Twitter artık engellenemez bir güç halini aldı. Bazılarının korkulu rüyası olan twitter, bazıları için özgürlüğe kanat çırpan bir kuş. Gezi Parkı olaylarından dolayı facebook ve twitter gibi organların kapanması söz konusu olması sebebiyle, bu yazımda İsmail Hakkı Polat’ın ve Mayo Clinic Center for Social Media’nın bilgileri ışığında Sosyal Medyaya genel bakış sunmak istiyorum. Her ne kadar olaylar nedeni ile hükümet tarafından twitter ve facebook’un
yasaklanması söz konusu olsa da ben bunun samimiyetine ve geçerliliğine inanmıyorum. Çünkü bildiğimiz gibi youtube yasaklandığında tunneller ile herkes youtube’a ulaşmıştı. Yasaklar, teknoloji yardımı ile engel tanımayan bireyler için artık eskimiş bir kelime. Demek istediğim, gençlik bir çıkar yol daha bulur, teknolojinin veli nimetlerinden doyasıya faydalanıyoruz. Şu bir gerçek ki Gezi Parkı olaylarında, Wall Street olaylarından ya da Arap Baharından daha çok yeni medya olanaklarının kullanıldığı bir ülke olduk. Dolayısıyla bu yeni kuşak gençlerin bunu nasıl kullandıklarını çok rahat bir biçimde görebildik. Örneğin eylemler sırasında internet kesiliyor, binalara Wireless’inizi açın diye bağırıyorlar. Biz burada günlerden beri Gezi Parkı taraftarları içinde aldık konuyu. Hâlbuki bu siber dünyada ona karşı olan insanların görüşleri de var. Onların da geliştirdiği bir takım düşünceler var. Siber alanda göğüs göğüse çarpışılan bir alan var. Bir açıdan bu iyi bir şey. Sen sokağa gel demek yerine internet üzerinden tartışılan daha şiddetten uzak bir ortam var sosyal medyada. Çünkü siber dünyada bir arada yaşıyorsunuz. Birbirinize en ağır lafları söyleseniz bile sokağa çıkıp kucaklaşma şansınız var burada. Dolayısıyla bu steril bir yol. Ancak bu durum eylemlerin saflığını gerçeklik duygusundan biraz kopartıyor. İnternet ortamında insanlar sokağa indiği zaman oradaki yaratılan sanal bir duygu yüklenmesiyle gidiyor. Ancak orada beklediğini bulamıyor. Burada gerçeklikte bir kayma var diyebiliriz. Ben sokaklarda insanların birbirleriyle çatışmaları yerine burada biraz daha gerçeklik duygusundan kopmuş daha yumuşak bu dünyayı tercih ederim. Bu dünyanın kültürüne artık kimse kayıtsız kalamaz. Anneler, babalar, yöneticiler, akademisyenler, herkes burada sorumlu, yükümlüdür.
Bu Gezi Parkı olaylarından aslında insanlar çok şey öğrendi. İlk defa toplu olarak dezenformasyona maruz kaldılar. Bu bağlamda okullarda yeni medya okur yazarlığı
eğitimi verilmesi şarttır. Herhangi bir paylaşım olduğunda kimin gönderdiğine bakmalıdır insanlar ilk önce. İkinci olarak çapraz kaynaktan kontrol edecekler, sonra kaynağın kendisine bakacaklar vs. İnanılmaz bir çağa tanıklık ediyoruz bana kalırsa. Gerçeği arama ve sunma sorumluluğu işin uzmanlarındaydı, akademisyenlerdeydi, gazetecilerdeydi, öğretmenlerdeydi vs. Şimdi artık gerçeği her yönüyle bulma sorumluluğu bireyin kendisinin üzerinde. Tabi, burada liberalizmin getirdiği bireyselcilik anlayışı da göz ardı edilmemelidir. Burada da yapılması gereken en önemli şey bilim adamlarının bir ortak akıl üretip insanların gerçeğe nasıl ulaşacaklarını bulmalarına yönelik bir plan proje yapmalarıdır. Bunu bir okuryazarlık şeklinde topluma mal etmemiz gerekmektedir. Bu yapılmazsa biz çok provokasyona maruz kalırız. Bunu bir şekilde bizim içselleştirmemiz gerekmektedir. Anne, babaların, yöneticilerin, amirlerin bu dili, dünyayı öğrenip bu kuşaklarla iletişime geçmesi lazımdır. Bu twitter ve Gezi Parkı olayları da yeni bir mizah anlayışı yarattı diyebiliriz. Geçen gün Cnn Türk’te konuşan İsmail Hakkı Polat’ın da dediği gibi ”Anne merak etme ben arkalardayım” yazısına annenin ”merak etme kızım sen yoluna devam et” yazması çok güzel olurdu mesela. Bu kuşaklarla anlaşmanın yolu da budur bence.
http://social-media-university-global.org/35-social-media-theses/
http://tv.cnnturk.com/video/2013/06/20/programlar/egrisi-dogrusu/egrisi-dogrusu-tanitim/index.html