiddetten uzak olmasını istedi. Tanklarla, uçaklarla Prag’a gelen SSCB Dubcek ve Çek Prezidyumu’nun beş üyesini tutuklayarak Moskova’ya götürür. Moskova’da direnişine devam eden Dubcek ile anlaşmak zorunda kalır SSCB yönetimi ve Dubcek Prag’a geri döner. Burada daha çok destek ister. Halk da bu işgal sonrasındaki “normalleşme” politikasına tepki göstermeye devam eder, hatta Jan Palach adlı bir felsefe öğrencisi tepki amacıyla kendisini yakar. Bütün bunlara rağmen bu direniş sonuç vermez Çekoslavakya’da ve Dubcek Nisan 1969’da parti birinci sekreterliği görevinden uzaklaştırılırak Federal Meclis Başkanlığı görevine getirilir. Daha sonra Ocak 1970’de de Ankara’ya büyükelçi olarak gönderilir. Daha sonra partiden de ihraç edilecek olan Dubcek, ülkedeki komünist sistemin iflas ettiği 1989 yılına kadar Bratislava’da gözetim altında yaşamına devam eder.

 Kısa süren Prag Baharı bir şekilde bastırılmış ama bu bastırılma Çekoslavakların reform ihtiyaçlarını hiçbir zaman giderememişti. Çekoslavakya SSCB’ye kafa tutup, farklı bir sosyalizm politikası uygulayan Yugoslavya gibi olamamış, kendisiyle benzer akıbete uğrayan diğer Varşova Paktı üyeleri Polonya ve Macaristan gibi Soğuk Savaş döneminin sonuna kadar alınan birçok sert, faşizan önlemle “sosyalist” varlığını sürdürmeye devam etmişti.

[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

Leave a Reply